Macar Örneğinden Çıkarılacak Ders - Nilgün Cerrahoğlu

“Yeni anayasanın iki temel niteliği var” diyor ünlü Macar siyaset düşünürü Gaspar Tamas Miklos: “Bunlardan ilki neo-muhafazakâr yapı. Bu yapıyla, sosyal haklar askıya alınıyor. Sosyal adalet kavramı yok ediliyor, eşitsizlik pompalanıyor. Bu neo-muhafazakâr çatı, ‘otoriter yapı’ ile tamamlanıyor. ‘Otoriter yapı’, tüm gücü yürütmede topluyor. Kontrol denge mekanizmaları budanıyor, ifade özgürlükleri sınırlandırılıyor. Sosyal devlet açısından devletin rolü küçültülürken baskı bağlamında devletin rolü büyüyor… İleride anayasının değiştirilmesi imkânsız kılınıyor. Anayasanın belirlediği seçim yasası, siyasi partilere parlamentoda (anayasayı değiştirmek için gerekli olan) üçte ikiye erişmeyi olanaksız kılıyor… Evrensel insan hakları beyannamesinde ‘doğuştan kazanılmış’ sayılan haklar, –toplum yararı koşulu gözetilmek suretiyle- ‘devletin takdirine’ bırakılıyor. Doğal hakların yerini ‘devletin bahşettiği haklar’ alıyor. Sınır ötesi Macarlara ‘yurttaşlık hakkı’ tanınırken Macar azınlıklarının ‘anadili’ haklarına referans yapılmıyor.
Vatandaşlık, ‘etnik köken’ üzerinden tanımlanıyor.”
Gaspar Tamas Miklos’un; yıl başında yürürlüğe giren yeni Macar anayasası için verdiği bu özlü tanımı sekiz ay önce bu köşede yayımlamıştım. (23. 4. 2011, Sağnak)
“Macar usulü anayasa”; 2011’in ilkyarısında “AB dönem başkanlığı yapan” Orban hükümeti tarafından çoktan hazırlanmış, nisanda alayıvalayla Macar parlamentosundan geçirilmişti. “Avrupa’da Hortlayan Faşizm Dalgası” başlığını taşıyan aylar önceki “Sağnak” ta anafikir olarak zaten, “AB dönem başkanı ülkenin yaptığı anayasa buysa!” konusunu işlemekteydi.
Tepkisiz Avrupa
Avrupa çapında yükselen faşist eğilimleri bir anayasa belgesine geçiren ilk ülke olmak özelliğini ve öncülüğünü kazanan Macaristan’a, o gün bugün, Brüksel’den tepki gelmedi.
Rusya, Türkiye gibi AB ile sınırdaş ülkelere; “insan hakları, demokrasi” konularında her fırsatta akıl fikir satan, ders veren Strasbourg’un Avrupa Parlamentosu (AP) temsilcileri; Macarların bu “faşo” anayasalarını hayata geçirmelerini engellemek adına parmaklarını oynatmadılar. “Milliyetçi-konservatif” Orban’a; “Dur! Ne yapıyorsun?” diyen çıkmadı.
Nasıl çıksın?
Orban, AP’nin en büyük siyasi grubu “PPE-Hıristiyan Demokrat/ muhafazakârların” bire bir başkan yardımcısı.
Bu profildeki bir liderin Avrupa’nın en büyük siyasi grubunun başkan yardımcısı olması bile başlı başına aslında çok şey söylüyor.
Avrupa’nın en etkili muhafazakâr liderleri, Merkel/Sarkozy bu grubun içinde.
‘Demokrasi’ artık öncelik değil
Ekonomik krizle çalkalanan AB ülkeleri liderlerini gereğinde bir telefonuyla yerinden eden Merkel; Orban’la aynı çatı altında sürekli oturup kalkıyor. Avrupa çapında PPE’nin düzenlediği ortak kongrelere birlikte katılıyor. Avrupa’nın yaşamsal konularında, kanka partilerin, kanka liderleri olarak birlikte tavır alıp ortak çizgi belirliyorlar.
Kısaca Merkel/Sarkozy tavır koysa; bu “kara anayasanın” eski kıtada gün yüzü görmesi imkânsız.
Cameron’dan ise hiç söz etmiyorum.
İngiltere’nin muhafazakâr başbakanı çoktandır PPE’de değil. “Avrupa kuşkucularının bir araya getirdiği” bir başka siyasi grup içinde yer alıyor. Ayrıca son “Avro krizi zirvesinden” sonra; diğer AB üyelerinden ayrı kendi kafasına göre takılıyor.
Söylemeye çalıştığım şu ki 2000’e dek geçen yarım asırlık evrede olduğu gibi “demokratik rejimlerin korunması/kollanmasına”; “ekonomi” kadar önem veren bir Avrupa yok artık karşımızda.
Günümüz Avrupası’nın ehemmiyet verdiği tek konu bundan böyle “ekonomik kriz” ve yalnızca “Avro!”
Kopenhag kriterleri unutuldu
Ülkenin önde gelen aydınları tarafından, bir “diktatörlük ilanı” olarak görülen “Orban anayasası”, bu yüzden öncelikle artık Macarların sorunu.
Öyle olduğu için 70 bin Macar, sokaklarda yürüyene yani yumurta kapıya dayanana kadar; AB’den höt zöt eden çıkmadı.
Artık bir “yüzde 60 oy alan” “Orban Macaristanı” var…
Bir de yollara düşen “70 binin ülkesi”…
O “70 bin” “Biz de varız!” dediği andan itibaren; –atı alan Üsküdar’ı geçse de– AB tepki vermeye başladı.
Komisyon; şimdi Macar anayasasının “AB normlarına uygun olup olmadığına” bakıp “kontrol edecekmiş”(?).
Noel tatili dönüşü Strasbourg’daki ilk oturumda da Avrupalı parlamenterler konuyu görüşecekmiş(!)…
“Demokratikleşmeyi”; Avrupa’nın bacasından sallandırılan bir Noel armağanı olarak gören Türkiye’nin liberallerine Macar örneğinden çıkarılacak çok büyük dersler var.
Tuna’dan yükselen faşizmin hayaletine “dur” diyebilecek tek güç bizzat sokaklarda yürüyen Macarların kendisi olacak; Brüksel’in nicedir unuttuğu Kopehag kriterleri değil.

Nilgün Cerrahoğlu/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget