88 Yıllık Türkiye Cumhuriyet tarihinde ilk kez bu yıl, Van depremi ve şehitler bahane edilerek Cumhuriyet Bayramı kutlamaları iptal edilirken, yine ilk kez bir padişahın (1.Abdülhamit’i), ölümünün 150’nci yılında anma töreni düzenlendi. Bu nedenle Abdülmecit döneminde yaptırılan Dolmabahçe Sarayı’nda, “Abdülmecit ve Dönemi” sempozyumu (bilgi şöleni) düzenlenmişti.
Böylece olay bazı çevrelerce, “AKP iktidarının, Cumhuriyete karşı tavrını, Ümmetçi Osmanlı özlemini gösterdi” diye de yorumlara neden olmuştu.
Bu son yazımızda, Osmanlı ordusunun peşpeşe kaybettiği savaşlarla ne kadar eğitimsiz, bilgisiz olduğunu, keçi kuyruğundan hava raporu edindiğini, Moltke gibi bilgili uzman karşısında gülünç duruma düştüğünü gösteren garip olayı aşağıya alıyoruz.
KEÇİ KUYRUĞUNDAN HAVA RAPORU
Abdülmecit'in tahta çıkmasından birkaç gün önce, Osmanlı ordusunun Mısır kuvvetleri tarafından Nizip'te yenildiği öğrenildi. Yeni bir ordu kurmak zaman alacağı için Mehmet Ali Paşa ile uzlaşmaya karar verildi. Üstelik donanma gemileri de hain bir vezir tarafından götürülüp Mısır’a teslim edilmişti. Abdülmecit’in Sadrazam Hüsrev Paşa’ ya gönderdiği bir hatt-ı hümâyununda uzlaşmanın şartlarını şu şekilde belirtmiştir:
"Memleketin ve halkın güven ve düzenini korumak ve boş yere Müslüman kanının dökülmesine engel olmak için, şimdiye kadar olan bitenleri unutup Mehmet Ali Paşayı affe*diyorum. Affımı bir an önce kendisine bildirilmesini irade ediyorum.” [i]
KEÇİ KUYRUĞUNDAN METEOROLOJİ RAPORU
Ordunun, toplumun ne kadar geri olduğunu anlamak için 1.Abdülmecit’in babası ll. Mahmut zamanında olan ilginç bir olaya burada bakmak istiyoruz. Olayın geçtiği Nizip Savaşı’nın sonunda 1.Abdülmecit tahta yeni çıkmış, yenilgiyi tam kucağında hissetmişti.
Ordunun niçin yenildiğini anlamak için aşağıdaki hazin olayı anımsamakta yarar var. Böylece, eğitimin, teknolojinin, bilimin ülkenin her alanında yayılmasının ne kadar önemli olduğunu anlamak gerekir.
Mareşal Helmuth Von Moltke: Prusya (Alman) Genel Kurmay Başkanı idi. Tanınmış bir asker (general). Osmanlı karşısında Avrupa devletlerinin hızla ilerlediğini gören ll. Mahmut, Osmanlı ordusunun modernleştirilmesine katkıda bulunması, danışmanlık yapması için 1835 yılında davet edilmiş 1839 a kadar Osmanlı ülkesini dolaşmış, anılarını yazmış, ileri görüşlü, aydın bir askerdi. Ülkede kaldığı dört yıl içinde, Türk Ordusunu çeşitli yönlerden modernize etmeye çalışmış, en büyük eksikliğin bilim, eğitim alanında olduğunu görmüş. Bu arada yurdun her yanını dolaşarak, orduyu eğitim çalışmaları yanında, bazı bölgelerin harita planlarını çıkarmada yardımcı olmuş.
Yaşadıklarını, anılarını mektuplarla, kitapla dile getirmiştir.
ll. Mahmut Moltke için, sadrazam Benderli Ali Paşa’ya şöyle demiştir: “Paşa, şu Alman zabiti gibi on kumandanım olsa…” diyerek takdirlerini dile getirerek övmüş, onu madalya, nişanlarla ödüllendirmişti.
Ayrıca Osmanlı İmparatorluğunun 1600 lü yılardaki ihtişamıyla 200 yıl sonraki durumunu karşılaştırmış; kaybedilen toprakları, savaşları ve dağılma sürecini anlatmıştır. Ekonomik bozukluğu, vergilerin ağırlığını, iltimas ve rüşvet karşısında idarenin zayıflığını anlatmıştır.
Osmanlının son yıllarına kadar devlet adamlarının feyiz aldıkları kurum medreselerdi. Osmanlı geleneğinde medreseler gerçek birer ilâhiyat okulları gibidirler. Mezunlarından devlet hizmetine alınanlara ”ulema” denirdi. Bunlar devletin şeriat ile adalet işlerini ifa ederdi. “Bilge” konumunda olması gereken bu kişiler, özellikle XIX. Yüzyılda, etraflarını kendi doğruları ile örerek bilginin cahili durumuna gelmekle kalmamış birçok komik ve de trajik olayların yaşanmasına vesile olmuşlardır.
Bunlardan birini II. Mahmut Dönemi’nde Osmanlı ordusunda görev yapan Moltke’nin anılarında buluruz. Olay özetle şöyledir:
Yıl 1839’dur. II. Mahmut ile Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa kuvvetleri arasında meydana gelen “Nizip Savaşı”nda Osmanlı ordusuna Hafız Ahmet Paşa komuta etmektedir. Hafız Ahmet Paşa tecrübesizdir ve de komutasındaki generallerden çok ulemanın düşüncelerine önem vermektedir. Osmanlı ordusunda danışman olarak Prusya’lı 3 kurmay subay bulunmaktadır.
Bunlardan biri de Moltke’dir. Moltke’ye göre Nizip’te Osmanlı ordusunun önemli birliğini yayalar teşkil etmektedir. Erlere çarçabuk bazı şeyler öğretilebilmiştir. Subaylar ise subaylıktan hiçbir şey anlamamaktadırlar.
Mısır kuvvetlerinin başında İbrahim Paşa bulunmaktadır. Onların da durumu pekiyi değildir. Sayı bakımından iki ordu aşağı yukarı eşittir. Nizip alanında bu iki ordu harp kurallarına uygun olarak yerleştirilmiştir.
Prusya’lı kurmay subaylar Osmanlı ordusunun Mısırlıları yenecek bir durumda iken hemen muharebeye girişilmesi için Başkomutan Hafız Paşa’ya tavsiyelerde bulunmuşlardır. Ancak ordu içinde bulunan ulema o gün Cuma olduğundan harp yapılmasının Şeran caiz olmadığını ileri sürmüşlerdir.
Bir gün sonra Prusya’lı subaylar bir gece baskını yapılmasını önermişlerdir. Ulema bu defa da haydut gibi ansızın gece baskını yapılmasının padişah askerlerinin şanına yakışmayacağını bildirmişlerdir. “Peki, ne zaman hücum edeceğiz?” sorusuna da. “Keçinin kuyruğundan gelecek işareti
bekleyeceğiz.”cevabını vermişlerdir. Osmanlı komutanı yarın yağmur yağıp yağmayacağını, bir neferin keçinin kuyruğuna bakarak yağmurun yağacağını veya yağmayacağını söyler. Mareşal Moltke bu cahilce uygulama karşısında şaşar kalır.”Keçi kuyruğundan hava raporu alan orduya benim yapacağım bir şey yok” diyerek hayretini gizleyemez; ümitsizliğe kapıldığı için, o yıl ayrılır gider.
(Demek ki, böylece ve nice örneklerle, Osmanlıda ulema denilen zevatın zamanın biliminden ne kadar uzakta olduğunu görüyoruz (Ulema derken aklımıza, RTE’nin, Danıştay’ın verdiği hukuki karar karşısında, “sizin kafanız basmaz, bir de ulemaya danışalım” sözü geliverdi). 80-100 yıl sonra padişah anmaları, “ülema” demeleri, içlerindeki, kafalarındaki sadece “şeriat, tarikat” diyecek ulema özlemini yansıtmaktadır).
Bu arada Mısır ordusu Osmanlı kanatlarını kuşatmıştır. Moltke, Hafız Paşa’ya Birecik üzerine çekilip kuşatmadan kurtulmasını tavsiye eder. Ancak Hafız Paşa geri çekilmeyi şerefsizlik saydığından yerinden kıpırdamamıştır. Mısırlılar ise 29 Haziran 1839’da saldırıya geçmişler ve Osmanlı Ordusunu 4 saat içinde perişan edip dağıtmışlardır.
