Hukukumuzun Son Çelişkileri... - Orhan Erinç

“Sporda Şiddet” yasasında değişiklik yapan yasanın Cumhurbaşkanı Gül tarafından yeniden görüşülmek üzere iade edilmesi gündemde yerini aldı.

Tartışmalar, yasalar yapılırken hukuktan çok siyasetin öne geçtiği yolundaki takıntımı daha da güçlendirdi.

Çünkü “Bir yasa bu kadar kısa sürede değiştirilir mi” ve “değişiklik yürütülmekte olan bir kovuşturmayı etkilemek için yapıldı” gibi görüşler birbirini izliyor.

Sanırsınız ki böyle bir yasa değişikliği ilk kez yapılıyor.

Türkiye’deki hukuk çelişkilerine yeni bir halka ekleyen tartışmalara önce somut örnekler verip ardından da yürürlükteki “Sporda Şiddet” yasasına değinmek istiyorum.

***

765 sayılı Türk Ceza Yasası 5237 sayılı yasayla 1 Nisan 2005’te yürürlüğe girmek üzere 26 Eylül 2004’te tümüyle değiştirildi.

Yasada ilk değişiklik 31 Mart 2005 tarihinde yapıldı ve yürürlük tarihi 1 Haziran 2005’e kaydırıldı.

İlk değişiklikle yasanın kabul tarihi arasındaki süre 186 gün. İkinci değişikliğin tarihi ise 29 Haziran 2005.

Bu değişiklikte çok sayıda madde değişikliğe uğradı.

Ben Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin önerilerini izlediğim için 13 maddede değişiklik yapıldığını biliyorum.

Örneğin 125’inci madde değişmeseydi en azından kurul halinde çalışan kamu görevlilerinden birine yapılan hakaretin cezası kuruldaki kişi sayısıyla çarpılarak arttırılacaktı.

“Temel milli yararlara aykırı hareket” başlıklı 305’inci madde değişmeseydi, madde gerekçesindeki suç örnekleri nedeniyle hatırı sayılır sayıda AKP’li politikacı bugün yargılanıyor ya da hüküm giymiş olacaklardı.

İlk yasanın kabulü ile değişiklik arasında geçen süre ise 275 gün. Yani henüz bir yıl bile dolmamış.

***

Davalar ya da soruşturma sürerken yapılan değişiklikler yazdıklarımla sınırlı da değil.

Terörle Mücadele Yasası’nda, Ceza Muhakemeleri Yasası’nda Silivri soruşturmaları ya da kovuşturmaları sırasında yapılan değişiklikler; gizli tanık, telefon dinlemenin genişletilmesine ilişkin değişiklikler de cabası.

O günlerde ağızlarını açmayanların bugünkü yaklaşımlarını anlamak bir yanıyla çok kolay, öbür yanıyla da çok güç.

***

Şike yapmak ya da şikeye teşebbüs etmek suçlarını işleyenler için öngörülen hapis cezalarının dengelilik ve ölçülülük yönünden tartışılması çok doğal.

Anayasaya bakarsanız “Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”

Herhangi bir nedenle yaşamını yitirirse öteki hakları da yok olabilir. Bir başka deyişle yaşama hakkı en önemli hakların başında gelir.

Ama bir kişi, bir trafik kazasına kurban giderse ve bunda hiç kusuru yoksa öldürenin alacağı ceza iki yıldan altı yıla kadar hapis cezasıdır. (Madde 85)

Madde, 31 Mart 2005’te yani yasanın çıkışından 186 gün sonra yapılan değişiklik kapsamında ele alınmıştır.

Maddenin ilk halinde “üç yıl” olarak belirlenen alt sınır ne hikmetse 186 gün sonra iki yıla indirilmiştir.

Başta da yazdığım gibi cezalarda indirime gitmek, hukukumuzda tartışılan değişiklik yasasıyla ilk kez yaşanıyor değildir.

Şu da bir başka gerçektir ki hükmün kesinleşmesi halinde verilecek hapis cezaları indirilirken tutukluluk halinde ve özellikle Silivri davalarında yargılanan sanıklar için öngörülen 10 yıllık tutukluluk süresinin azaltılması konusunda CHP dışında öneride bulunan Meclis grubu yoktur.

Duruma bakıp “Çelebi böyle olur bizde de hukuk dediğin” desek ayıp etmiş sayılır mıyız?

Orhan Erinç/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget