"Vowww! Çok sert!"
Ankara'nın "İnkar yasasına" verdiği tepkiyi görünce; Gülse Birsel'in yeni “Sit-com”dizisinde ağızlardan hiç düşmeyen bu sözleri hatırladım: Çok sert!
Şaka gibi.
Malum yasa hani Fransa'da "şak" diye geçtiğinde. Ankara "tak' diye yaptıran uygulayacaktı?
Yaptıranlar hani "aşamalı" ama "kalıcı" olacak; Türkiye'nin Fransa Büyükelçisi tam gaz Ankara'ya dönecek, Fransa'nın Ankara Büyükelçisi bavullarını toplayıp "marş marş" memleketine gidecek, ilişkiler İsrail'le olduğu gibi en alt düzeye indirilecekti?
Davutoğlu bir yandan, Başbakan diğer yandan, devreye sokulması düşünülen yaptırımları böyle davul zurnayla açıklamamışlar mıydı?
'Tüm ilişkileri koparabiliriz'
Siyasetçi değil bir "diplomat olan" Büyükelçimiz . Tahsin Burcuoğlu bile, diplomasinin kılı kırk yaran temkinli ifadelerini bir yana bırakıp, "Cevabımız sent olacak.Göreceksiniz. Belki tüm ilişkileri koparabiliriz!" dememiş miydi?
Göreceğimizi gördük.
Erdoğan, "Bir daha Fransa'ya gitmeyebilirim!" dedi. Oda şarta bağlı
Başbakan "Sarkozy bir daha seçilirse Fransa'ya' (belki!) gitmeyecek".
Bunun ötesinde Başbakan ezcümle "sabır" telkin ediyor.
"Büyütecek ne var" demeye getirircesine, "yasa bizim için külliyen yok hükmündedir", "ke-en- lem-yekun"dur diyor. Ve en nihayet Sarkozy'nin encamını "Fransa halkına havale ediyor"...
Ankara da 60 imza bekleniyormuş da...
60 Fransız parlamenterin imzasıyla Anayasa Konseyi'nde yasayı iptal ettirmek şansı varmış da... Sürecin selameti adına böyle şimdilik alttan alınıyormuş da... Konu Anayasa Konseyi'nden de dönmezse, işte o zaman Ankara'nın nelere kadir olduğu görülecekmiş de... Filan da falan...
Ufak çocuk kandırır gibi.
En çok buna içerliyorum. Kamuoyunun böyle küçük çocuk gibi her seferinde bu göz boyama oyununa tav olmasına hasta oluyorum.
önce afra tafra, tutmayın beni", "one minute" havalan...
Sonra, "yok bir şey", "ke-en-lem-yekûn edebiyatı.
'Onca tehdit niyeydi?'
Öncesi ve sonrası arasındaki uçurumlar öyle derin ki, Fransız basını dahi buna vurgu yapmada geçemiyor.
Sarkozy'nin borazanlığını yaptığı bilinen "Le Figaro" en başta "Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu" hesabına, bir yandan "Erdoğan ortalığı yatıştırdı" derken bir yandan da "O kadar tehdit niyeydi?" diye soruyor: "Türk hükümeti, aralıktan bu yana Fransa 'ya karşı ikinci bir misilleme paketi sözü veriyordu!"
"Hani nerede? O büyük tehditler nerede kaldı? İşte hendek, işte deve! Kabadayılık demek safi laftaydı! Hodri meydan! Cürmünüz kadar yer yakarsınız!" demeye getiriyor adamlar.
Bu durumda havaya girip "Türk yaptırımlar kaçınılmaz", "Fransa, stratejik bir ortağını kaybetmek üzere!" şeklinde uyanlar yapan "Le Monde" ve "Acı misilleme önlemlerinin geleceğini" Han eden "Liberation" gibi ciddi, ağırbaşlı gazeteler ters köşeye yatmış oluyor.
"Bir ülke kendi inandıncılığını adım adım nasıl baltalarca işte size bir örnek. Diplomasi derslerinde vaka çalışması olarak incelenebilecek bir örnek bu.
Bu köşede defalarca yazdım..
"Yaptırım" bu kadar göstere göstere, bağıra çağıra uygulanmaz.
Böyle yapıldığında araya, Sarkozy'nin "Söylediklerinizi nah yaparsınız. Uluslararası anlaşmalar ne güne duruyor?" mealindeki mektupları -misal!- girer. Dışişleri Bakanı Juppe'den de -aba altından sopa göstermek şeklinde de anlaşılabilecek- "itidal çağrıları" yapılır vs...
"Yaptırım"m etkilisi; kapalı kapılar ardında, olabilecekleri karşı tarafa belli belirsiz hissettirip gerektiğinde önlemleri tereddütsüz, hiç göz kırpmadan almaktır. Bizde her seferinde tam tersi yapılıyor. Milli spor gibi sadece kurusıkı atılıyor. Gerçek saati geldiğinde paşa paşa, hiçbir şey olmamış gibi -"ke-en-lem-yekûn!"- üzerine soğuk su içiliyor. Neden?
. Çünkü öncelik içeride tribünlere oynamak ve içeridekilerin gazını almak...
Şişinme, yakınma, demagoji, retorik, Türk'e Türk propagandası gırla...
Neymiş?
Sârkozy'nin dedesi "Osmanlı Musevisiymiş".
Burada bile lafı döndürüp dolaştırıp Osmanlı'ya getirmiyorlar mı, hayret ediyorum...
Bize ne Sârkozy'nin babası/dedesinden?
Onu bunu bırakın siz şimdi "Le Figaro"nun sorusuna cevap verin:
"Onca tehdit niyeydi?"
Bu basit ve yalın sorunun yanıtını kendi hükümetinden sorup da alamayan bir ülke kamuoyu, başka bir ülkeden nasıl hesap sorar, nasıl yaptırım uygulamaya kalkar takdirlerinize bırakıyorum .
Nilgün Cerrahoğlu/Cumhuriyet
Yorum Gönder