Habercilik Bu mudur? - Deniz Kavukçuoğlu

Haber 31.10.2011 tarihli Posta gazetesinden. Yazı işleri, yer olarak baş sayfadaki “Kahraman Anne” manşetinin üzerini uygun görmüş. Gazetenin Doğan Haber Ajansı’ndan aktardığı haber şöyle:
Adana’da özel bir anaokulunda çocuk bakıcısı olarak çalışan Seda Konuk (26) ile kırtasiye işleten iki yıllık eşi Serhat Konukun arası bir süredir kötüydü. Kadın boşanmak istiyor ama adam kabul etmiyordu. Seda Konuk kendisiyle aynı anaokulunda servis şoförü olarak çalışan Mert Güngör (24) ile aşk yaşamaya başladı. Sevgilisini sürekli eve alıyor ve sevişiyorlardı.
İki sevgili önceki akşam yine seviştikten sonra yatakta çıplak olarak keyif sigarası içmeye başladı. Bu sırada işten eve erken dönen koca Serhat Konuk eşi ile sevgilisini o halde görünce çıldırdı. Mert Güngör çıplak halde pencereden atlayarak kaçtı. Kardeşinin hastaneye götürdüğü Seda Konuk’un ilk sorusu, ‘Sevgilim iyi mi?’ oldu.” (DHA)
* * *
Cemaat eşantiyonu olarak bedelsiz dağıtılan Zaman bir yana bırakılacak olursa Posta yaklaşık 470 binlik tirajıyla ülkemizin en çok satan gazetesi olma özelliğini taşıyor. Yukarıdaki haberi okuyunca bu gazetenin çok meraklı bir okur kitlesi olduğunu düşündüm. DHA’nın muhabiri de aynı merakla izlemiş olayı. Bu aşk kaçamağının içinde yer alan bir görgü tanığıymışçasına en ince ayrıntıları bile kaçırmamış. Öyle ki kadının sevgilisini “sürekli” eve aldığını, “sürekli” seviştiklerini, sevişme sonrasında da yatakta, birlikte “çıplak” olarak keyif sigarası içtiklerini bile not etmiş. Hiçbir şeyi atlamamış. Vallahi bravo!
Yalnızca bir yerde duraksar gibi oldum, kadını hastaneye götüren kardeşinin o sırada orada ne işi olduğunu doğrusu çözemedim. Neyse!
Şimdi gelelim haberin bir başka yanına…
Kimin kimle nerede ne yaptığını merak eden bir toplum olduğumuz doğru. Kafası ülkenin yaşamsal sorunlarına basmayan, hayatlarını belirleyen olayları algılamaktan yoksun bireylerin beyincikleri ancak “kim, kiminle, ne” sorularının söz konusu gazete haberinde olduğu gibi başkalarınca verilmiş yanıtlarını anlamaya yetiyor.
İyi de Posta’nın tüm okurları, algı kapasiteleri sınırlı, ülke sorunlarına ilgisiz, potansiyel röntgencilerden mi oluşuyor?
* * *
Yukarıdaki haberi bir kez daha okuyalım. Görüyoruz ki olayda yer alanların tümü erişkin/yetişkin insanlardır. Bunların özel hayatlarını nasıl sürdürdükleri, neler yaptıkları kimi ilgilendirir? Bir yazı işleri müdürünü bu tür bir haberin gazetesinde yayınlanmasını onaylamasındaki “mesleki kaygı” nedir? Gazete “uygunsuz/aykırı” bir olayda yer alan herkesin adının, soyadının, yaşının, mesleğinin açık olarak belirtilmesinden ne umabilir?
Tiraj kaygısı mı?
Öyleyse bu davranışın basın/gazeteci ahlakıyla (etiğiyle) bağdaşır bir yanı olabilir mi?
Eğer haberde ayrıntıya önem veriyorsan otur, Deniz Feneri davasındaki kaşkarikoları araştır ya da yayıncı, yazar Dr. Ragıp Zarakolu’nun, Prof. Dr. Büşra Ersanlı’nın KCK davasından içeriye alınmalarındaki “arka planı” aydınlat. Gazetecilik yap, AKP’li belediyelerdeki üstü örtülü yolsuzlukların örtüsünü kaldır.
Gücün bunların adlarını, sanlarını sayıp dökmeye değil de ancak bir çocuk bakıcısı, bir kırtasiyeci, bir de servis şoförünün kirli çamaşırlarını ortaya saçmaya yetiyorsa kendine “gazeteciyim” deyip de gazetecileri utandırma!
* * *
Bu tür gazetecilik bir yanıyla günümüz Türkiye’sinin acıklı bir fotoğrafıdır. Bu ülkede ahlaksal değerlerin ne ölçüde altüst olduğunun, medyanın olayları değerlendirmesinde ölçütlerin nasıl değiştiğinin kanıtıdır.
Türkiye büyümesine büyüyor da toplumunun ahlakı aynı oranda küçülüyor.
Yazık!

Deniz Kavukçuoğlu/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget