Samir Amin: Arap Baharına Amin mi Fatiha mı? - Emre Kongar

Amerika’da yayımlanan Bağımsız Sosyalist Dergi Monthly Review, ekim sayısında Samir Amin’in sekseninci yaşını kutladı ve iki makalesine yer verdi.
Birinci makale “Bir Arap Baharı?”, ikinci makale “Demokratik Sahtekârlık ve Üniversalist Seçenek” adını taşıyor.
Her ikisi de dünyaya antikapitalist ve antiemperyalist bir sistematikle bakan ve merkez-çevre kuramı çerçevesinde çözümlemeler yapan ünlü düşünürün özgün görüşlerini aktaran, geleceği irdeleyen, çok önemli yazılar.
Bugün “Arap Baharı” denilen olayı nasıl gördüğünü aktarmak istiyorum.
***
Samir Amin, olayı Mısır özelinde sorguluyor ve daha sonra Tunus, Libya, Suriye, Yemen ve Bahreyn olaylarına da göz atarak hem bugünü analiz ediyor, hem de gelecek için bazı öngörülerde bulunuyor.
Her ne kadar çok gerçekçi ve kimi zaman kötümser gözlemlerde bulunuyorsa da yazının sonlarına doğru yine de şu cümle ile başka ihtimallerin olduğunu da belirtmekten kendini alamıyor:
“Güney’in (çevre ülkelerinin) bu yeni baharı, ‘kapitalizmin son baharı’ ile, yani küreselleşerek genelleşen finans kapital tekelciliğinin çöküşü ile çakışıyor.”
Ama sonra yine gerçekçi ve karamsar olasılıklara da işaret ediyor ve yol göstermeye çalışıyor.
***
“Arap haklarının ‘ilkbaharı’ Latin Amerika’nın yirmi yıl boyunca yaşadığı deneyime benziyor.
Bu, benim Güney halklarının ikinci uyanış dalgası dediğim bir olay.
İlk dalga yirminci yüzyılda yaşandı. Neoliberal kapitalizmin/emperyalizmin karşı saldırısıyla bitirildi.
Bu ikinci dalga:
Kaderlerini neoliberalizme bağlayan otokrasilere karşı patlamalardan…
‘Yükselen ülkelerin’, doğrudan uluslararası düzene yönelen tehditleri…
Gibi çeşitli biçimlerde ortaya çıkıyor.
Güney’in (çevre ülkelerinin) bu yeni baharı, ‘kapitalizmin sonbaharı’ ile, yani küreselleşerek genelleşen finans kapital tekelciliğinin çöküşü ile çakışıyor.
Bu hareketler, geçen yüzyılda olduğu gibi, yeniden bağımsızlıklarını kazanan, dünyayı dönüştürme konusundaki inisiyatiflerini geri alan, sistemin çevresindeki halklar ve devletlerle başladı.
Böylece bunların hepsi, her şeyin üstünde antiemperyalist hareketlerdir ve dolayısıyla sadece potansiyel olarak antikapitalisttirler.
Bu hareketler, emperyalizmin merkezinde yer alan işçiler gibi öteki gerekli uyanışlarla birleşebilirse, tüm insanlığın önünde gerçek bir sosyalist perspektif açılabilir.
Fakat burada ‘tarihsel zorunluluk’ tarafından belirlenen bir yol yoktur.
Kapitalizmin çöküşü, sosyalizme doğru uzun bir geçişin yolunu açabileceği gibi eşit olasılıkla insanlığı genel bir barbarlığın içine de atabilir.”
***
Samir Amin daha sonra, başta ABD’nin askeri ve siyasal tavrı olmak üzere kapitalizmin merkez ülkelerinin bu uyanışı denetlemek için uyguladıkları projelere atıf yapıyor.
Daha da önemlisi, çevre ülkelerindeki “Siyasal İslam”, “Siyasal Hinduizm” ve “Siyasal Budizm” gibi yarı dinsel ortaçağ reaksiyonlarının, demokrasi görünümünde, merkez ülkeleriyle ittifak ederek bu “ikinci uyanış dalgasını” ölümcül bir biçimde yok etme olasılığını vurguluyor.
Makalesinin son cümlesi bütün ülkeler için laik demokrasinin önemini vurgulayan bir vecize gibi:
“Bugün için sekülarist bir demokratizasyon mücadelesi hayati önem taşımaktadır…
Hem halkların özgürleşmesini güçlendirmek hem de genel bir barbarizmi engellemek için.”

Emre Kongar/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget