Açılımlar, saçılımlar devam ediyor.
Hem de 2002’den bu yana devam ediyor.
İktidar sahada. Muhalefet tribünlerde.
Muhalefet seyirci. Ordu, yargı, sendikalar, dernekler seyirci…
İktidar koşuyor. ABD, AKP, PKK, cemaatler takım halinde koşuyor. Yol alıyor.
Muhalefet tribünlerde… Zaman zaman aleyhte gösteriler yapıyorsa da, genellikle oynanan oyunlara ve oyunculara alkış tutuyor.
Bağırıyor, çağırıyor, tepiniyor. Ama yerinde sayıyor… Bir arpa boyu yol alamıyor.
İktidar yürüyor… Emin adımlarla…
Satışlar, özelleştirmeler, Kürt açılımı, Roman açılımı, Romancı açılımı, Sanatçı açılımı, Şarkıcı Açılımı, Balyoz’lar, Ergenekon’lar, darbeler, marbeler derken…
Engelleri bir bir aşıyor.
Gelip, “Padişahlık Açılımı”na dayanıyor…
Türkiye Büyük Millet Meclisi, tarihinde ilk kez, bir Osmanlı padişahı için, yani Sultan Abdülmecit için anma töreni düzenliyor şimdi…
Hem de Dolmabahçe’de…
Hem de Atatürk’ün gözlerini yumduğu o kutsal mekânda…
Kimler düzenliyor?
Atatürk’ün canı pahasına kurduğu Türkiye Büyük Millet Meclisinin milletvekilleri…
Peki, nasıl bir padişahtı bu Abdülmecit?
Tanzimat Fermanı ile ülkesinin kapılarını emperyalistlere sonuna kadar açan, Batıdan aldığı kredileri yatırımlara yatırıp halkına iş alanları ve üretim olanakları yaratacağı yerde, saraylara, hanlara, hamamlara harcayıp, Osmanlının çöküşünü hızlandıran ve zevk sefa içerisinde ömür süren içkici, güçsüz, dirayetsiz bir padişah…
Törenler üç gün, üç gece sürecekmiş… Hem de çalgılı, çengili… Şarkıcılar eşliğinde.
Abdülmecit’in oğlu Vahdettin de anılmak için kuyrukta bekliyor… Sonra sansürcü Abdülhamit, sonra öteki padişahlar…
O Vahdettin ki (bugünkü bazı yetkililer ve etkililer gibi) bir zamanlar, Kemalist Türkiye Cumhuriyetini ve Türkiye Büyük Millet Meclisini Amerika Birleşik devletleri Başkanına şikâyet etmiş, yardım dilenmişti. San Remo’da sürgündeyken, 13 Mart 1924 tarihinde yazdığı mektupta şunları söylüyordu:
“Amerika Cemahiri Müttefikiye (Amerika Birleşik Devletleri) Reisi Mösyö Coolidge Cenaplarına:
…Bu süresiz uzaklaşmanın babadan kalma sahip olduğum saltanat ve hilafet makamından vazgeçtiğim anlamına gelmeyeceği açıktır. Ankara Meclisi gibi bir isyancı fitnenin bu konuda alacağı tüm kararların geçersiz olacağını bildiririm. Şöyle ki: İslam Hilafetinin Osmanlı saltanatından soyutlanması ve ayrılması ve Hilafetin tümüyle kaldırılması dini kavmiyeti, vatanı belirsiz ve karışık askerlerden ve öteki sınıflardan oluşan küçük bir şer zümresinin kısmen zorla ve kısmen bilgisizlik ve gafletle yönlendirdiği beş altı milyonluk Türk kavminin yetki alanı içinde değildir… (Vahdettin’in Amerikan Başkanına Mektubu, İhsan Güneş, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Tarih Araştırmaları, Dergisi, cilt 24, sayı 37, Yayın Tarihi: 2005)
Vahdettin’e göre “Ankara meclisi, isyancı fitne bir kuruluş; Kurtuluş Savaşını canı, kanı pahasına kazanıp, emperyalistleri vatanından kovan Türkler ise “Dini, kavmiyeti, vatanı belirsiz ve karışık askerlerden oluşan küçük bir şer zümresiydi…”
Bu türden anma törenleri ile AKP günümüzde yeni bir “Osmanlı dönemi” başlatmak istiyor… Cumhuriyet Bayramını da “Van Depremi” bahanesiyle iptal edip, unutturmaya çalışıyor.
İşte bunun için Atatürk’ün 10 Kasım davetiyelerini tek sayfa, ucuz fotokopi kâğıtlarına basıyor.
İşte bunun için çok yaldızlı, çok sayfalı, tuğralı lüks davetiyelerle yerli ve yabancı konukları Abdülmecit törenlerine çağırıyor. Yani yeniden ortaçağı yaratmak, yeni bir şeriat ortamı oluşturmak için…
Sözün özü, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti topraklarında bugün bir Tsunami yaşanmakta, Kemalist düzen şeriat dalgaları ve şeriat kasırgaları ile alt üst edilirken, muhalefet de bu “Yeni Osmanlı” tayfası ile birlikte, aynı masada, Yüce Gazi’nin TBMM’sinin çatısı altında “Sevr Anayasası”nı hazırlamakta…
Onlar, AKP ile birlikte, “Bölünme Anayasası”nın ve yeni Osmanlı döneminin kurucuları olarak anılacaklar gelecekte. Tarih sayfalarına bu sıfatla geçecekler…
Bunun yanında, ABD’nin yönlendirmesi ve BOP gereği, ordu da paralı asker haline getiriliyor. “Mehmetçik ve vatan savunması” kavramı yok ediliyor.
Ordu paramparça…
Ne söyleyelim? Artık, Sözün bittiği yerdeyiz…
Muhalefet ile iktidar anlaşmış yasayı tez elden çıkarmaya çalışıyorlar…
“Yazıklar olsun size… Yazıklar olsun… “
Demekten başka bir şey kalmıyor geriye?
Ali Eralp
Yorum Gönder