2003 yılı Ocak ayında Tümgeneral Aslan Güner’in Ankara Gazi Orduevi’nde verdiği kokteylde, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, konuşmasını bitirdikten sonra, gazete sahiplerinin, yöneticilerinin ve yazarlarının arasına karıştı. Özkök, acar gazeteciler tarafından öyle bir ablukaya alınmıştı ki aradan sıyrılıp, bir iki soru sormak ne mümkün! Üstelik Özkök’ün biraz önceki konuşmasında haşladığı gazeteciler, sanki sözler başkasına söylenmiş gibi birlikte fotoğraf aldırmaya çabalıyordu.
***
Özkök’ün etrafı biraz boşalınca, ilk sorumu sordum:
-Sayın Genelkurmay Başkanı, Türkiye ekonomik açıdan büyük kayıpta. Krizlerle köşeye sıkıştırılan bir ülke. IMF’nin talepleri yasa oluyor, ekonomi uzun zamandır dışa bağımlı hale gelmiş, bu durum siyasetin de dışa bağımlı olmasının yolunu açtı. Siz ise bu akşamki konuşmanızda da ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin laik, demokratik ve üniter yapısı, Atatürk ilke ve inkılapları konularında taviz vermemiz asla mümkün değildir’ diyorsunuz. Peki ama, ekonomik ve siyasi zeminin altınızdan çekildiğini düşünmüyor musunuz? Bu şartları değiştirmeden Cumhuriyet’i ve kuruluş felsefesini nasıl koruyacaksınız?
Özkök Paşa, soruma cevap vermeden önce, konunun biraz siyasi olduğunu, kendisinin sadece güvenlikle ilgili konulara değindiğini, ancak ortaya koyduğum meselenin de doğrudan güvenlikle ilgili olduğunu belirtti ve şöyle dedi:
-Ekonomi, milli gücün en büyük dayanağıdır. Tabii ki Türkiye ekonomisinin çok güçlü olması en büyük arzumuzdur. Belki kısa vadede bir tehlike gibi görünmüyor ama uzun vadede, ekonomik gücün kaybedilmesi, her açıdan büyük tehlikeler doğurur. Fakat, şundan emin olabilirsiniz. Bütün bu olumsuz şartlara rağmen güçlü bir silahlı kuvvetlere sahibiz. Bu şartlarda güçlü bir silahlı kuvvete sahip olmak, çok önemlidir. Hem, bölgemizde meydana gelebilecek olaylar, hem de bahsettiğiniz sıkıntıları aşmak bakımından Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye’nin sahip olduğu en önemli dayanak, en önemli güçtür.
***
Bir sorum daha vardı:
- ABD’nin Irak harekât planlarına Türkiye üzerinden ama Türkiye’nin çıkarları adına değil, Amerikan çıkarları adına yaklaşanlar var. Bir psikolojik harekât uygulanıyor. Yalan haberler üretiliyor. Sadece bu konuda değil, bütün milli meselelerde, Türkiye’nin direncini kırmaya çalışanlar var. İki televizyon kanalı sabahtan akşama kadar bu yönde yayın yapıyor. Bu, Türkiye’ye yönelik bir psikolojik harekâtsa, bununla nasıl mücadele edeceksiniz?
Özkök Paşa, bir taraftan yaka kartımdan adımı okur ve kim olduğumu hafızasına yerleştirirken, diğer taraftan cevap vermeye başladı:
-Amerika böyle bir olaya, iki üç sene önceden başlıyor. Belli yazarları maaşa bağlıyor, belli yazarlara yazılar yazdırıyor, kitaplar yazdırıyor, medya kuruluşları vasıtasıyla psikolojik harekâtler yapıyor. Ancak psikolojik harekât, her zaman topyekun bir faaliyet olarak karşımıza çıkmaz, belli hedefe ulaşmak için de bu tür harekatlar yapılır.
-Nokta hedeflere mi yönelirler?
-Evet. Burada bizim yapmamız gereken, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni her şarta hazırlamaktır. Türk Silahlı Kuvvetleri, her yönden çok iyi durumdadır... Her türlü faaliyetimiz, bir planlama faaliyetine katıldığımızdaki davranışlarımız dahi gıpta ile karşılanıyor...
***
Özkök Paşa’ya saygılarımı sunarak, yolunu açtım. Bu arada, sorularımda belirttiğim psikolojik harekatı sistematik bir şekilde uygulayanlar ortalıktan çekilmişti... Biz de İstanbul yolunu tuttuk...
Ertesi gün, bahsettiğim televizyon kanallarında, Türk halkının direncini kırmaya yönelik programların aynen devam ettiğini gördüm.
Şimdi TSK’ya karşı sürdürülen psikolojik harekâtın nasıl bir noktaya ulaştığı herkesin malumudur. Özkök Paşa emeklidir ama bugün yine Amerika ve Batı Avrupa destekli olarak medyada Atatürk’ün şahsında Türk Milleti’ne karşı sürdürülen psikolojik harekâta karşı neden ses vermiyor acaba? ABD ve İngiltere’nin Türkiye’yi Suriye ve İslam dünyasına karşı Truva atı olarak kullanmak için Türkiye medyasını da kullanarak sürdürdüğü psikolojik harekâta karşı, Türk halkına bir tavsiyesi yok mu?
Arslan BULUT/YENİÇAĞ
Yorum Gönder