Pazartesi yazımda ABD’nin, Başkan Obama tarafından “yeni bir döneme geçiş”, “yeni bir yönelim” nitelemeleriyle sunduğu, savunma bakanı Panetta’nın deyişiyle “stratejik bir dönüm noktasında” hazırlanan Yeni Savunma Stratejisi Raporu’nun ana hatlarını irdelemiştim.
Rapor, ABD’nin güvenlik önceliklerinde, Avrupa’dan, Ortadoğu’dan Asya Pasifik alanına doğru, öncelikle Çin’i hedef alan bir kaymaya işaret ediyordu. Savunma stratejisinde “aynı anda iki büyük savaş kapasitesi” hedefi, yerini “bir büyük savaş ve bir yerel istikrar sağlama operasyonu kapasitesi” hedefine bırakıyordu. Güvenlik teknolojilerindeyse “siber uzay” ve “siber güvenlik” alanlarına, hava ve uzay güçlerine, denizaltılara, füze savunma sistemlerine, “IV. Kuşak savaşçılarına” (özel güçler, uzmanlar) doğru bir yönelim öneriliyordu.
‘Geçiş’ ama nereye?
“QDR -2001” ve “Yeni Savunma Stratejisi” (2002) ABD’nin ekonomik, kültürel liderliğinin, çekiciliğinin kaybolmakta olduğunu kabul ederek, çıkarlarını, üstünlüğünü korumayı, bir başka rakip gücün yükselmesini engellemeyi, rakipsiz askeri gücünde dayanarak başarmayı amaçlıyordu. (ABD’nin savunma harcamaları kendisinden sonra gelen en büyük 20 ülkenin toplam savunma harcamalarından daha büyüktür.) Bu kabule dayanan bir liderlikten, “hegemonya” konumundan, kimseye aldırmadan tek başına davranabilen küresel bir imparatorluk kurma stratejisine geçildiği anlamına geliyordu. Bu geçişin ilk operasyon alanı olarak da “Büyük Ortadoğu” seçilmişti.
Ancak, bu proje başarısız olmakla kalmadı, hegemonya kaybı sürecini hızlandırdı. Obama, başkan seçildiğinde, ABD’nin çekiciliğini, liderlik konumunu yeniden kazanarak bir “hegemonya restorasyonu” sürecini başlatabileceği beklentisi oluştu. Ancak Irak ve Afganistan’daki başarısızlıklara ek olarak, hem mali kriz, hem de Çin’in bir büyük güç olarak yükselme sürecinin başlamış olması, ABD’nin Çin’e mali bağımlılığı, bu restorasyon projesi umutlarını kısa sürede söndürdü.
Şimdi karşımızda, bir “American Emporium” kurmanın, ABD hegemonyasını restore etmenin olanaksızlığını kabul etmiş, ama küresel çıkarlarını askeri üstünlüğüne dayanarak korumaya kararlı bir büyük güç var.
“Yeni Savunma Stratejisi”, ABD’nin artık savunmaya çekilmeye başlayan konumunu koruyabilmek için “uzaktan dengeleme” stratejilerine giderek daha çok dayanmaya kararlı bir güç olduğunu düşündürüyor. Büyük güçler arası ilişkilerin, bir “hegemonya” altında kurulan “düzenden”, bir “güçler dengesi” ortamına geçmeye başlamasıysa, ekonomik mali kriz içinde çok tehlikeli bir döneme girilmiş olduğunu düşündürtmektedir.
‘Güçler dengesi’ politikası...
Uzaktan dengeleme stratejileri, “güçler dengesi” politikaları, büyük güçler açısından iki vektörden oluşan, son derecede patlayıcı bir dış politika ortamının şekillenebileceğini düşündürüyor.
Birinci vektörde, rakip ülkeler arasındaki çelişkileri sürekli kaşıyan, yeni çelişkiler icat etmeye çalışan etkinlikler yer alır. Bu etkinlikler, gizli örgütlerin desteklendiği, istihbarat kuruluşlarının, askeri ve güvenlik bürokrasilerinin devlet politikalarını belirlemeye başladığı, hukuk düzeninin, “demokratik” teamüllerin hızla yok olduğu, Umberto Eco’nun “Prag Mezarlığı” yapıtında kurguladığından çok uzak olmayan bir dünyaya açılır.
Böylece, rakiplerin, bölgesel sorunlar içinde boğularak, küresel hesaplara girecek bir konuma ulaşmalarının engellenmesi amaçlanır. Rakip ülkeler (egemen sınıfları ve rejimleri), ülke içinde veya bölgesel düzeyde desteklenecek, hatta yaratılacak, siyasi istikrarsızlıklar, çatışmalar, savaşlar aracılığıyla ekonomik-askeri kaynaklarını ve halkları gözünde meşruiyetlerini tüketmeye zorlanır.
İkinci vektörde de, rakipler arasındaki çatışmalara son anda müdahale ederek avantaj elde etmeye yönelik, sürekli değişen ittifak arayışları yer alır. Böylece, giderek herkesin herkesle savaşmaya hazırlandığı, kaynaklarını, enerjisini bu çabalar içinde tüketmeye başladığı “Hobbesian” bir dünya “yeniden”(!) şekillenir...
Raporda, İran ve Çin’in birlikte anılması, Suriye’de sürmekte olan istikrarsızlaştırma operasyonu, Hamas’a değinilmezken Hizbullah’ın vurgulanması, bu gelişmelerin en yoğun bir biçimde Ortadoğu’da yaşanacağını düşündürüyor.
‘Yenilik’, süreklilik
ABD’nin Yeni Savunma Stratejisi ABD yönetimi “üstünlüğünü” işte böyle bir dünya içinde, böyle bir dünyanın oluşmasını hızlandırarak korumaya hazırlanıyor. Bu “yeni yönelim”, Bush dönemindeki savunma stratejisi söz konusu olduğunda, en azından iki alanda sürekliliğe işaret ediyor. Birincisi, esas olarak askeri güce dayanma, dış politikayı militarize etme çabası, bu “yeni yönelimde” de belirleyici. İkincisi, yeni savunma stratejisinin, hızlı, ileri teknolojiye dayalı, ağlara bağlı küçük ama uzmanlaşmış savaş birliklerine verdiği önem, Donald Rumsfeld’in “Askeri Alanda Devrim” projesinin gerçekleşme sürecinde, Pentagon’un direncinin kırılarak ileri bir aşamaya geçildiğini düşündürüyor.
Ergin Yıldızoğlu/Cumhuriyet
Yorum Gönder