Adalet Farkı Fatih Sultan Mehmet’le Mimar Başı - 1 - Cevat Kulaksız

Adalet Farkı Fatih Sultan Mehmet’le Mimar Başı - 1 - Cevat Kulaksız
2011 yılı Birleşmiş Milletler Bilim, Eğitim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından doğumunun 400. yıl dönümü dolayısıyla Evliya Çelebi yılı olarak ilan edilmiştir.

Türk kültür tarihimizin en önemli şahsiyetlerinden biri olan Evliya Çelebi bugün on cilt olarak bize ulaşan Seyahatname’sinde, ömrünün elli yılını ayırarak gezip gördüğü uçsuz bucaksız coğrafyayı anlatmıştır. Evliya Çelebi, eserinde, seyahat ettiği coğrafyayı, zaman, mekân, insan ve kültür bağlamında en ince ayrıntısına kadar, kendine özgü renkli, zarif üslubuyla vermiş ve gelecek nesiller için eşsiz değerdeki bir eseri miras olarak bırakmıştır. Bugün onun bu eseri edebiyat, dil, tarih, halk bilimi, sanat tarihi, topografya, dinler tarihi, tasavvuf tarihi ve yerel tarih araştırmacıları için eşsiz değerde temel bir kaynaktır.

Bu nedenle Evliya Çelebi’nin anlatımından Fatih Sultan Mehmet’in adalet anlayışını yansıtan aşağıdaki yazıyı aktarma gereğini duyduk.

FATİH MİMARIN ELİNİ NEDEN KESTİRDİ?

Fatih Camisi yapılırken gazaba gelen Fatih Sultan Mehmet, mimarbaşını şiddetle azarlayarak şöyle der:

“-Benim camimi niçin Ayasofya kadar yüksek yapmayıp bir Rum haracı değer sütunlarımı üçer zira kesip, Ayasofya’dan kesip, Ayasofya’dan alçak ettin”.

Camiyi yapan mimarbaşı padişaha özür dileyerek şöyle cevap verir:

“-Padişahım İstanbul’da zelzele (deprem) çok olur, yıkılmasın diye, iki sütununu üçer zira [i] kesüp Ayasofya’dan alçak ettim”. “Özrü cürümünden şiddetlidir” diyerek, hiddetlenip aman veremeyerek mimarbaşının iki ellerini bileklerinden kestirdi.

Ertesi gün mimarbaşı İstanbul mollasına (kadısına) varıp Fatih’i şikâyet etti. Şeriat hükmünce yargılanmasını istedi. Hemen, Molla Hazretleri, kethüdasını Fatih’e gönderdi. Fatih’i şeriat hükmünce yargılamak üzere davet etti.

Fatih Sultan Mehmet, “emir şer’i şerifindir” deyip, feracesinin kemerine bir de topuz gizledi… Sonra, Kadı Mollanın huzuruna vardı, selamdan sonra sadra (kürsüye, başköşeye) geçmek istedi. Ama yargılamayı yapacak olan Kadı Molla Hazretleri şöyle dedi:

“Oturma padişahım! Hasmınla aynı yerde beraber durup mürafa (duruşma) olun”. Kadı Molla duruşmada mimarbaşını sorgulayınca, mimarbaşı padişahtan şöyle şikâyette bulundu:

“-Sultanım! İşimin ehli bir yapıcı mimarım.«Benim camiimi alçak eyledin ve iki diriğimi kestin» diye, iki ellerimi kesip işimden ve kazancımdan alıkoyup, çoluk çocuğumu beslemeğe kudretim kalmadı. Emir Şer’i Şerifindir, dedi. Bunun üzerine Molla Şerif Fatih’e dönerek:

“- Padişahım, bu adamın ellerini siz mi kestirdiniz? Dedi. Fatih de şöyle cevap verdi:

“-Bu adam benim bir haracı değer iki sütunumu kesip camimi şöhretsiz etti. Onun için ellerini kestirdim. Emir Şer’i Şerifindir”.

