Öyle anlaşılıyor ki Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) yol geçen hanı olmuş. TSK'nın kilit noktasındaki bazı subaylar; orduya değil de başkalarına çalışıyor gibiler.
Nereden çıkartıyorsun diye sormayın.
Operasyon gazetesi Taraf'ın muhabiri Mehmet Baransu; ikide bir 'askeri kaynaklardan aldığım bilgiler ışığında' diye ancak üst düzey bir casusun elde edebileceği bilgileri yayımlıyor. Bu yeni tip gazeteci; Uludere'de yanlışlıkla vurulan kaçakçılarla ilgili olarak da Başbakan Erdoğan ile restleşmeye kadar giderken; yine askerden aldığı bilgilere dayandığını iddia ediyor.
çok garip değil mi?
Bu Mehmet Baransu'nun eline tam bir bavul dolusu askeri belge vermişlerdi de o bunları gazetesinde yayımlayarak birçok üst düzey subayın tutuklanmasıyla süren Balyoz operasyonunun başlamasına yol açmıştı.
Başbakan Erdoğan'a; 'Ben Kasımpaşalı Erdoğan'dan mı korkacağım?' diye posta atan bu Mehmet'in arkasındaki güç acaba yeni TSK mıdır? Yoksa yeni TSK içine gizlenmiş 'Derin TSK mı?'
Yoksa bu Taraf, Ergenekoncu gazetesi mi?
MİT GÖRÜŞMESİ SIZDIRILIRKEN
Anlıyoruz ki yeni tip askerlerle sıkı ilişkileri olan Baransu, MİT'i suçlu çıkarmaya uğraşıyor. Halbuki bunların işi gücü şimdiye kadar TSK'yı kötülemek; ordunun darbeci olduğunu iddia etmekti. Şimdi ordunun çelik çekirdeğini arkalarına almışlar; Başbakan Erdoğan'a bile meydan okuyacak bir güç oluşturmuşlar. Hedefleri de MİT'i kötüleyerek oraya kendi elemanlarını yerliştirmek.
Şimdi; Oslo'da yapılan MİT-PKK görüşmesini kamuoyuna kimin sızdırdığını daha kolay tahmin edebiliyoruz. Demek ki bugün Baransu'ya; 'Yürü aslanım!' diyen odak; o görüşmenin kaydını piyasaya sürdü. Amaç da belli ki MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı yemek.
TSK içindeki 'yeni derin asker' ile Polis istihbaratındaki 'derin kulak' el ele vermişler; arkalarındaki 'odak'ın işaretine göre Erdoğan'ı tavize zorluyorlar.
Bütün bu işler de gazete üzerinden yürütülüyor.
Medyamız; casuslar dünyasını bile kıskandıracak bir etkinlik içinde.
James Bond öldü; yaşasın operasyoncu Taraf'ın derin yazarları...
MEZHEPÇİLİK YIKICIDIR
AKP iktidarları; uzun uğraşlarla yaptığı binayı; bir darbede yerle bir etti. Türkiye ne yazık ki Arap dünyasını kaybetti.
Sebebi de Suriye konusunda uyguladığı yanlış politika oldu.
Ortadoğu'da Rusya'nın gücünü dikkate almadan Suriye'ye karşı savaş tamtamlarını çalmaya başlayan iktidarımız; şu an ne yapacağını bilemez durumda.
Bu açmazı iktidarımızı kurtaracak biçimde yorumlamaya çalışanlar ise; 'mezhep çatışmalarını körükleyecek biçimde yayın yaparak' yangına körükle gidiyorlar.
Geçenlerde TRT'deki Açı'da toplanarak Ortadoğu'daki son gelişmeleri yorumlayan sözüm ona profesörlerin yolu da bu idi.
Bu derin profesörler; Ortadoğu ülkelerinin temel sorunlarını Şii mezhebi gibi göstermeye kalkıştılar. Böylece; yeni sömürgeciliğin bölgedeki rolünün üstünü örterek 'Yeni Amerikancı kurmaylar' listesine girdiler.
Bunlardan birisi de Abdullah Gül'ün Çanakkale Üniversitesi'ne rektör yaptığı Sedat Laçiner idi.
İktidara yaranmak adına ne yapacağını bilemeyen bu müthiş profesörün açıklamaları ülkemizdeki Caferi kardeşlerimizi kızdırmış.
Kızmayın...
Bu zevatın Muaviye devrinden beri asıl görevleri budur.
***
Mezhepçilik ve kabilecilik; Orta Çağ'a özgü, geri kalmış insanların saplanacağı alanlardır. Modern devletler bu iki bataklığı aşarak kurulmuşlardır. Batılı sömürgeciler; toplumu perişan eden bu tür ayrımcı yolları şiddetle yasaklamışlardır amma bu konuları Müslümanların tartışmasını ve kabul etmesini isterler. Böyle olursa birbirine düşecek olan İslam ülkelerini kolayca sömürebilirler. Bakın Arap dünyasına bu acı gerçeği görün.
İşte Kemal Atatürk; mezhehçi ve kabileci (etnik) kavgayı önlemek için laikliği, anayasamızın temel ilkelerinden birisi haline getirdi. Laikliğin olmadığı yerlerde mezhep savaşları aldı başını gitti; oralar da Hıristiyan sömürgecilere yem oldu.
Acaba laikliğin kaldırılmasını isteyen imam hatipli kardeşlerimiz bunu anlayabiliyor mu?
Rıza Zelyut/GÜNEŞ
Yorum Gönder