Günümüzde profesyonel futbol kapitalist ekonominin kârlı alanlarından biridir. Türkiye'de kapitalizmen azgın, en ilkel, en saldırgan dönemini yaşamaktadır. Sınıflı toplumlarda 'kendiliğinden' oluşan bir sınıfın 'kendisi için' bir sınıfa dönüşmesi uzun bir süreci gerektirir.
Türkiye'de bu geçiş süreci henüz tamamlanmamış, başka bir deyişle klasik anlamda ehlileşmiş, uygar bir burjuva sınıfı oluşmamıştır. Dolayısıyla burjuva sınıfına özgü bir 'sınıf ahlakının' varlığından da söz edilemez. Salt zengin olmak, 'burjuva' olmak için yeterli değildir.
Burjuva ahlakından söz edilememesi bir yana 1980'li yıllarda dünyada esmeye başlayan küresel neo-liberal rüzgâr Türkiye'yi de etkisi altına almış, kapitalizm öncesidönemden gelen 'şeref', 'namus', 'haysiyet', 'dürüstlük' gibi ahlaksal değerler de yozlaştırılmış, içleri boşaltılmıştır.
Ahlaksal değerlerin içlerinin boşaldığı koşullarda toplumda ezelden beri var olan 'fuhuş', 'sahtekârlık', 'rüşvet', 'yolsuzluk' gibi suçlar patlama yapar, yaygınlaşır. Daha da vahimi bu suçlar toplumun geniş kesimlerinin gözünde 'meşruiyet' kazanır. Tüketim çarkının içine çekilen birey gırtlağına kadar borca batmış, çarkın dişlileri arasında ezilirken, paranın nasıl elde edildiğine bakmaz, onu yalnızca elde edilen para ilgilendirir, para sahibine büyük saygı gösterir. Bu açıdan bakıldığında toplumda bunu hak etmeyen birçok kişinin saygın insan muamelesi görmesi olağandışı bir durum değildir.
Futbol, ülkemizde geniş kitleler tarafından sevilen, izlenen bir spor dalıdır. Ne var ki profesyonel futbolda belirleyici olan 'zafer'dir. Takıma, onu şampiyonluğa götürecek zaferler gerekir. Bu nedenle takımın kritik durumlarında çözüm aracı olarak devreye 'para' girer.
Paralar verilir, paralar alınır, takım 'zafer'e ulaştırılır. İnsanlar ise futbolda oynanan kirli oyunların çoğunu bilir ya da hisseder, fakat sesini çıkarmaz.Çünkü toplumun geniş kesimleri de kitleselleşen ahlaksızlıktan pay almaya alışmıştır. Yandaşı olduğu takımın kazandığı 'zafer'in bir alım-satım sonucu gerçekleştiğini bilmesine karşın takımı haklı bir zafer kazanmışçasına sevinir, mutlu olur.
Ar damarı çatlayan bir toplumun onarımı hiç kolay değildir. Çünkü ahlaksızlık kendini yeniden üreten bir olgudur.
İktidarda ya damuhalefette olsun, Türkiye gibi ülkelerde siyasal partilerin ortak özelliği halk dalkavukluğudur.
Bunlar, yelkenlerini toplumdan esen rüzgârla şişirirler.
31.03.2011 tarihli ve 6222 sayılı SpordaŞiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun veya bilinen adıyla 'Şike Yasası' çevresinde dönen tartışmaların kaynağı bu halk dalkavukluğudur. TBMM'deki dört parti bir araya gelerek yasada şike suçunun karşılığı olarak saptanmış 5-12 yıl arasında olan hapis cezasının 1-3 yıla indirilmesine karar vererek yeni bir yasa çıkarmışlardır. Cumhurbaşkanı yasayı veto etmiş, fakat BDP dışındaki partiler bunu dikkate almamışlardır; 'suç'a prim veren yeni yasayı virgülüne dahi dokunmadan Cumhurbaşkanlığı'na iade edebilmek için üstün çabalar harcamışlar, TBMM'de gece yarısı operasyonları düzenlemişler, indirimli yasayı çıkarmayı 'başarmışlardır'.
Yine de soralım: Şike, bir suç değil midir? O zaman AKP, CHP veMHPmilletvekilleri, bu ülkenin cezaevlerinde hangi suçu işlediklerini bile bilmeden aylardır, yıllardır tutuklu bulunan milletvekillerini, yazarları, gazetecileri, biliminsanlarını, subayları; çeşitlidemokratik eylemlerde gözaltına alınıp tutuklanan yüzlerce öğrenciyi bir yana bırakıp ahlaksızlıkla, namussuzlukla, sahtekârlıkla eşanlamlı olan şike suçunun cezasını indirmek için niçin ter dökmüşlerdir? Yanıtı bu yazıda saklıdır.
Hukukta 'masumiyet karinesi' diye bir ilke vardır. Bu ilke şike davasından tutuklu bulunanlar için de geçerlidir. Her sanık, cezası kesinleşene kadar masumdur. Dileğimiz, tüm sanıkların aklanarak özgürlüklerine kavuşmalarıdır.
Yargılamaların tutuksuz yapılması da önereceğimiz bir yoldur. Fakat aralarında suçlu ya da suçlular varsa şike nedeniyle paraları havaya; milyonlarca bahisçinin de, tribünlerde, stadyumlara, yayın kuruluşuna para ödeyen, ahmak yerine konanmilyonlarca futbol izleyicisinin de bu ülkenin hukukundan beklentileri vardır. Suçlular cezalarını çekmelidir. Ama göstermelik cezalarla değil, işledikleri suçların bedelini hakkıyla ödeyerek. Yazıyı, şikeye ceza indirimi için oy verip saygınlıklarına saygınlık katan 284 milletvekiline 'Bravoooo!' diyerek noktalayalım.
Deniz Kavukçuoğlu/Cumhuriyet
Yorum Gönder