Yargılamayı yapan Kadı Molla Hazretleri dedi:

“-Beğim! Şöhret afettir. Caminin alçak olması ibadete mani değildir. Senin taşın cevahir dahi olsa, kıymeti yine taştır. Ama bu adamın, kanunsuz ellerini kesmişsin. Bu adam işten kalmış. Çoluk çocuğunun beslenmesi şeran senin üzerine kalmıştır. Ne dersin?” Dedi. Sultan Mehmet de, “emir şer’i şerifindir” deyince, Kadı Molla Hazretleri:

“-Şeriatın emri budur ki, mimar dava etse, kıssasa kıssas kuralına göre, şeran sizin elleriniz kesilir. Kanunsuz iş edenin kanunla hakkından gelinir! Dedi. Fatih de:

“-Beytülmalden (devlet hazinesinden) yeteri kadar maaş tayin edelim!” Dedi. Bunu reddeden Kadı Molla Hazretleri şunları söyledi:

“-Hayır! Beytülmalden gadretmek olmaz. Kabahat sizindir. Kendi ulûfenizden vermek gerekir”...Diye hüküm verdi. Bunun üzerine Fatih şöyle ricada bulundu:

“-Yevmiye akça vereyim, hakkını helal eylesin.” Sonunda bu dileğe mimar başı razı oldu, helâlleştiler.

Dava sona erince, molla hazretleri kıyam edip padişaha tazimler eyledi.

Fatih Sultan Mehmet, Kadı Mollaya:

“-Bu padişahtır diye, önceden bana tazim ve müsaade edeydin, şu topuz ile seni parçalardım”… Deyip, eteği altından topuzu gösterirken, adalete olan saygısını da göstermiş oluyordu…[ii]

HAZİNEYİ KORUMA FARKI

Bu öyküye göre, elini kestirdiği adama tazminat ödemek zorunda kalan ve bu adamın tazminatın önce hazineden ödenmesini istiyormuş görünen Fatih’e devrin kadısının itiraz ederek, Fatih’in cebinden ödenmesini hükmeden kararı Fatih’in bile sonradan beğendiğini, adil bulduğunu öğreniyoruz.

Bu karar bizi, günümüzdeki AKP-RTE iktidarının, yargılamada yargıç aleyhine verilen yanlış kararından dolayı tazminatlarının yargıç tarafından ödenmesi hükmü değiştirilerek, hazine tarafından ödenmesini yasalaştıran hazine aleyhine çevrilen adalete, adaletsiz AKP adaletine kadar uzandırdı.

Yargıcın yargılamada, davacı davalı arasındaki kararda aleyhine doğan tazminatı, yargıca değil de, hazineden ödenmesi için AKP ce yapılan kanun değişimi, hazinenin zararına olması bir yana, yargıyı yandaş hale getirirken, yargıcı da vereceği kararda daha özensiz davranmaya sevk edecektir. Parmakları kesilen adamın tazminatını devlet hazinesinden değil de, Fatih Sultan Mehmet’in ödemesine hükmeden kadı mahkemesinin kararı, AKP nin çıkardığı karardan daha adil olsa gerektir.

Kadı Molla’nın hükmünü, Fatih gibi haklı ve adil görüyorsanız, şimdilerde devlete açılan tazminat davalarının paralarını yargıç veya AKP-RTE ye ödetmek gerekmiyor mu? Devlet hazinesine saygılı olan, Fatih Sultan Mehmet gibi kesesinden ödemesi gerekmez mi? O zaman yargıç da, yönetici de adalet dağıtımında daha duyarlı olur. Nerdeee, bizde “devlet malı deniz, yemeyen domuz” vurdumduymazlığı var. Onun için de adaletimiz de, hukukumuz da böylesine devam edip gelmekte.

Evliya Çelebi’nin 400. doğum yılı nedeni ile seyahatnamesinden aldığımız bu olayı anma gereğini duyduk.

EVLİYA ÇELEBİ (1611-1682)

Evliya Çelebi (doğ. 25 Mart 1611, İstanbul-ölm. 1682) 17. yüzyılın önde gelen gezginlerindendir. Kırk yılı aşkın süreyle Osmanlı topraklarını gezmiş ve gördüklerini Seyahatname adlı eserinde toplamıştır.

HAYATI

25 Mart 1611'de İstanbul'un Unkapanı semtinde doğdu. Babası Derviş Mehmed Zilli, I. Süleyman’dan I. Ahmed’e kadarki padişahların kuyumcubaşılığında bulunmuş ve seferlere katılmıştır. Çelebi ailesi aslen Kütahyalı olup, fetihten sonra İstanbul'a yerleşmiştir.

Evliya Çelebi, çok iyi bir öğrenim gördü. Önce mahalle mektebine gitti. Daha sonra Şeyhülislam Hamit Efendi Medresesi'ne girdi. Burada yedi yıl okuduktan sonra saraya özgü bir okul olan Enderun'a devam etti.

Okul öğreniminin dışında özel hocalardan Kuran, Arapça, güzel yazı, musiki, beden eğitimi ve yabancı dil dersleri aldı. Kuran’ı ezberleyerek hafız olmuştur. Evliya Çelebi, öğrenimini bitirdikten sonra sarayda görev aldı. Yaptığı işlerle padişah ve devlet ileri gelenlerinin beğenisini kazandı. Bu yüzden çok yüksek görevlere getirilmesi düşünülüyordu.

SEYAHATE BAŞLAMASI

Evliya Çelebi'nin düşünceleri ise çok farklıydı. Daha küçük yaşlarından itibaren içinde müthiş gezi arzusu vardı. Yeni yerler görmek, yeni insanlar tanımak istiyordu. Bu yüzden sarayda fazla kalamadı. Kendisinin anlattığına göre bir rüya üzerine meşhur gezilerine başladı. Gördüğü rüya şöyledir. Rüyasında İstanbul'da Yemiş İskelesi civarında Ahi Çelebi Camii'ndedir. Orada muazzam bir cemaat vardır. Dikkat eder, İslam peygamberi Muhammed'i baş tarafta görür. Dört sadık halifesi ve diğer ashabı da hep oradadır. Muhammed'in yanına gidip ondan şefaat dilemek arzusundadır. Ama bir türlü cesaret edip de gidemez. En sonunda bir cesaretle gidip "Şefaat ya Resulallah" diyeceğine, "Seyahat ya Resulallah" der. Böylece, 70 yaşına kadar sürecek ve çeşitli tehlike, sıkıntı ve hadiseler geçirmesine rağmen vazgeçmeyeceği seyahati başlar.

İlk gezisini, İstanbul ve çevresine yaptı. Daha sonra İstanbul dışına çıktı. Artık, gezileri birbirini izliyordu. Tam elli yıl boyunca durmadan gezdi. Gezdiği yerler arasında o zamanki Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde yer alan hemen hemen bütün yerler vardı.

Evliya Çelebi, bu gezileri sırasında çok ilginç yerler gördü. Yeni insanlarla tanıştı. Birçok olayla karşılaştı. Karşılaştığı ilginç olayları okuyucuya anlatarak kitabına renk kattı. Gezileri sırasında birçok kez ölümle burun buruna geldi. Savaşlara katılarak hem savaşları hem de o yerleri anlattı. Gezmek için gittiği son yer Mısır oldu. 1682 yılından sonra vefat etti.

Evliya Çelebi'nin bugün bile önemini taşıyan Seyahatname adlı eseri işte bu gezilerin ürünüdür. [iii]

Not: Başka bir kaynaktan öğrendiğimize göre, Fatih bu mimarını zindanda katlettirmiştir. Bunu da gelecek yazımızda (Bölüm 2 de) nakledeceğiz.

Cevat Kulaksız

DİPNOT

[i] Zira: Osmanlı zamanında kullanılan orta parmak ucundan dirseğe kadar olan uzunluk ölçüsü birimi
[ii] Evliya Çelebi Seyahatnamesi Cilt: 1 den alan, Türk Edebiyatı Ahme Kabaklı Cilt:2 Sf: 605–606
[iii] http://tr.wikipedia.org/wiki/Evliya_%C3%87eleb

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget