30 Ağustos’ta Yenilseydik… - Rifat Serdaroğlu

Profesör Doğan Kuban’ın  “Türkiye’nin Bağımsızlık Savaşı” adlı kitabını  bir kez daha okudum. (Özellikle  genç arkadaşlarıma öneririm)
Son günlerde bir sürü  “AKP Yanaşması”  ve “Cemaat Beslemesi” Atatürk’e, onun kurduğu Lâik Cumhuriyete saldırmaya başladılar.
Cumhurbaşkanı Gül’de, Atatürk’ün kurduğu “Atatürk, Dil Tarih Kurumu”na , kendisine Atatürkçü denmesini hakaret sayan birini, bir  cemaat profesörünü atayarak  tartışmaların üzerine tüy dikti !…
İzninizle Sayın Kuban’ın kitabından bir alıntı yaparak bazı gerçekleri aktarmak isterim.  Bakalım Kurtuluş Savaşında yenilseydik, kim nerede olacak, kim hangi koltukta oturacaktı ?…
Türk aydınları, Balkan toplumları  ulusal kavgalarına ve bağımsızlık mücadelelerine giriştikçe, kendilerinin TÜRK olduklarının farkına varmaya başladılar. Ruslar Yeşilköy’e, Bulgarlar Çatalca’ya geldikleri zaman Müslümanlık, Osmanlılık değil  “Türklük” hiç olmazsa İstanbul’da bir parça depreşti.
Doğu illeri Rusların eline geçip, Ermeniler Ruslarla birlikte savaşan kıt’alar kurdukları zaman Ermeni baskısı ve katliamı Osmanlı’ya ve Müslüman’a karşı değil  Türk’e karşı yapılıyordu. Kendilerini gerçek Müslüman sanan Araplar, İngilizlerle bir olunca da  Türk’ün, TÜRK olmaktan başka çaresi kalmamıştı
Türk-Osmanlı kimlik sorunu, vatansever insanlar olan Osmanlı Ordusu Komutanları ve yüksek rütbeli subaylar için de kolay çözülmedi. Pek çoğu için “İstanbul ve Hilafet” , “Ulus ve Anadolu”dan kuramsal olarak daha önemliydi. Birçoğu;  İstanbul’un işgali, Güney Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’nun İtalyan ve Fransızlar, İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinden sonra Türk Ulusunun ve Türkiye’nin farkına vardılar.
İşte Kurtuluş Savaşı  değişik dünya görüşleri olan bu ordu mensuplarının  “vatanın kurtulması” üzerinde, bütün ideolojik farklılıkların üstünde bir anlaşma üzerine temellenmiştir.
Kurtuluş Savaşı başarıya ulaşıp, düşman denize döküldükten sonra yapılan köklü değişiklikler, artık liderliği çoğunlukça ve halkça kabul edilmiş Atatürk’ün 1938’e kadar formüle ettikleridir.
Fakat sadece tanımlamak ve yasa çıkarmakla, okuma yazması olmayan, fakir ve neredeyse hiçbir şeyi olmayan bir ortaçağ toplumunu değiştirmek çok ama çok zordu.  Yine de Kurtuluş Savaşı, Dünya Ekonomik bunalımı ve  2 inci Dünya Savaşı sürecinde Türkiye’nin gerçekleştirdiği, dünyada eşi olmayan devrimci bir başarıdır. Mustafa Kemal düşüncesine paralel   düşünceleri Gandi Hindistan’ında bulmak zor olabilir. Çin dahi o tarihte bizim yaptığımızı gerçekleştiremedi.
Atatürk’le aynı tarihte doğan yazar Lu Xun, Çin’in karşısındaki dünya ile boy ölçüşmesinin  Konfüçyüs düşüncesiyle gerçekleşemeyeceğini dile getiriyordu.  Bu bir “boy ölçüşme” tavrı olmalıydı.  Cumhuriyetin kültürel sorunu da Batı’nın tanıtılması değildi. Osmanlı’da 19. Yüzyılın aydınları bunu sağlamışlardı. Bu çağdaşlaşarak boy ölçüşmekti. Halkın öncelikle kendisine inanması gerekiyordu.  Atatürk, bu inancın yaratıcısıdır…
Şimdi gelelim, Kurtuluş  Savaşı kazanılmasaydı neler olacağına;
Trakya, Yunanlılara ve Bulgarlara verilecekti. Çanakkale uluslararası bir komisyonun kontrolünde olacaktı. İstanbul; Rus, İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunanlı ve Ermenilerin ortak idaresinde  bir kent olacaktı.
Adalarla birlikte Ege kıyıları İzmir de dahil Yunanistan’ın parçası olacaktı.
Muğla’dan Mersin’e Akdeniz kıyıları Roma İmparatorluğu mirasçısı İtalyanların sömürgesi olacak, Adana’dan Mardin’e kadarki şehirler, Fransız sömürgesi Suriye’ye katılacaktı. Bu büyük Suriye, ortaçağ Kilikya Ermeni Devleti sınırlarına kadar uzanacaktı.
Bugün “Demokratik Özerklik-Otonomi” isteyen Kürtçü Belediye Başkanlarının olduğu illerde, Kuzey Irak’la birlikte, Amerikan Mandası altında bir Kürt devleti kurulacaktı.(Hayret, aynen bu günkü gibi !…)
1917 de Kazım Karabekir’in yeniden ele geçirdiği “Vilayeti Şarkiye”, Sivas’a ve Kayseri’ye kadar uzanan bir Ermeni devleti olacaktı.
Trabzon merkezli bir Pontus Rum bölgesi, Yunanistan’a bağlı olarak kurulacaktı.
Sevr Antlaşmasında sınırları gösterilen Osmanlı İmparatorluğu Halife-i Müslimin’in idaresi altında Ürdün gibi bir sömürge olacaktı. Merkezi için Konya düşünülmüştü.
Bu Osmanlı Devleti,  Amerikan mandası altında ormancılık, hamsicilik ve madencilikle geçinecekti.
Kıyılarda yaşayan Türklerin bir kısmı İç Anadolu’ya göç edecekler, kalanlar da Rusya’da, Bulgaristan’da ve Yunanistan’da yaşayan Türkler gibi “ikinci sınıf” vatandaş olarak yaşayacaklardı.
İstanbul’un Türkleri de ya İç Anadolu’ya göç edecekler  ya da İngiliz, Fransız, Rus, Yunan vatandaşı olarak yaşayacaklardı.
Büyük Camiler müze olacak, bazıları da kiliseye dönüştürülecekti.
Bu yazılanların  gerçek olma potansiyelini merak edenler, Sevr Antlaşmasının metinlerine baksınlar.
Tüm bu gerçekler göz önündeyken   Cumhuriyete, Atatürk’e her gün utanmadan sıkılmadan hakaret edilmesi akıl alır gibi değildir. Bu tahrik ve teşviklerin altında AKP’nin “şeriat özlemcisi” fikir babalarının Cumhuriyete “Zulüm Dönemi” olarak bakmaları ve şimdiki kadroları bu anlayışla yetiştirmeleri yatar.
Bunların unuttukları şudur;
Eğer  30 Ağustos’ta yenilseydik  biri,  saçma-sapan atamalar yapacağına, Suudi Arabistan vatandaşı olarak hala bir bankada çalışıyor olacaktı !…
Bir diğeri, Gürcistan veya Ermenistan civarlarında Rus-Ermeni vatandaşı olarak 3 üncü Ligde top koşturmuş bir gariban olacaktı!…
Kendisine Atatürkçü denmesini hakaret sayan zavallı ise, Sümbül Ağa’nın ayakçısı  veya içoğlanı olmak için çabalıyor olacaktı…
Hoş, üçüne de çok yakışırdı ya, yatıp kalkıp Büyük  Atatürk’e dua etsinler…
Sağlık ve başarı dileklerimle  

Rifat Serdaroğlu

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget