TÜYAP’ın İstanbul Kitap Fuarı bu yıl da sadece bir kitap fuarı değil, bir kültür festivali olarak devam ediyor…
Fuar kapanmadan, yarın öğleyin yine kitaplarımı imzalayacağım…
Geçen pazar günü de hem kitaplarımı imzalamış hem de Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği’nin düzenlediği bir panele katılmıştım.
Dernek başkanı Nazan Moroğlu’nun yönettiği panelde Mevhibe ve İsmet İnönü’nün torunu, Özden İnönü-Toker ve Metin Toker’in kızı CHP milletvekili Gülsün Toker-Bilgehan’la birlikte konuştuk.
Nazan Moroğlu, “Bunları Biliyor musunuz” başlığı altında çok çarpıcı bilgiler ve sayılar verdi:
Türkiye’de kadının hali, hem aile içinde hem de aile dışında içler acısı…
Kapanmaya zorlandığı evdeki ve toplumdaki konumuyla, çalışma hayatındaki sorunlarıyla, resmi makamlardan gördüğü muamelelerle, tam bir “ikinci sınıf vatandaşlık kapanına” hapsedilmiş!
Gülsün Toker-Bilgehan da çok ilginç bir konuşma yaptı…
Türkiye’deki kadının hukuksal durumunu anlattı ve son derece çarpıcı bir sonuca vardı:
Anayasa ve yasalar çerçevesinde Türkiye’de kadın hakları hiç de kötü durumda değil…
Ama sevgili Gülsün’ün sözleriyle, “Her hukuksal iyileştirmeden sonra, adeta bunun bir sonucu gibi, uygulamalarda geri gidiş yaşanıyor!”
Özetle Türkiye’de kadın haklarındaki gelişmeler kâğıt üzerinde kalıyor ve uygulamada bu haklar geri gidiyor!
Örneğin 2010 12 Eylül referandumunu kazanan AKP iktidarının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda yaptığı düzenlemelerden sonra, kadınların kuruldaki oranı yüzde otuzlardan yüzde üçlere düşüyor!
***
Aynı söylem ve eylem çelişkisine, basınla ilgili cezalar konusunda Orhan Erinç perşembe günkü yazısında değiniyordu:
“…5187 sayılı Basın Yasası 9 Haziran 2004 günü kabul edildi.
Yasa sadece gazete, dergi ve ajansların nasıl yayımlanacağını belirlemiyor, basın yoluyla işlenen kimi suçları da tanımlayarak cezalandırma kurallarını belirliyordu…
Kural olarak para cezası öngörülmüş, para cezalarının, ödenmemesi durumunda bile hapis cezasına çevrilemeyeceği ilkesi de yasaya eklenmişti.
5237 sayılı Türk Ceza Yasası ise 26 Eylül 2004 günü kabul edildi.
Bu yasayı kabul eden Adalet Komisyonu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu da aynı milletvekillerinden oluşuyordu. Basın Yasası’ndaki yukarıda andığım suç tanımları Türk Ceza Yasası’nda da yer aldı ve karşılığında da sunturlu hapis cezaları öngörüldü.
Aradan geçen üç ayda hukukumuz, ‘Hapiste gazeteci olmayacak’ iddialarını da çürüten bir geriye gidişe sahne olmuştu…”
Erinç bu çarpıcı örnekten sonra “Devlet sırrı yasası” ile getirilen garipliklere değiniyor ve bir de gazetecilerin “kamu görevlisi statüsünde yargılandıklarında” bütün cezaların yüzde elli oranında arttırılacağına dikkat çekiyor!
***
“Türbana özgürlük” söylemi ile kadınları kapatmak…
“Hapiste gazeteci olmayacak” söylemi ile hapisteki gazeteciler sayısında Çin’i bile geçip dünya birincisi olmak:
İnsan bunları görünce AKP’nin “İleri Demokrasi” söyleminin ne ifade ettiğini daha iyi anlıyor!
Emre Kongar/Cumhuriyet
Yorum Gönder