İşini bilen farecikler!.. - Mehmet Faraç

Kolay yoldan para kazanma furyasını, 12 Eylül sonrasındaki “benim memurum işini bilir” zihniyeti de tetikledi!.. Hırsızı, vurguncusu, “devlet yaparsa ben niye yapmamayım” deyince toplumda hızlı bir yozlaşma başladı...
Türkiye, AB‘ye girme sevdasıyla hızla tüketim toplumuna dönüştürülürken; arz- talep dengesinin yarattığı ikilem, gelir-gider adaletsizliğine çarptı ve sahtekarlara büyük iş alanları doğdu!..
Bu ülkede sonradan görmecilik ve hesabını bilmezlik, “ayağını yorganına göre uzat“ özdeyişine tekme atarken, birileri gafletin ortasında, üstelik her alanda voleyi vurdu!..
Artık bu ülkede gıdadan tekstile, yakıttan elektroniğe kadar her şeyin sahtesi, yani moda deyimle “çakma”sı var!..
Diyeceksiniz ki, “be kardeşim bu ülkede siyasetçinin bile çakmaksı var, ne olmuş yani!..”
İyi de, onlar şimdilik kaçak rakı gibi adam öldürmüyor, yalnızca yavrularını yiyor!..
İşin şakası bir tarafa, geçtiğimiz günlerde kışlada askerlere bile domuz eti içeren gıdalar yedirildiğini okuyunca pes artık dedim!..
İyi hoş pes diyelim de; toplumu vuran ekonomik yozlaşma yalnızca rakı masalarında sahtecilik naraları atmıyor ki!..
Vurguncu fareler; ekmekten peynire, sudan zeytine, yağdan şekere kadar neredeyse her türlü gıdanın içinde pervasızca tur atıyor!..
Bazen de hortumdaki hortumcular, arabasıyla tur atan yurttaşın ibresiyle oynuyor!.. İşte örnek:

Hortumdaki hortumcu!..

Akaryakıt pompalarındaki numaraları hep duyardım da, bu kadar yakından ve şok edici biçimde yaşayınca daha da şaşırdım!..
Hani hep anlatırlar ya; pompalardan hava basılıyor, depolara yakıt yerine uçucu kimyasallar konuluyor vs.
Bakınız, 16 Eylül 2011 tarihli gazetelere yansıyan “Dikkat! Akaryakıt pompalarında kaçak var“ başlıklı haberde ne anlatılıyor:
“Yıllık 2,5 milyar dolarlık vergi kaybına yol açtığı tahmin edilen kaçak akaryakıt satışını önlemek için yapılan denetimlerde ilginç bulgular ortaya çıktı. Temmuz 2011 döneminde, Türkiye genelinde akaryakıt ve LPG istasyonlarını inceleyen bakanlık birimleri, 3.922 sayacı denetledi. 105 sayaç eksik yakıt verdiği tespit edilerek mühürlendi. 1.085 istasyonda ölçü aletlerine el konulurken, para cezası da kesildi.”
Gelelim bizzat yaşadığım olaya... Geçen haftalarda İstanbul’un Anadolu yakasında, Kozyatağı bölgesindeki bir istasyondan 100 liralık yakıt aldım... Yakıt ibresi, 250 kilometre yol gidebileceğimi gösteriyordu.
Ne ilginçtir ki, istasyondan Kadıköy’e ulaştığımda ibre önce 230’a, sonra 210’a, kısa süre sonra ise 180’e düştü!..
Yanımdaki arkadaşım da, 10 dakika içinde belki de 3 kilometreyi bile geçmeyen bir mesafede yakıt göstergesinin 250’den 180’e düşmesinin şokunu yaşadı!..
O gün toplam 10 kilometre yol gitmeme rağmen, sabah baktığımda aracın yakıt tüketim ibresi 140’ı gösteriyordu!..
Ne yazık ki, benzer olayları Kadıköy’deki minibüs caddesinde daha önce de yaşadım!.. Olayı anlattığım herkes de benzer öykülerden söz etti!..
Belli ki ortada büyük bir hırsızlık var!.. Peki, İstanbul’da bu rezalete dur diyecek, istasyonları adam akıllı denetleyecek bir kamu kuruluşu var mıdır acaba?..
Ne ilginç değil mi; bu ülkenin yurttaşları sürekli artan yakıt fiyatlarıyla zaten soyulurken, farkına varmadan ikinci bir soygunun da kurbanı oluyorlar!..
Sanırım bu ülkede Sanayi Bakanlığı adlı bir kurum var!.. Yok eğer varlığını hissettiremiyorsa, depolardan sıvışan benzinden ne farkı kalır ki?..
Neredeyse her yurttaşın en az bir kez yaşadığı bu pompa vurgununu sonuna kadar takip edeceğiz!.. Ta ki görevi vatandaşın soyulmasını önlemek olanlar ayağa kalkana kadar!..

Ballı vurgun!..

Televizyonlarda her dakika karşımıza çıkan bal reklamlarını görünce de bravo diyorum!.. Ne çalışkan arılarımız varmış meğer!.. 365 gün hiç durmadan bal üretiyorlar...
O kadar çok üretiyorlar ki, ballar artık televizyon ekranlarından aşağıya süzülüyor!..
Reklamı yapılan ballar öyle markalı, pahallı ürünler değil!.. Bizzat üretici olduğunu iddia edenler, ekranlarda devletin gözünün içine baka baka, hırsızlığın ve sahtekarlığın ağzına birer parmak bal çalıyorlar!..
4-5 kilo balı 80 - 100 liraya üstelik adrese teslim satanları görünce aklıma hep aynı tepki geliyor; balın da tadı kaçtı!..
Dün bazı ajanslarda sahte balla ilgili yapılan bir operasyonun haberini okuyunca, tv reklamları ile büyük kentlerdeki billboardları süsleyen ballı tanıtımları düşündüm!..
Diyarbakır Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Mehmet Ali Koçkaya, Kayapınar beldesinde, bir binanın bodrum katında piyasaya sürülmek üzere paketlenen 4 ton sahte bal ele geçirildiğini açıklamış!..
Koçkaya, yurttaşların sahte ve gerçek balı ayırt edemeyeceğini, gerçeğin ancak laboratuar analizleriyle ortaya çıkabileceğine de dikkat çekmiş!..
Ne ilginç değil mi; şu bolluğa, şu ucuzluğa, şu reklam furyasına bakılırsa; Türkiye bal rekoltesinde belki de son 100 yılın rekorunu kırıyor!..
Oysa Bal Sanayicileri Derneği’ne göre üretim 2007’den itibaren yüzde 40 azalmış!.. Derneğin web sitesindeki şu satırlar ise rezaleti anlatmaya yetiyor:
“Gilikoz, fruktoz gibi şeker türevlerine bal aromaları eklenerek, şuruplar üretiliyor. Bu şuruplar da bal gibi satılıyor.”
Kimi medya organları bu sahtekarlığa belki reklam uğruna göz yumuyor olabilir ama; birilerinin tıpkı Diyarbakır’da olduğu gibi bu rezalete bir an önce dur demesi gerekiyor...
Köhne sokaklardaki bodrum katlarında arı gibi çalışan vurguncular, sahte petekleri merdiven altına indirirken bu ülkede sanayi ve sağlık bakanlıkları ne iş yapıyor?..
Yazıyı belki de herkesin kafasındaki şu satırlarla bitirelim; bu ülkede operasyon yapılmadık alan bırakmayan hükümet, yakıt ve gıdadaki terörü niçin görmüyor?..


Mehmet Faraç/AYDINLIK

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget