'Piyasa' Ekonomileri... - Ertuğrul Kazancı

Toplumsal ve zorunlu yaşam düzeni olarak saptanan ekonomi, siyasetlerin yönlendirici sosyal karakteridir. İnsanlık tarihi, feodaliteye dayalı irsi ve totaliter yönetsel anlayışlarla doludur. 1789’da “Jakobenist” ihtilal; klasik özgürlüklerin yolunu açarak, monarşi kavramına darbe indirir ama iktisadi eşitlik mücadelesi ancak 1848’lerde toplumcu işlev kazanır.

Sosyoekonomik eşitsizliklerin çözümündeki ciddi arayışlar, 19. yüzyıl kapsamındadır. Marx ve Engels, kitlesel gerçekçiliğin radikal teorisyenleri olarak sömürüye karşı çıkarlar. Buna göre: “Kapitalizm, feodalizmin yerini alan formasyondur. Düşüncelerin, temelde maddesel koşulların ürün ve yansımaları olduklarını içeren diyalektik materyalizmin devrimci özü, yeni toplum inşasında anahtar görevi üstlenecektir.”

Öbür yandan Adam Smith: “Liberal ithalat ve ihracat sistemi” görüşüyle belirir. Smith: “Serbest ticaretin, bireysel özgürlüğün temeli olduğu” savıyla: “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” şeklindeki ilkesini, sermaye ve koruyucuları nezdinde yaşama geçirir. Smith; “Ulusların Zenginliği” adlı yapıtında: “En iyi devlet, ekonomiye en az müdahale edendir” görüşünü öne sürer. 1980 sonrası ABD ve Avrupa ülkelerini etkileyen Smith izindeki “Chicago” okulundan Friedman ise: “Piyasanın yapmadığını devlete bırakmalı” yaklaşımıyla, insani ilişkilere piyasa işleyişiyle değer biçerek; “Şirketler, topluma karşı sorumsuzdur” der.

Sosyoekonomik tarihsel gerçek, liberalizmin; toplumu ezen ve iktisadi suçlara yataklık yapan kapitalist özgürlük(!) anlayışını yansıtır. Oysa yaşamda halkların mutluluğu, ancak kamu yararı zemininde yaratılacak toplumcu hak ve özgürlüklerle, güvenceli ekonomik refahı birlikte kapsar.


İdeoloji

Halkların, ilerici ve toplumcu bir dünya görüşüyle “İdeoloji” faktörüne düşünsel ve eylemli ilgileri, egemen çevrelerin dirençleriyle karşılaşmıştır. Filozof Traccy’nin bu konudaki baskın tanımı şudur: “İdeoloji; düşünceleri inceleyen bilimsellikle, toplumsal yararlı tutumların zincirlenerek kurallaşmasıdır.” İdeolojik yaşamsallık, kuramsallık oluşturan öğretilerin üzerinde yükselir. Taşıdığı; politik, ekonomik, hukuksal, maddesel, felsefi ve sanatsal ilke değerlerleriyle “kamu yararı” içerme koşulludur.

Anadolu İhtilali, “antikapitalist” ve “antiemperyalist” tavrıyla yayılmacılığın kırılma noktasıdır. “Mazlum ulusları” yönlendirir. “Oktobr” devrimiyle de Rusya, kökten değişimlere girişecek ve emperyal karşıtlık ilkesi izlenecektir. Kemalizm ve Marksizm kamu yararı güttüklerinden, ideolojidirler. Liberalizm ise ideoloji değildir. Kapitalist bireycilik ve şirketleşme aygıtsallığına payanda olan ekonomik bir yöntem ve giderek ‘Faşizm’in esin kaynağıdır. Klasik özgürlükleri de gerek gördüğünde kenara atabilir. Kamu yararı içermediğinden ideoloji sayılamaz.

Anadolu İhtilali’nin getirdiği “Kemalist” ilke ve uygulamalar; teori ve pratiğiyle cumhuriyetçi ve sürekli devrimcidir. Halkçı-devletçi sosyal ve ekonomik yön; ilerici ve toplumcu misyonu, ülkesel bazda ama evrensel etkiyle sergiler. Ulusalcılık, doğal bir yurtseverliktir. Laiklik, halktan yana özgür düşünceye öncülük eder.

“Kemalizm”; siyasal, sosyoekonomik ve kültürel nitelikleriyle, “tam bağımsızlık” ve 1937 Anayasası’ndaki “altı ok” açılımlı ideolojik yapısıyla, kamusal yararı meşrulaştırmaktadır. Evrimsel deneyimlerden esinlenmekle birlikte; kendine özgüdür. Güney Amerika’daki antiemperyalist gelişimde, Havana’dan Caracas’a uzanan ve Atatürk büstleriyle simgeleşen ideolojik mesajlarla, Asya-Afrika’daki güçlü örneksemeler dikkat çekicidir.


Sosyal piyasa

“Freiburg Öğretisi’nin”(*) ekonomik düzen teorisyeni Prof. Armack’ın öncelikle Almanya’yı etkileyen sosyal piyasa modeli; kapitalizmin sulandırılmış sahte yüzüdür. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Sovyetler’e karşı ABD yardımı alan ve ithal ucuz işçi çalıştıran yöntem bulunmuştur.

Bazı sosyal güvenceler ise işgücü kitlesel patlamalarını önlemek için sınırlı korumacılıklarla 19. yüzyılda zaten yapılandırılmıştır. Güvencelere yeni eklentiler yoktur. Alman Federal Bankası’nın son verileriyle; “En zengin yüzde 10’luk tabakanın serveti; ülkenin batısında yüzde 40, doğusunda yüzde 100 oranında artmış, halkın dörtte biri yoksulluğa yaklaşmıştır”. İşsizlik, krize dönüşmüştür. İşte sosyal piyasa “mucizesi” budur.


Sonuç

Piyasa ekonomileri, iflastadır. Piyasalara müdahale etmeyen devlet kalmamıştır. “Serbest piyasa” ve “makul” seçenek gibi öne sürülen “sosyal piyasa” tanımlı ekonomiler, aynı liberal kefededirler. Ülke ve ulusun yaşamsal “istikrar” modeli; “halkçı-devletçi” uygulamadır.

(*)Freiburg A. Ludwig Ünv. iktisatçıları - 1930-40

(**) İkt. İşlt. ve Ekonomi D. - 2010


Ertuğrul Kazancı/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget