İNSANLAR babalarının dedelerinin kendi başlarına gelenleri anlatırken ettikleri sözleri değerli birer miras olarak kuşaktan kuşağa aktarmayı severler. Bu, hem atalara saygının gereği sayılır hem de herkesin bilgiçliğine bir kat daha bilgi katmak demektir. Çoğu zaman da ulusların tarihinde yapılmış hataları başkalarının kusurlarıyla örtmeye yarar.
Cihan Harbi’nin son yıllarında Osmanlı’nın Arap uyrukları için birkaç kuşak öncemizin nasıl konuştuğunu bilmeyenimiz kalmış mıdır? Onların anlattıklarında “Bizi arkadan vurdular”dan başka anlatım yoktur. İngilizler Fransızlar Osmanlı topraklarını birer birer ele geçirirken Arap din kardeşlerimizin istilacılarla işbirliği etmekle kalmayıp kalleşlik de ettikleri, hatta çil altınlar uğruna ihanetlere alet oldukları, en zor durumlarımızda açıkça düşmandan yana olmasalar bile, en azından seyirci kaldıkları hep söylenmiştir. Bunları anlatmanın, Almanlara takılıp insanlarını büyük bir yanlışın savaşında perişan eden izansız Osmanlı yöneticilerinin siyasal hatalarını örtebileceğine inanılmıştır.
Bu söylenenlerin doğru olup olmadığını sorgulamak aklımızdan bile geçmez; önceki kuşak ya da kuşaklar öyle söylemişse öyledir. Belki, onların yaralanmışlıklarına, ihanet karşısındaki kızgınlıklarına, alınmamış hınçlarına katılmak isteyişimizin, acılarını paylaşabilme çabamızın bir belirtisidir bu, belki de tarihi kendimize göre yazma alışkanlığımızın bir sonucu.
Bilmiyoruz, herhalde öbür toplumlarda da böyledir ama, biz çoğu zaman kendimizi tarihin mağdurlarından saydığımız için bu çeşit duygular rahatlatır bizi.
Şu günlerde, insan ister istemez, birkaç kuşak sonrası Arapların kendi babaları ve dedelerinden şimdiki Türkler için neler duyabileceklerini merak etmeden duramıyor. Acaba bizim de onlara ihanet ettiğimiz, Batılı emperyalistlere ve sermaye saldırganlarının öncülüğüne kalktığımız, Araplar ezilirken seyirci kalmaktan da öteye işbirlikçiliğe soyunduğumuz mu anlatılacak geleceğin genç Araplarına? Bizim “arkadan vurulduk” yakınmamıza benzer bir hikâye onlara da anlatılabilir mi?
Kendi eski kuşaklarımız öyle ihanet olaylarını dinlerken hain denenlerin işbirlikçi olmayabileceğini, kendi bağımsızlığını kazanmak için İngilizin ya da Fransızın istilacılığından yararlanmak istemiş olabileceklerini nasıl düşünmedilerse, geleceğin Arapları da Ankara’nın ne tür baskılar altında NATO planlarına hizmet etmek zorunda kaldığını hiç akıllarından geçirmeyebilirler.
Dolayısıyla, sürüklendiğimiz durumlardan şöyle bir ders çıkarmak pek yanlış olmaz: Her kuşak, yaşadıklarını kendi çocuklarına anlatırken zihinlere kazınan tabloların başkalarınca nasıl yorumlanabileceğine özen göstermeli ve kendini haklı çıkarmak için tarihin gerçeklerini çarpıtmaktan uzak durmalıdır.
Mümtaz Soysal/Cumhuriyet
Yorum Gönder