Laricani’nin kardeşi olan İran İnsan Hakları Yüksek Kurulu ile Matematik ve Fizik Enstitüsü’nün Başkanı Muhammed Cevad Laricani, birkaç ay önce Nev York’ta “Nükleer teknolojilerini komşu ülkelerle paylaşmaya çok hazır olduklarını’’ söylemişti. Ardından “Türkiye, yıllardır nükleer enerji santralı yapmaya çalışıyor, ancak Batı’da hiçbir ülke bu işe istekli değil’’ demişti.
Bu arada, ABD’nin baskısı ile Dışişleri Bakanlığı’nın “Türkiye İhracatçılar Meclisi’nden (TİM)” İstanbul’da “Taha Dış Ticaret AŞ” adlı bir şirketin “katı roket yakıt imalinde kullanılan reçine pompalarını” İran’a satıp satmadığını soruşturduğu bildirildi.
***
Ali Laricani, Ankara’ya gelmeden bir gün önce Tahran’da bir bomba patladı, yine bir “atom uzmanı” öldürüldü! Natanz Uranium Zenginleştirme Merkezi’nde çalışan ve aynı zamanda bir üniversite öğretim görevlisi olan Mustafa Ahmet Ruşen’in arabasının altına bir manyetik bomba yerleştirilmişti.
Olayın gizemini arttıran bu olay rastlantı olamazdı! Çünkü tam bir yıl, bir gün önce başka bir patlamada nükleer fizikçi Mesut Ali Muhammet Tahran’da öldürülmüştü. Ne Muhammet öldürülen ilk, ne de Ruşen son “atom uzmanı” idiler.
2009’da İranlı fizik uzmanı Şahram Amiri, Suudi Arabistan’a hacca gidiyorum diye ülkesinden ayrılmış, ancak sesi Pakistan’da sığındığı ABD elçiliğinden gelmişti! Bu olaydan sonra İran’da bombalı saldırı hedeflerinde şu olaylar yaşanmıştı:
29 Kasım 2010… Üniversitede görevli nükleer fizikçi Macit Şehriyari öldürülüyor, aynı gün başka saldırıda İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı nükleer fizikçi Feridun Abbasi ve eşi ağır yaralanıyorlardı.
23 Temmuz 2011… Atom mühendisi Darius Rızai öldürülüyor, ancak ad benzerliği nedeniyle yanlışlık sonucu bir öğrencinin kurban gittiği söylentisinin doğruluğu, eğriliği bugüne değin aydınlanamıyordu.
12 Kasım 2011… Füze çalışmalarının başındaki Hasan Tahrani Mukaddem bir füze yapım üssündeki gizemli patlamada 36 bilim insanı ile birlikte öldü. Olayın bir kaza olabileceği öne sürüldü. Bu arada başka füze üslerinde de bazı ölümle sonuçlanmayan patlamalar da yaşandı.
Tahran, bu olayları Amerikan ve İsrail gizli örgütlerine yükledi. İsrail’in İran’da yaşayan “Yahudi Kürtleri” kullandığı öne sürüldü. İngiliz ve İtalyan basını da İsrail’in İranlı atom uzmanlarına karşı bir gizli savaş sürdürdüğünü sıkça yazmışlardı.
Son olaydan sonra Amerikan sözcüleri “kendi rollerini” yalanlarken, İsrail herhangi bir yorum yapmadı.
Zaman zaman İran’ın çeşitli füzeler denediğini haberlerde duyuyoruz. Her seferinde daha güçlü, daha uzun menzilli füzeler deneniyor. Bu gidişle bir sabah uyandığımızda komşu İran’ın küçük çaplı bir atom bombasını denediğinin haberini duyarsak hiç şaşırmayalım!
Hürmüz Artık 7 Devletli!
“Ahuramazda” bir eski Pers tanrısının adıdır. “Ahura (ışık)” ve “mazda (bilgelik)” anlamında “bilginin ışığı” olarak kabul edilebilir. “Kötülük” ve “savaş” karşıtı bir tanrı olduğuna inanılır.
