Seksi kadınların ve yakışıklı erkeklerin rol aldığı ‘Sahil Güvenlik (Baywatch)’, her hafta ekran başına çektiği bir milyarı aşkın izleyicisiyle hâlâ dünyanın en çok seyredilmiş dizisi unvanını elinde tutmaktadır.
Bugünlerde alkol batağında çırpınan ‘Kara Şimşek (Knight Rider)’ dizisinin unutulmaz yıldızı David Hasselhoff bu dizinin de başrol oyuncularından biridir.
Kadın oyuncular arasında Pamela Anderson başı çeker.
Dizi, Los Angeles, California’da bir grup cankurtaranın, sahillerdeki, özellikle de plajlardaki serüvenleri üzerine kuruludur.
Boğulan insanların kurtarılması kadar seri katillerin yakalanması, nükleer bomba tehdidinin önlenmesi gibi konular, mayolu güzel insanların mücadelelerini izlemek isteyenleri televizyon başına kitler.
David Hasselhoff, duruşu, fiziği, tavırları ve sadece ‘Baywatch’daki değil, ‘Knight Rider’daki akıllı otomobille birlikte kötü insanlara karşı savaşımında yaşadığı maceralı rolleriyle de bana hep Uğur Dündar’ı anımsatırdı.
Uğur’u Hasselhoff’a değil, Hasselhoff’u Uğur’a benzetmemin nedeni, hem Uğur’u Hasselhoff’tan önce tanımam hem de Uğur’un ondan dokuz yıl önce doğmuş olmasıdır.
***
Star televizyonunun satılmasından sonra Uğur Dündar’ın da ekranlardan uzaklaşması üzerine hakkında yazılmış olan çok güzel bir kitaba bir kez daha bakmak istedim…
Ve daha ilk sayfalarda gülümsedim.
Aslında durum hiç de gülümsenecek gibi değil:
“Uğur Dündar İŞTE HAYATIM” adlı kitabın yazarı Nedim Şener aylardır hapiste…
Star televizyonunu, arkadaşlarıyla birlikte yaptığı ve sunduğu haber bülteni ile reytinglerde en üst sıralara taşıyan Uğur Dündar ise kanalın satışından sonra ekranlardan uzak kaldığı, yıllardır çalıştığı Doğan Medya Grubu ile ilişkilerini kestiği için gündeme geldi…
Ama beni gülümseten bir ayrıntı görmüştüm kitapta:
Uğur da aynen, Sahil Güvenlik dizisindeki Hasselhoff’a benzer biçimde, üstelik de onun gibi rol icabı değil, gerçek hayatta 1960’lı yılların başında cankurtaranlık yapmıştı; kitaptan özetleyelim:
Gençlik yıllarımızın lüks mekânlarından, Yeşilköy’deki Çınar Otel’e cankurtaran alınacaktır…
Uğur da sınava girer, yüzme ve dalmada birinci olarak işe alınır, beyaz üniformasıyla iki mevsim burada çalışır.
Kimi zaman elbiseleriyle bile suya atlayarak, yedi genç kadının hayatını kurtarır; bu arada pek çok ünlü ile de arkadaşlık, dostluk kurar.
***
Uğur Dündar’daki gazetecilik yeteneğini ilk sezen ve ona destek veren Milliyet’in efsanevi Genel Yayın Müdürü Abdi İpekçi’dir.
İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü’nde ders de veren Abdi İpekçi, bir gün öğrencilerinden Uğur Dündar’ı bir kenara çeker ve “Bak Uğur!” der, “eğer bu sınıftan üç gazeteci çıkacaksa, birisi mutlaka sen olacaksın!” (s.35)
***
Kitabın arka kapağında Uğur Mumcu’nun, Halit Refiğ’in, Yılmaz Özdil’in, Haluk Şahin’in, Bekir Coşkun’un, Emin Çölaşan’ın, Halit Kıvanç’ın Uğur Dündar için söyledikleri övgü dolu sözler yer alıyor…
Uğur Dündar, arkasındaki kariyer başarıları ve geçtiği kişilik sınavları dolayısıyla ne kadar övülse azdır!
***
Bu benim Uğur için yazdığım ilk yazı değil…
Aynı nedenlerle başta Emin Çölaşan olmak üzere başka gazeteciler için de Cumhuriyet’te yazdığımı anımsıyorum…
Bunu kendimi önemsediğim için değil, Türkiye’de olup bitenleri yansıtmaya çalışan bir kalemin, sürekli olarak sütunundan, gazetesinden, ekranından mahrum bırakılanlar üzerine yazmak durumunda kaldığını belirtmek amacıyla söylüyorum…
Pek doğal olarak başta Mustafa Balbay olmak üzere, yıllardır hapiste yatan gazetecileri, yazarları, bilim insanlarını ve daha nicelerini de unutmadan!
Emre Kongar/Cumhuriyet
Yorum Gönder