Piri Reis nerede, İsrail neden özür dilemiyor, Alman vakıfları ne oldu? - Can Ataklı

Gündem mi çok hızlı değişiyor yoksa biz mi çabuk unutup konuları tüketiyoruz? Üst üste gelen terör olayları, doğal felâket deprem, siyasette her gün bir yenisine alıştığımız garip tartışmalar elbette zihnimizi karıştırıyor ama bu yine de önemli olayları unutmamıza engel olmamalı.
Örneğin Piri Reis araştırma gemisi şu an nerede, biliyor muyuz? Oysa Piri Reis neredeyse harbe giden donanma gibi uğurlanmıştı. Başbakan ve iktidar üyeleri esip gürlüyordu. Rumların Akdeniz’de petrol aramaya kalkışmaları “provokasyon” olarak niteleniyordu.
Biz de Rumların İsrail’le sahneye koyduğu bu oyunu bozacaktık. Piri Reis araştırma gemisi aynı bölgede sondaj yapacak ve eğer petrol izine rastlarsa biz de aramalara başlayacaktık.
Üstelik Piri Reis bu tarihi görevine yalnız başına da çıkmamıştı. Yanında Türk donanmasının savaş gemileri vardı. Savaş gemileri hem bir saldırıya karşı koyacak hem de İsrail ve Rum tarafına korku salacaktı.
Aradan hayli zaman geçti. Kimse Piri Reis’in nerede olduğunu, savaş gemilerimizin hâlâ İsrail’e ve Rumlar’a korku salıp salmadığını merak etmiyor galiba.
İsrail’in ne zaman özür dileyeceğini de artık merak etmiyoruz. Oysa Başbakan az mı coşmuştu İsrail’e karşı. Milletin yarısı jetlerimizin İsrail’i bombalayacağını bile zannetmişti.
O esmeler gürlemeler kesildi birden. İsrail özür mü diledi, tazminat ödemeyi mi taahhüt etti yoksa Gazze’de Hamas yönetmindeki halka yaptığı zulmü mü bitirdi?
Sahi ne oldu da, İsrail gündemimizden kalkıverdi böyle?
Gazze halkı da artık umurumuzda değil galiba. Kimbilir belki de bir İsrail askerine karşı 1000 Filistinli’nin serbest bırakılmasını kabul etmeleri Türk halkının gururunu kırmıştır. İktidar da bunu göz önüne alıp Gazze konusunu ertelemiştir.
Yoksa Başbakan Gazze’ye gidecekti. Her ne kadar bahar yaşayan Mısır geçiş izni vermeye pek yanaşmıyorsa da bu ziyaretin ne zaman gerçekleşeceğini merak etmek hakkımız.
Bir de yine unuttuğumuz Alman Vakıfları konusu var. Başbakan büyük bir yolsuzluk yapıldığını ima ederek Alman vakıflarından hem para hem de talimat alan belediyeler olduğunu ileri sürmüştü.
Açıkçası bugüne kadar iktidarın uyguladığı yöntemleri göz önüne alarak bazı belediyelerin başının derde gireceğini düşünmüştüm.
Galiba yanıldım. Çünkü hiçbir şey olmadı. Başbakan adeta sözlerinin üzerine yattı. “Acaba” diyorum “Alman vakıflarıyla ve belki de başka ülkelerin bu tür kurumlarıyla AKP’li belediyelerin mi daha içli dışlı olduğu anlaşıldı?”
Başlıkta yazmadığım bir konu da Suriye. Ne oldu Suriye ile ilişkilere. Başbakan Suriye sınırına gidecek ve mültecilerle görüşecekti. Beklenti Esad’a karşı çok sert bir açıklama yapacağı yönündeydi.
Araya Başbakan’ın annesinin vefatı girdi, ziyaret ertelendi, hâlâ ne zaman olacağını bilmiyoruz. Ama bu sırada Esad’ın sesi yükseliverdi ve hatta Türkiye’yi tehdit etmeye başlaması da dikkat çekiyor.
Sahi söylenenler doğru mu, Suriye’deki muhalefeti Türkiye mi yönetiyor. Liderlerini Ankara’da, silahlı birliklerini de Hatay ‘da mı konuk ediyor?
Hep merak işte..
*****
Yaşam günlüğü
Mersin’i çok sevdim
Mersin’e yıllar önce bir kere gitmiştim. Hava karardıktan sonra kente girmiştik, gece bir toplantıya katıldıktan sonra sabah geri dönmüştük. Kenti görememiştim bile.
TMMOB Makine Mühendisleri Odası Mersin Şube Başkanı Naci Erçolak halka açık bir sohbet toplantısına davet edince yolum tekrar Mersin’e düştü.
Sonuçta yine çok kısa, sadece 24 saat kaldım Mersin’de ama, hem kenti gezdim, hem ülkemin duyarlı insanlarının aydınlık yüzlerini görerek Türkiye ve dünya üzerinde bir ufuk turu yapma şansı buldum.
Mersin’i çok sevdim hatta bayıldım desem abartmış olmam. Tertemiz, yemyeşil, insanın içini açan bir kent. İnsanları yürek ferahlatıyor. Havası harika.
TMMOB’un düzenlediği sohbet toplantısında 400 kişilik salon tamamen doluydu. Herkes dikkatle dinledi, çok ilginç sorular sordular, yorumlar yaptılar.
Önce umutsuz söylemlerle başlayan sohbetler giderek ateşleniyor, umutsuzluğun yerini “Bu cumhuriyeti biz kurduk biz yaşatacağız, hiçbir engel tanımayız” inancı alıyordu.
Toplantı öncesi Bahçeşehir Koleji öğrencilerinin davetini de kıramadım. Lise düzeyindeki 130 kadar öğrenciye demokrasi ve hukuku ve bunları günlük yaşamlarında nasıl kullanıp öğrenebileceklerini anlatmaya çalıştım.
Çocukların dikkati, sordukları sorulardaki derinlik, öğretmenlerinin özeni umutlarımı artırdı, hepsine gerçekten hayran oldum.
Mersin’deki kısa günümde hiç unutmayacağım ilginç lezzetleri de attım.
İnanmayacaksınız ama, sabah kahvaltısında “ciğerciye” gittim. Ciğerci Hakan’da (en iyisi mi bilemem ama harikaydı, bir başka gelişte diğerlerine de giderim) günün ilk müşterisiydim. Ciğer sevenlere bu bölgeye özgü ciğer şişi tavsiye ederim. Ciğerle birlikte masaya getirdikleri domates, yeşillikler, baharatlar bile doymanıza yeter.
Öğle yemeğinde ise Tantuni yedim. Tantuni’yi bir iki kere İstanbul ‘da yemiştim, bana pek cazip gelmemişti.
Ama Mersin’de başka. Göksel Tantuni’de yedik. Tantuni’nin ne olduğunu o zaman anladım işte. Önünüze konan tantuni dürümlerini leblebi çekirdek gibi yiyorsunuz ve bırakmak istemiyorsunuz. Patlayabilirdim.
Mersin’den çok harika dostlar kazanarak ve küçük ama çok güzel anılarla döndüm.
*****
Hırsız yakalayan robot
Arık hırsızlıklara, yolsuzluklara alıştık, tepki bile vermiyoruz. Asrın dolandırıcılarından bile eser kalmadı. Malzemeden çalıyoruz, insanlarımız ölüyor, yardım malzemelerini çalıyoruz, yol kesip adam soyuyoruz. Uzatın uzatabildiğiniz kadar.
İşte bunu anlatan küçücük bir fıkra. Japonya’da hırsız yakalama robotu icat etmişler. Robotu denemek için önce Almanya’ya götürmüşler, 50 hırsız yakalamış. Sonra Fransa’ya götürmüşler, 30 hırsız yakalamış; sonra Türkiye’ye getirmişler; robot çalınmış.
*****
“Cumhuriyet’i kutladılar”
Başlıktaki cümle Türkiye’de yayınlanan bir gazetenin 30 Ekim tarihli sayısından alıntı. Bir gün önce “kısmen” kutlanan Cumhuriyet Bayramı ile ilgili haberi gazete okurlarına böyle duyurmayı tercih etmiş.
Türkiye’den ve Cumhuriyet’ten “üçüncü şahıs” gibi söz ediyor.
Bu gazeteyi ve yöneticilerini anlıyorum, Türkiye ile, Türkiye Cumhuriyeti ile, Atatürk’le sorunları var. Herkes ülkesini sevmek, demokrasiye inanmak, hukukun üstünlüğüne saygı duymak, insan haklarını yüceltmek zorunda değil.
Ama en azından istemese de yaşadığı ülkenin diğer vatandaşlarına saygı göstermek zorunda. Artık sevgisizlikte öyle bir noktaya gelmişler ki, gözleri hiçbir şey görmüyor.
Öfkelenmedim bile başlığı okuyunca. Sadece çok üzüldüm. Ne isterler bu ülkeden bu kadar?
*****
Başbakan Ulusa Sesleniş’te, “Bu millet imtihanı bir kez daha geçti ve deprem felaketinde birlik oldu!” demiş. Öyle ama, ne yazık ki yüzlerce vatandaşımızın buluştuğu o ortak nokta “enkaz altı” oldu!
(GANİ YILDIZ)

Can Ataklı/VATAN

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget