Her Tercihimiz Bir Politik Duruşu Belirler - Erol Manisalı

Her davranışımız, her seçimimiz (tercihimiz) bir tutum belirleme, bir duruş belirleme anlamına gelmiyor mu?
- Ahmet üniversitede; sınıftaki Mehmet ile yakın arkadaşlık kurmuş ise bu bir ‘tercih’tir.
- Ayşe alışverişte (A) malını (B) malına tercih ettiği zaman harcamalarında bir davranış belirlemiş olur. Kendi kriterleri (ölçütleri) bu sonucu doğurmuştur.
Geniş anlamda bakıldığı zaman “kişisel harcama tercihini” ortaya koymuş olur. Bu tercih aynı zamanda bireysel bir “harcama politikasıdır.”
- Televizyonda (A) filmini izlemeyi diğerlerine tercih etmişsem, bunun benim politik seçimimle ilişkisi inkâr edilebilir mi?
- Oy verirken (A) partisini diğerlerine tercih etmişsem, “aynen harcama politikasında olduğu gibi” bir tercih yapmış olurum.
Siyasi, iktisadi, sosyal, kültürel tercihlerin hepsinde politika (siyaset) vardır. Bireyin, kurumların, toplumun özellikleri sonucu ortaya çıkan tercihler politikayı da içlerinde barındırır.
Politik olması için, ille de parti seçer gibi, salt politik bir zemin gerekmez. Teknoloji politikasından eğilim politikasına, dış ticaretten bir siyasal partinin seçim programına kadar her alana yayılır.
Adam politika yapıyor!..
Kimileri kalkar, “adam (ya da kadın) politika yapıyor” der ve eleştirir. Oysa bütün davranışlarımızda politika vardır. Politika yokluğu “tutum ve davranış yokluğu ile eşanlamdadır.”
Bilinçli olarak yaptığımız her tercih politik bir tutumdur, politik bir davranıştır. Bu nedenle politika, insanların ve toplumların bulunduğu her yerde, olmazsa olmaz bir unsurdur.
Martin Luther King ne demiş; “Beni kötülerin zulmü değil, iyilerin sessizliği korkutur” demiş mi? Politika yapıyor diye başkalarını eleştirenler aslında şunu söylemiş olurlar:
- Tutum belirlemeyin, tercihlerinizi ortaya koymayın.
- Siz düşünmeyin, kafanızı yormayın, gerekenleri sizin yerinize biz düşünüp yaparız.
İş gelir okumayın, yazmayın, tartışmayın, hatta düşünmeyine kadar dayanır.
Politikayı sadece siyasal partiler ve onların oluşturdukları kurumlarla sınırlayanlar, demokrasinin önündeki en büyük engellerdir.
Oysa demokrasi, toplumdaki tüm bireylerin ve kurumların aktif katılımlarıyla ortaya çıkan bir oluşumdur.
Birey ve sivil toplum örgütleri ortaya çıkınca
Kökeninde devlet (ve toplum) yönetimi öğeleri olan politika sözcüğü, sınırlayan özellikler taşısa da günümüzde durum çok değişmiştir. Katılımcı demokrasinin kök salması; insan hakları alanında bireyin ön plana çıkması; sivil toplum örgütlerinin, gönüllü kuruluşların etkinliklerinin artması, iletişim teknolojisinin dev adımlarla ilerlemesi demokrasinin iç dinamiklerini zenginleştirmiştir.
Artık herkes ve her şey siyasetin içinde bulunuyor. Birey çok etkin bir konuma geldi. Bir kişi dünyayı sarsabiliyor. Küçük görülen sivil toplum örgütleri dev politik misyonlara soyunabiliyor.
Parasız eğitim isteyen öğrenci siyasetin asli bir öğesi; tüketiciyi koruma dernekleri politikanın tam göbeğindeler. Bir romancı yazdıkları ile siyasetin ortasında yer alıyor.
Bir karikatüristin çizgileri dünyayı sarsabiliyor.
O zaman siyaset her yerde, her davranışta var oluyor. Bireyler, gönüllü kuruluşlar, zorunlu kuruluşlar, sendikalar, vakıflar, dernekler, üniversiteler, sanat ve edebiyat çevreleri hep birlikte ülke siyasetini oluşturuyorlar.
Politika “sadece siyasilere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir”. Bu ünlü söze karşı çıkmak “ben demokrasi istemiyorum” demekle eşanlama gelmez mi?

Erol Manisalı/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget