CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’e sayfalarını açıp, “Dersim’de Atatürk katliam yaptırdı” sözünü başlığa çeken gazete hangisi? Zaman!
Peki yakılan bu anlamsız tartışma ateşini, “Konuyu TBMM’ye gitereceğiz” diye benzin döküp büyüten kim? Bülent Arınç!
Hayır hayır hadise spontane değil tersine taammüden gelişip boyut kazandı!
Amaç nettir:
Yeni Anayasa sürecinde Dersim ajitasyonu ile Alevi kardeşlerimiz ajite edilmek isteniyor!
Dikkat edin Atatürk’ün diktatör olduğu konusu yine bu çevrelerin bu günlerdeki gündeminin en önemli başlığıdır ki, iki olayı birbirinden farklı göremezsiniz!
Ortadoğu’nun ateş çemberinde olduğu ve Türkiye’yi yönetenlerin bölgeyi taksim yani yeni Yalta sürecinde ön safa sürüldüğü bir iklimde durduk yerde tarihin tozlu raflarından Dersim dosyası ile Mustafa Kemal’in diktatörlüğü konularının indirilmesi ve bunun temel ülke gündemi yapılması tesadüf olabilir mi?
Yapılanlar zerre şüphe yok ki hedeflenen malum projeye sahanın uygun hale getirilmesi yani Atatürk noktasında titizliği olan Alevi kardeşlerimizin kafalarının karıştırılması amacıyla büyük bir psikolojik harekatın icrasıdır.
Daha önce de yazdık milletlerin tarihinde gurur duyamayacağı sayfalar hep olmuştur.
Dersim’de olanları da öyle okumak gerekiyor!
Sadece Dersim mi?
Yavuz Sultan Selim’in bir fetvadan hareketle Anadolu’da kendi akrabası olan on binlerce masum Alevi Türkmeni kılıçtan geçirdiği o müessif olay da işte o hüzünlü tarih sayfalarımızın en dramatik olanlarındandır!
Şimdi dün bu çirkinlikler yapıldı diye bunu bugüne taşıyıp husumet ve kin tohumlarını ekmenin soruyorum kime ne yararı olabilir?
Pardon pardon Dersim’i ağzına pelesenk yapanlar Yavuz Sultan Selim’in yaptığını tövbe ağzına bile almıyor zira onun yaptığı onlara göre cihat değil mi?
Görüyorsunuz amaçları tarihin yanlışlarını hakkaniyet ölçüsüyle sorgulamak değil, tersine hedefledikleri ya da figüran oldukları yeni emperyal projeyi realize adına Alevi kardeşlerimiz gibi Türkiye’deki milli kitlelerin sabote etme görevinin icrasıdır.
Sakın ha bu satırların yazarını Osmanlı düşmanı gibi görmeyin tersine bu satırların yazarı henüz 17’sinde yani lise son sınıfta iken Abdülhamit’e kızıl sultan diyen Marksist öğretmeninin üzerine yürüdüğü için okuldan kovulmuş ve öğrenimini başka lisede sürdürmüştür. Söylemek istediğimiz her dönem büyük yanlışların yapıldığıdır.
Hülasa işbirlikçi o malum tayfa, Dersim hikayesini belli ki istismar edip kullanıyor ama avucunu yalarlar, bu ülkenin Ali sevdalıları bu Amerikan oltasına gelmez!
Kozinoğlu son nefesinde bunları söylemiş!
Malum Kaşif Kozinoğlu ODA TV soruşturmasından yargılanıyordu!
ODA TV internet haber sitesi kimin?
Gazeteci Soner Yalçın’ın!
O nerede?
ODA TV soruşturması bağlamında Silivri’de hapis yani Kozinoğl ile aynı davada yargılanıyor.
Bu olgulardan hareketle Kozinoğlu ile ilgili en doğru haberi ODA TV’nin vermesi eşyanın tabiatına uygundur!
İşte bu sitenin haberine göre bire bir şahitlerin ifadesi ile şehadetinden bir kaç saniye öncesinde merhum Kozinoğlu’nun ağzından son olarak şunlar dökülmüş: “Eşhedü en lailahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühü ve resülühü!” Evet çizgisi sol olan bir haber portalı tamamen haber namusu saiki ile olanı bu şekilde dürüstçe aktardı ki onların haberciliğini selamlıyorum! Eyy Amerika’ya uşaklığı İslam’ın şartı yapanlar, bakın hasmınız Kozinoğlu
kelime-i şahadetle ruhunu teslim etti, bakalım son nefesinizde siz neler mırıldanacaksınız?
Demirel, Özal ve Ecevit’in gazeteci sevgisi
Kenan Evren’den bugüne bütün Cumhurbaşkanları ve Başbakanlarla (Ahmet Necdet Sezer hariç) televizyon programları ve gazete röportajları yaptım.
Bu liderlerin pek çok yemek ve etkinliğine katılıp onlarla 74 ayrı ülkeye gittim. Bunları belirtmemin nedeni pek çok liderle değişik ortamlarda uzun sürelerle beraber olup onlarla bazı anıları paylaştığımı ortaya koymak içindir.
İşte yarım asrı aşan gazetecilik yaşamımdan birkaç liderin gazetecilere nasıl baktığına dair mini anekdotlar:
1) Medyaya en hoşgörülü olan lider tartışmasız olarak Sayın Süleyman Demirel’dir ki, o bile 1990 başında Türkiye gazetesinde yazdığım, “Özal’ın cumhurbaşkanlığına karşı çıkmak darbecilerle kol kola olmaktır” başlıklı yazımdan ötürü beni çok sevmesine rağmen, o günlerde telefonuma çıkmamış ve gönlünü almak için ancak gönderdiğim beşinci çiçek sonrasında gülerek, “Çiçeklerini koyacak yerim kalmadığı için telefonu açtım ha, bilmiş ol” demiştir.
2) Keza aynı şekilde medyaya hoşgörülü diye bilinen merhum Ecevit de aslında kinciydi. Bir dönem işsiz kalan Şamil Tayyar’ı TGRT’ye kendi programımın danışmanı olarak işe aldım. Şamil Tayyar, Ecevit’i programa çıkardığım bir akşam reklam arasında stüdyoya girip, “Seyirci Sayın Ecevit’in İstanbul’da ortaya çıkan esrarengiz evlerini soruyor” deyince Ecevit Şamil’e çok kızmış ve bir zaman sonra gidilen seçimde pek çok aracıyı devreye sokmasına rağmen Şamil Tayyar’ı DSP’den aday yapmamıştı.
3) Bir gün Enver Ören’le randevu alıp Cumhurbaşkanı Özal’a gittik. İçeri girdiğimizde Turgut bey masada gazete okuyordu. Bize, “Hoş geldiniz çocuklar geçin öyle, şu yazıyı bitireyim” dedi. Turgut bey yazı okuma faslında kafa sallayıp aynen şu ifadelerle mırıldanmaya başladı: “Şunu iyi bir dövdürmek lazım.” Merak ettim ve doğrularak, Özal’ın kimi okuduğuna baktım. Hürriyet’ten Oktay Ekşi’ydi.
HÜKÜM: Demirel, Ecevit ve Özal medya’ya hoşgörülü yaklaşımda tartışmasız en önde olan ilk üç isimdi… Durum bu iken yukarıda sunduğum gibi onların bile bir sınırı vardı. Demirel, Ecevit ve Özal gibiler öyle idilerse diğerleri emin olun onların on misli menfiydi!
Sabahattin Önkibar/Yeni Mesaj
Yorum Gönder