Buna rağmen, Moltke yazdığı anılarına, “benim taarruz planımı müdafaada durdurabilecek bir tek millet vardır, o da Türk’lerdir”, demiştir. [ii]
TANZİMAT FERMANI VE ÖNEMİ NEDİR?
3 Kasım 1839'da okunan Tanzimat Fermanı, Türk tarihinde demokratikleşmenin, Batıya açılmanın somut ilk adımıdır. Aslen II. Mahmut döneminde planlanmasına rağmen, II. Mahmut'un ölümünün ardından oğlu Abdülmecit döneminde dışişleri bakanı Mustafa Reşit Paşa tarafından okunmuştur. (Gülhane Parkı'nda okunması nedeniyle) Gülhane Hatt-ı Hümayunu veya Tanzimat-ı Hayriye de denir.
Tanzimat Fermânı'nın okunmasından I. Meşrutiyet'in ilanına kadar geçen dönem, Osmanlı tarihinde Tanzimat Dönemi (3 Kasım 1839 - 22 Kasım 1876) olarak anılır.
Tanzimât Hatt-ı Şerif-î 3 Kasım 1839 tarihinde Koca Mustafa Reşit Paşa tarafından Gülhane Parkı'nda okunarak ilân edilmiştir
TANZİMAT FERMANININ İLAN SEBEPLERİ:
Osmanlı ordusu Nizip'te Mehmet Ali Paşa'ya yenilmiş, donanma Mısır'a götürülmüştü. Mısır sorunu bir Avrupa sorunu haline gelmişti. Bu durumda devlet ya Mehmet Ali Paşa'nın eline geçecek, ya da Rusya Hünkâr İskelesi Antlaşması'na göre Osmanlı Devleti'ni himaye altına alacaktı. Böylece:
1)-Avrupalı Devletlerin iç işlerimize karışmasına engel olmak.
2)-Mısır ve Boğazlar konusunda Avrupalı Devletlerin desteğini kazanmak.
3)-Devleti ve toplumu demokratik bir yapıya kavuşturma isteği
Bu nedenlerden dolayı 3 Kasım 1839 da Tanzimat Fermanı (Gülhane Hattı Hümayunu) ilan edildi.
NOT: Tanzimat Fermanının ilanıyla Osmanlı tarihinde yeni bir dönem açılmış(Tanzimat Devri) ve bu devir. 1876'ya kadar devam etmiştir.
TANZİMAT FERMANINDA YER ALAN KONULAR:
1)-Azınlıkların, can, mal ve namus güvenliği sağlanacak.
2)-Vergi sistemi yeniden düzenlenerek, herkesten gelirine göre vergi alınacak.,
3)-Askerlik OCAK görevinden, VATAN görevi haline getirilecek. Azınlıklarda
askere alınacak.
4)-Kanunların her gücün üstünde olduğu kabul edilecek.
TANZİMAT FERMANININ ÖZELLİKLERİ:
1)-en önemli özelliği padişahın yetkilerini sınırlandırması ve kanunların her
gücün üstünde olduğunun ifade edilmesidir.
2)-Tanzimat fermanı anayasacılığa ve demokrasiye(hukuk devletine,yani hukukun üstünlüğü esasına
dayanan devlet anlayışına)geçişin (batılılaşmanın) ilk aşamasıdır.
3)-bu fermanın hazırlanmasında halkın bir rolü ve baskısı yoktur. padişah
Abdülmecit, Mustafa Reşit paşanın telkiniyle mısır meselesinde Avrupa devletlerinin desteğini kazanmak için bu fermanı ilan etmiştir.
TANZİMAT FERMANI'NIN BAŞLICA ESASLARI ŞUNLARDI:
1)-Müslüman ve Hıristiyan bütün halkın ırz, namus, can ve malı devlet garantisi altında bulunacak.
2)-Vergiler herkesin gelirine göre, düzenli bir şekilde alınacak.
3)-Askerlik işleri düzene konulacak.
4)-Mahkemeler açık olacak. Hiç kimse mahkeme edilmeden cezalandırılmayacak.
5)-Herkes malına sahip olup, miras bırakılabilecektir.
6)-Her türlü rüşvet ve iltimas kalkacaktı.
7)- Herkes kanun önünde eşit olacak.
YORUM:
- Padişah; bu fermanı ilân ederek bizzat kendisi kendi yetkilerini sınırlandırmıştır.
- Fermanın getirdiği en büyük yenilik, her gücün üstünde kanun kuvvetinin bulunduğu düşüncesinin ortaya çıkmasıdır. .
- Tanzimat Fermanı; Osmanlı Devleti'nde anayasacılığın başlangıcıdır.
- Vatandaşın mülkiyet hakkı, devlet garantisi altına alınmıştır.
- Tanzimat Fermanı'nı ilânı ile Osmanlı ülkesinde Avrupai tarz hukuk kuralları
geçerli olmaya başlamıştır.
- Askerlik vatan hizmetine dönüşmüştür.
- Batılılaşma, hareketleri bundan sonra daha da yoğunlaştı.
- Tanzimat döneminde Batıyı daha iyi anlayan aydınlar yetişti.
SONUÇLAR:
Tanzimat Fermanı'nın halk tarafından anlaşılması için Anadolu ve Rumeli'ye memurlar gönderildi.
Hukuk alanında ıslahatlar ile yeni ticaret, ceza kanunları ve mahkemeler meydana getirildi. Fakat bu haklardan Türkler ve Müslüman'lardan daha çok Avrupalılar ve gayrimüslimler yararlandılar.
Kılık, kıyafet, yaşayış ve sosyal alanda "Batılılaşma" denilen yenilikler yapıldı.
Tanzimat Fermanı, anayasanın Osmanlı ülkesinde başlangıcı oldu. Osmanlı Devleti bu fermanı ilân ederken Avrupalı devletlerin desteğini sağlamayı amaçlamıştı. Tanzimat'ın hemen sonrasında Mısır meselesi, onların yardımı ile halledildi. Rusya ve Hünkâr İskelesi meselesi ve boğazların durumu çözümlendi.
Ordu ve eğitim alanında batı örneklerine göre çalışmalar yapıldı.
- Tanzimat Fermanı, halk iradesiyle değil, padişahın tek taraflı iradesiyle ortaya çıkmıştı. Bu nedenle halk tarafından tam olarak anlaşılamadı. Ancak bu dönemde ilk Osmanlı aydın kadrosu yetişti.
TANZİMAT FERMANI'NDA HUKUK ALANINDAKİ YENİLİKLER
Tüm vatandaşlar "Osmanlı vatandaşı" sayılarak din farklılıklarına bağlı ayrıcalıklar kısmen kaldırıldı.
1840'ta bazı maddeleri Fransız Ceza Yasasından alınan yeni Ceza Kanunnamesi hazırlandı. 1858'de tümüyle Batı kaynaklarından esinlenen ikinci Ceza Kanunnamesi kabul edildi.
1850'de Fransız Ticaret Kanunu esas alınarak hazırlanan Ticaret Kanunnamesi yürürlüğe girdi. Bu kanunla faiz, anonim şirket ve kambiyo senedi kavramları ilk kez Osmanlı hukukunda yer aldı.
1840'tan itibaren ceza ve ticaret davalarına bakmak üzere, laik ilkelere göre işleyen nizamiye mahkemeleri kuruldu; bu mahkemelere Müslümanların yanı sıra gayrimüslim hâkimler atandı. 1853'te cinayet davalarında gayrimüslimlerin de şahitlik yapabileceği kabul edildi. 1851'de ticaret mahkemeleri kuruldu.
1867'de Devlet görevlilerine karşı açılan davaları görmek için Şurayı Devlet (Danıştay) kuruldu.
TANZİMAT FERMANI'NDA MALİ ALANDAKİ GELİŞMELER
1841-1842 yılında ilk bütçe hazırlandı, 1846-1847 yılında ise ilk modern bütçeye geçildi.
Vergilerin mükellefler arasında düzgün ve gelirlere göre dağıtılması amaçlandı.
Devlet görevlilerinin halktan resmi vergiler dışında aldıkları vergiler yasaklandı.
1840'ta Kaime-i Nakdiye ismiyle ilk kâğıt para dolaşıma sokuldu.
1855'te Kırım Savaşı'nın maddi yükünü karşılamak için tarihte ilk kez dış borç alındı. Borç İngiltere’den alınmıştır.
TANZİMAT FERMANI'NDA ASKERİ YENİLİKLER
Donanma seferberliği başlatan Sultan Abdülaziz.
Askerlik hizmetinin vatani bir vazife olduğu ilan edilerek zorunlu askerlik başlatıldı.1843'te ilan edilen bir yasayla askerlik yaşı 20, zorunlu askerlik süresi 4 yıl olarak kabul edildi.
1847'de gayrimüslimlerin de orduya girip albay rütbesine kadar yükselmesi kararlaştırıldı.
Avrupa gezisinde Avrupa ülkelerin donanmalarına hayran kalan Sultan Abdülaziz yeni bir donanma kurulması için emir verdi, çok güçlü bir donanma kuruldu.
1867'de Bahriye Nezareti kuruldu.
1869'da Serasker Hüseyin Avni Paşa'nın öncülüğünde Bahriye Nezareti kuruldu, askeri yapı yenilendi, terfi sistemi düzenlendi.
TANZİMAT FERMANI'NDA EĞİTİM ALANINDAKİ GELİŞMELER
Kışın Galatasaray Lisesi 1846'da Mekatib-i Umumiye Nezareti kuruldu.1848 de Darülmuallim (öğretmen okulu) açıldı. Harbiye, Bahriye ve Tıbbiye dışındaki okulların kontrolü bu nezarete verildi.
Rüştiyelerin açılmasına hız verildi.
1868'de Fransızca eğitim ve batılı anlamda ilk eğitim verecek olan lise ile üniversite arasında bir kurum olan Galatasaray Sultanisi açıldı.
1869'da Fransız eğitim sistemini örnek alan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi yayınlandı.
1870'te Dârülmuallimât adında kız öğretmen okulu açıldı.
İlk kez yurt dışına öğrenci gönderildi.
Devlet memuru yetiştirmek amacıyla, Mekteb-i Maarif-i Adliye kuruldu.(II. Mahmut)
TANZİMAT FERMANI'NDA SANAYİLEŞME HAMLESİ
Devlet eliyle atölye ve tesis kurulmasını amaçlayan sanayileşme başladı. Önce Yedikule-Küçükçekmece arasında 130 metre uzunluğunda bir tür sanayi parkı kuruldu.
Zeytinburnu'nda demir işleme ve makine imalathanesi, kumaş ve pamuklu çorap üretim tesisi, buradaki fabrikalar için teknik eleman yetiştirecek bir okul açıldı.
Bakırköy'de baruthanenin yanına bir iplik bükme, dokuma ve pamuklu basma fabrikası, Hereke'de bir pamuklu dokuma fabrikası kuruldu.
Yol yapımına önem verilmiştir.
Devlet memurlarının yerli kumaş kullanması zorunluluğu getirildi.
Ancak İngiltere ile yapılan 1838 Balta Limanı Ticaret Anlaşması, bu dönemde Osmanlı'nın zararına gelişmiş, dışa bağımlılığı artırmıştır.
Bu gelişmelere rağmen sanayi makinelerinin Avrupa'dan ithal ediliyor olması ve nitelikli eleman eksikliği yüzünden yeterli bir sanayi pazarı oluşturulamadı.
TANZİMAT FERMANİ'NİN TAM METNİ ŞÖYLEDİR:
“Herkesin bildiği gibi, devletimizde, kurulusundan beri Kuran’ın yüce hükümlerine ve şeriat yasalarına tam uyulduğundan, ülkemizin gücü ve bütün tabasının refah ve mutluluğu en yüksek noktaya çıkmıştı. Ancak, yüz elli yıl var ki, birbirlerini izleyen karışıklıklar ve çeşitli nedenlerle şeriata ve yüce yasalara uyulmadığından evvelki kuvvet ve refah, tam tersine zayıflık ve fakirliğe dönütsü. Oysa şeriat yasaları ile yönetilmeyen bir ülkenin varlığını sürdürebilmesinin imkânsızlığı açık seçik ortadadır.
Tahta geçtiğimiz mutlu günden bu yana bütün çabalarımız, hep ülkenin kalkınması, ahalimiz ve fakirlimizin refahı amacına yönelik oldu. Eğer, yüce devletimize dâhil ülkelerin coğrafi konumu, verimli toprakları ve haklinin yetenekleri göz önünde tutularak gerekli girişimler yapılırsa, yüce Tanrı’nın yardımı ile beş-on yılda kalkınabileceğimiz söz götürmez.
Ulu Tanrı’nın yardımına ve Peygamberimiz hazretlerinin ruhaniyetine sığınarak, yüce devletimizin ve ülkemizin iyi bir biçimde yönetilmesi için bundan böyle bazı yeni yasalar çıkarılması gerekli görüldü.
Söz konusu yasaların basında can güvenliği; irk, namus ve malin korunması; vergi toplanması; haklin askere alınıp silâhaltında tutulma süresi gibi hususlar gelmektedir. Söyle ki; Dünyada can, ırz ve namustan daha kıymetli birsek yoktur. Bir insan bunları tehlikede görünce, yaradılıştan kötü olmasa bile, canini ve namusunu korumak için olmadık çarelere başvurur. Bunun devlet ve memlekete zarar vereceği açıktır. Buna karşılık, can ve namustan emin olan bir kimse sadakat ve doğruluktan ayrılmaz, isi ve gücü ile devletine ve milletine yararlı olur.
Mal güvenliğinin olmadığı yerde ise kimse devlet ve ulusuna ısınamaz, ülkesinin yükselmesi ile ilgilenmez, hep korku ve üzüntü içinde yasar. Buna karşılık, malından, mülkünden emin olmadığı zaman hep kendi isi ve isinin genişletilmesi ile uğraşır. Devlet ve millet gayreti, vatan sevgisi kendisinde her gün artar.
Vergi konusuna gelince: Bir devlet, ülkesini korumak için askere ve gerekli öbür masraflara muhtaçtır. Bu, para ile olur. Para, tabladan toplanacak vergiler ile oluştuğundan bunun en iyi şekilde toplanması gerekir.
Evvelce gelir sanılmış olan "yâd’ı vahit" belasından ülkemiz hamdolsun, kurtulmuşsa da yıkıcı bir yöntem olup hiçbir zaman yararlı sonuç doğurmamış olan iltizam usulü hala sürüyor. Bu, ülkenin siyasi islerini ve mali konularını bir adamın keyfine, hatta cebir ve zulmüne teslim etmek demektir. Bu adam iyi bir insan değilse hep kendi çıkarına bakar, bütün davranışlarında kötülüğe, zulme yönelir. Bu nedenle, ülkemiz insanlarının her biri için, malına ve gelirine göre bir verginin saptanması ve kimseden bundan fazla birsek alınmaması gerekir. Yüce devletimizin karada ve denizdeki askeri masrafları ile öbür masrafları yasalarla belirlenip sınırlandırılmalı ve uygulama ona göre yapılmalıdır.
Askerlik de, yukarıda belirtildiği gibi, önemli konulardan biridir. Ülkenin korunması için asker vermek halkın baslıca borcudur. Fakat bir memleketin mevcut nüfusuna bakılmaksızın, şimdiye kadar yapıldığı gibi, kiminden tahammülünden çok, kiminden az asker alınması hem düzesizliğe; hem tarım, ticaret ve bayındırlık işlerinin kötü gitmesine; hem ömür boyu askerlik bıkkınlığa; hem de nüfusun azalmasına yol açar. Bu nedenle, her memleketten alınacak asker miktarı için uygun yöntem konulmalı ve dört veya beş yıl hizmet için sıra usulsü getirilmelidir. Bunlar yapılmadıkça devletin kuvvetlenip gelişmesi, huzur ve asayişin sağlanması mümkün olmaz. Bütün bunların dayanağı yukarıda açıklanan hususlardır.
Bu nedenle, bundan böyle suç isleyenlerin durumları şeriat yasaları gereğince açıkça incelenip bir karara bağlanmadıkça kimse hakkında, açık veya gizli, idam ve zehirleme işlemi uygulanmayacaktır. Hiç kimse, başkasının ırz ve namusuna saldırmayacaktır. Herkes malına, mülküne tam sahip olacak, bunları dilediği gibi kullanacak, bunu yaparken de devlet büyüklerinin müdahalesine uğramayacaktır. Birinin suçluluğunun saptanması halinde mirasçıların o isle ilgileri bulunmayacağından suçlunun malları elinden alınıp varisleri miras hakkından yoksun bırakılmayacaklardır.
Yüce devletimizin tabası Müslümanlarla öbür uluslar bu haklardan tam yararlanacaklardır. Can, ırz, namus ve mal konularında, ülkemizin tüm halkına şeriat yasaları gereğince garanti verilmiştir. Öbür konularda da oybirliği ile karar verilmesi için, Meclisi Ahkâm-i Adliye üyeleri gerektikçe artırılacaktır. Yüce devletimizin bakanları ile ileri gelenleri belirli günlerde orada toplanarak, görüşlerini çekinmeden açıkça söyleyeceklerdir. Can, mal güvenliğine ve vergilerin belirlenmesine ait yasalar böyle hazırlanacaktır.
Askerlikle ilgili konular Baba-i Seraskeri Dar-i Şurası’nda görüşülüp karara bağlandıktan sonra sonsuza dek uygulanmaları için tasdik edilmek üzere tarafıma gönderilecektir. Söz konusu yasalar sırf din, devlet, ülke ve ulusu kalkındırmak amacı ile çıkarılacak, ardından bunlara tam uyacagimiza yemin ederiz. Bu konuda, Hirka-i Serife odasında, tüm din adamları ile bakanların hazır bulunacakları bir sırada yemin edecektir.
Din adamı ve vezirlerden yasalara aykırı hareket edenlerin, kanıtlanacak suçlarına göre, rütbelerine ve hatır ve göçüle bakılmaksızın cezalandırılmaları için özel ceza yasası çıkarılacaktır.
Memurlara yeterli maaş bağlanmış olup, henüz bağlanmış olanlarınkiler de belirlenecektir. Bu yolla da, şeriata aykırı olan ve ülkenin gerilemesinde başrolü oynayan rüşvet belası güçlü bir yasa ile ortadan kaldırılmış olacaktır.
Bütün bu sayılan hususlar eski hükümlerin tümden değiştirilmesi demek olacağından işbu fermanımız İstanbul halkına ve ülkemiz halkına duyurulacaktır. Bundan başka, dost devletlerin de bu yönetimin sonsuza dek uygulanmasına tanık olmaları için fermanımız, İstanbul’daki tüm büyükelçilere resmen bildirilecektir.
Tanrı hepimizi basarîli kilsin; yasalara uymayanlar Tanrı’nın lanetine uğrasın ve ömürleri boyunca rahat yüzü görmesin. Âmin”.[iii]
Bu fermanla devlet kendisini yenilemesi gerektiğini söylemiştir. Fermanda yer alan başlıca konular:
Tüm vatandaşların can ve mal güvenliğinin sağlanması,
Yargılamada açıklık,
Vergide adalet,
Erkeklere dört yıl mecburi askerlik,
Rüşvetin ortadan kaldırılması olmuştur.
Bu ferman sayesinde padişahların yetkileri meclislere ya da kişilere devredilmiştir. Buradaki amaç, iktidarı saraydan alıp bürokrasiye vermek ve devlet yönetiminde merkezileşmeyi sağlamaktı. Fermanda verilen bütün sözlerin tamamen yerine getirilememesine rağmen bu çabalar, çağdaşlaşmaya ve cumhuriyet fikrine önayak olmuştur. Tanzimat Fermanı'nın okunmasından I. Meşrutiyet'in ilanına kadar geçen dönem, Osmanlı tarihinde Tanzimat Dönemi olarak anılır.
“GÂVURA GAVUR DENMEYECEK”
….Genç yaşta Tahta çıkan Sultan Abdülmecit, o günlerde de şimdiki gibi Avrupalı olabilmek için yoğun mesai yapmakta idi. 1839’da bu maksatla TANZİMAT FERMANI ilan edilmiş günlerce davulla sokak sokak tellallar “ey ahali bugünden gayri gâvura gâvur denmeyecek!” olan halka ilk yansıması ilan edilmişti. Artık şehirliler de masada yemek yiyip çatal kaşık kullanmaya başlayacak kadar memlekette birçok şeyi, özellikle düşünce yapısını ve günlük yaşayışı etkilemişti. Devam eden süreçte azınlık haklarına dayalı istekleri bitmeyen Avrupa 1856 Islahat Fermanı ile artık bu isteğini belgelemiş oldu.
Tanzimatın öngördüğü ilkeleri uygulamak için Meclis’-i Ali-i Tanzimat adlı bir kurul kuruldu 1853. Her eyaletten, yörelerinin gereksinimlerini bildirmek üzere ikişer temsilci İstanbul’da toplantıya çağırıldı. Maliye, Fransa’daki örgütlenme temel alınarak düzenlendi. Mali yetkililer, idare amirlerinden alınarak defterdarlara verildi. Vergilerin saptanması vilayet meclislerine toplanması da muhassıl adı verilen vergi memurlarına bırakıldı. Bu devirde 1840 ta kâime-i mutebere adıyla ilk kâğıt para çıkarıldı. Devlet yenilik çalışmaları içinde iken, Batılıların kışkırtması ile birçok eyaletlerde karışıklık ve isyanlar çıktı.
Osmanlı’nın-Türklerin ilk Batılılaşma hareketi Tanzimat ve Islahat Fermanları ile başlamış, AB ye girme çabası ile 150 yıldır halen devam ediyor. Ne Avrupa bizi içine alıyor, ne de bu yoldan biz vaz geçmiyoruz.
Devlet içte ve dış siyasi buhranlarla uğraşırken, içeride birtakım yenilikler yapmaya başladı. 1856 da askerlik teşkilatı yedi ordu esası üzerine kuruldu ve Hıristiyanlar da askere alınmaya başlandı. Maarif-i Umumiye nezareti kuruldu 1857. Avrupa’ya öğrenci gönderildi. 1857. Mülkiye Mahreç Mektebi 1859, Telgraf Mektebi1860 gibi bazı meslek okulları açıldı. Yeni toprak kanunu (Arazi kanunnamesi) yayınlandı 1857. Devletin gelir ve giderleri bir bütçeye bağlandı. Tersane yeniden düzenlendi.
Osmanlı Devleti Kırım Savaşı sırasında ilk kez dışarıdan borç almak zorunda kalmıştı 24 Ağustos 1854. Bu borcun ikincisi 1855, üçüncüsü 1858, dördncüsü 1860 borçlanmaları izledi. Beyğlu-Galata sarraflarından alınan borçlar da 80 milyon altın lirayı aştı. Bunlar için rehin verilen mücevherlerle borç senetlerinin bir bölümü yabancı tüccar ve bankerlerin eline geçti.
Maliye bozuldukça, iç ve dış karışıklıklar başladı. Bu karışıklıklarda Hollanda ve Amerikan konsolosları öldürüldü 1860
Osmanlı, Batı karşısında her alanda geri kaldığını çok geç anladığından, ıslahat için Tanzimat Fermanı ile kapılarını Batıya açmak zorunda kalmış; ekonomik çöküntü nedeni ile de, Batıya adeta teslim olmuştur. Tüm bunların temel nedeni ise, her alanda eğitimsizlik, bilimsizlik, kültürsüzlük, çağdaş dünyaya uyumsuzluktur. Osmanlı çağdaşlaşmayı beceremediği için 1923 e kadar çöküşünü, yıkılışını sürdürmüş; Atatürk Rönesansı ile yıkılışı durdurup, Atatürkçülük aydınlanması ile yükselişe geçmişti. [iv]
Cevat Kulaksız
NOTLAR
[i] http://www.frmtr.com/tarih-ve-inkilap-tarihi/1035966-ii-tanzimat-devrinin-siyasi-olaylari-pdt.html
[ii] Yazılmamış Tarihimiz. Cemal Kutay Aksoy Yayıncılık Sf: 230–231–232
[iii] http://www.toplumdusmani.net/modules/wordbook/entry.php?entryID=3602
[iv] http://www.bilgiportal.com/v1/idx/54/1724/Tarih/makale/Tanzimat-Ferman.html
I. Abdülmecid'i Anma Günü ve Devrin İlginç Olayları(1) - Cevat Kulaksız
Abdülmecit Zamanında Bazı İlginçolaylar (Bölüm: 2) - Cevat Kulaksız
1. Abdülmecit zamanında bazı ilginç olaylar (bölüm 3) - Cevat Kulaksız
1. Abdülmecit zamanında bazı ilginç olaylar (bölüm 4) - Cevat Kulaksız
Yorum Gönder