Zamanla baştaki “a” ve sondaki “da” heceleri düşünce “huramaz”a, yani “Hürmüz”e dönüşmüştü. 30-40 yıl öncesine değin bazı Türk kızlarına da Hürmüz adının verildiğini de anımsayalım. Kuşkusuz bunların en ünlüsü “Yedi Kocalı Hürmüz” değil miydi?
İran ve komşu Arap ülkelerinin adını paylaşamadıkları için “İran Körfezi” yerine artık kısaca “Körfez” deniliyor. Körfez, Hint Okyanusu’na “Hürmüz Boğazı’ndan” açılıyor. Boğazın ana suyolunun derinliğinin 115 m, genişliğinin en dar yerinin 56 km olması nedeniyle büyük okyanus gemileri rahatlıkla geçebiliyorlar.
Günde en az beş petrol gemisinin geçtiği bu boğazda bugünlerde “bilgeliğin ışığı” mı, yoksa karşısındaki “kötülüğün, savaşın” gücü mü öne çıkacak? İran, boğazdan petrol çıkışını engelleyeceğini açıklayınca, ABD Savunma Bakanı Leon Panetta da “İran’ın nükleer silah geliştirmesini önleyeceğiz. Bu, kırmızı çizgimizdir. Boğazın kapatılmasına göz yummayacağız” tehdidinde bulundu.
Bu kararla Irak, Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri’nin petrol satışı da etkilenmiş olacak. İran petrolünün yüzde 49’u bu boğazdan Çin, Japonya, Hindistan’a gidiyor. Avrupa’ya Hürmüz’den geçerek giden petrol ise günde 450 bin varil!
Türkiye bu boğazdan değil, ama İran’dan petrol gereksiniminin yüzde 40’ını karşılıyor. Petrol ve doğalgaz alışverişinin bedelini BOTAŞ ve TÜPRAŞ, bir kamu bankası olan Halk Bankası’ndaki “İran Merkez Bankası’nın” özel hesabına yatırıyor. Bu hesaptan Türkiye’nin İran’a dışsatımı düşülüyor. ABD’nin bankalarına yaptırım uyguladığı İran hükümeti de çeşitli dış ödemelerini Halk Bankası’ndaki hesabı üzerinden yapıyor.
Son gerilimde daha şimdiden petrolün varili 115 dolara çıktı. Hürmüz Boğazı’nın kapatılması ile fiyatın 150 doları aşabileceği söyleniyor. Eğer boğaz kapatılıp petrol fiyatında yüzde 10’luk bir artış olursa Türkiye’nin dış ticaret açığına yılda 4 milyar doların ekleneceği bildiriliyor.
Bu nedenle olacak ki Enerji Bakanı Taner Yıldız “Hürmüz Boğazı’nın kapatılmasını istemiyoruz.
Böyle bir durum Türkiye’ye olumsuz etkiler” deme gereğini duydu.
Günümüzde artık Hürmüz yedi kocalı değil yedi devletli…
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu geçen hafta Tahran’da bir dizi görüşme yaptı. İran’ın “uranyum zenginleştirme çalışmalarına ilişkin uluslararası görüşmelerin Ankara’da yapılacağını” söylemekle yetindi.
Bu ziyaretteki görüşmelerin daha perde arkası aralanmadan İran Meclis Başkanı Ali Laricani dün Ankara’ya geldiğinde ilk görüşmesini kahvaltıda Davutoğlu ile yaptı. Değil Tahran perdesinin aralanması, bu ziyaret ile yeni bir sis perdesi eklendi.
Bu yazı yazılırken Laricani’nin Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı ve Başbakan ile görüşmelerini tamamlayıp yarın Tahran’a döneceği açıklandı.
Bir “Ayetullah oğlu” olan Laricani, İran’ın iç ve dış siyasasında en etkili kişilerden biri kabul ediliyor. Anımsanacağı üzere Laricani, ülkesinin nükleer programına ilişkin olarak Viyana’da düzenlenen uluslararası görüşmelere “Yüksek Güvenlik Kurulu Genel Yazmanı” şapkası ile uzun süre başkanlık etmişti.
Özgen Acar/Cumhuriyet
Yorum Gönder