Yavuz Hırsız Olarak Dinbaz Siyaset - Özdemir İnce

Yavuz Hırsız Olarak Dinbaz Siyaset - Özdemir İnce
İstanbul Fatih Camisi’nde   CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başına gelenleri düşünerek, failler için “Bunlarda Allah korkusu yok!” diye hüküm vermek, tam anlamıyla görkemli bir saçmalık olur. Bütün dinlerde, müminlerin (inananların)  büyük bir çoğunluğu Allah’tan kesinlikle korkmaz. Siyasetle uğraşanların tamamı Allah’tan korkmaz. Dinbaz siyasetçilerin Allah’ı, Kitap’ı, Peygamber’i yoktur. Tersi olsaydı, Türkiye’yi yöneten dinbaz siyasetçiler, artık taşıyamadıkları suçların faili olarak Cumhuriyet Halk Partisi ile onun liderini gösterebilirler miydi?  Dinbazlık, siyaset dejenerasyonun doruk noktasıdır, Everest tepesidir.

Yazının iyice anlaşılması için (patenti bana ait) üç tanım yapalım:

Doğal Müslüman : İslam dinini bilmediği için bir hurafe tarzı olarak Allah’tan korkar. Geceleri tırnak kesmez, külün üzerine işemez, başı açık ve ayakta su içmez, güneş battıktan sonra komşudan soğan-sarımsak istemez ve bundan dolayı, Allah’tan, Şeytan’dan ve cinlerden korkar, meleklere sığınır. Tarih boyunca, dünyanın dört bir köşesinde, Koyunca (Koyun dili) konuşan mümin sürüleri oluşturmuş olup dinbaz siyasetçilerin güdümünde yaşamışlardır.

Dindar Müslüman : Hem korkar, hem korkmaz. Kılıfına uydurur. Evinden çıkmaz, siyasete karışmaz ama dinbaz siyasetçiye tercümanlık ve taşaronluk eder.

Dinbaz Müslüman:  DİN ve İMAN’ı MASA ve  KASA’ya ulaşmak  amacıyla siyaset yaptığı için kesinlikle Allah’tan korkmaz. AKP kadrosunun tamamı Dinbaz’dır.

Allah’tan korktukları için namuslu ve adil olanların her zaman baştan çıkması mümkündür.Namus ve adalet dünyevi, dünyaya ait bir nitelik ve erdemdir. Bireyseldir! Allah korkusu, vadeli ve kredili bir korkudur. Bir suç ve günah işleyen mümin bunun bedelini gelecekte herhangi bir iyilik ve sevap işleyerek ödeyebileceğine inanır. Her şey soyut ve yapıntıdır (fiktiftir, kurgusaldır). Bundan dolayı ve bundan yararlanarak  namuslu ve adil davranmayabilir.

Oysa, insanların yaptığı yasa somuttur, vatandaşları ertelenmeyen  yaptırımlarıyla engeller ya da cezalandırır. “İyilik” ve “Kötülük” arasında birinci erdemi seçenler üzerinde kuşkusuz yasanın da bir etkisi vardır ama temel etken dünyevi ve bireysel “akıl” ve “vicdan”dır.

VİCDAN, kişinin kendi niyeti veya davranışları hakkında kendi ahlaki değerlerini temel alarak yaptıklarını veya yapacaklarını ölçüp biçtiği bir kişilik özelliğidir. (Vikipedi) Bu tanım eksik ve belirsiz bir tanım. Oysa Fransızca tanımda VİCDAN ile BİLİNÇ ‘in eşanlamlı olduğu yazıyor. Bilinçsiz bir vicdan olmaz. Bilinçsiz vicdan geleneklere dayanır. Geleneklerin sınırları dışında, yeni durumlar karşısında apışıp kalır. Bilinçsiz vicdanın siyasal bilinci yoktur. Oysa insan varlığının en önemlı ve en vazgeçilmez niteliği bilinçtir. Bilincin Fransız kaynaklarındaki tanımı şöyle:  “BİLİNÇ, kendi varlığını algılama, özdeşleşme, düşünme ve  uyumlu davranmak yeteneğidir Hissetme ve kendini, başkasını ve dünyayı bilme biçimidir. Bu anlamda, deneyimlerimizin öznel değerlendirilmesi ile gerçekliğin nesnel algılanmasını kapsar.

Görüldüğü gibi BİLİNÇ yüksek bir entellektüel düzeyi ifade eder. Bilinçsiz AHLAK da olamaz.

***

Geçenlerde, Ahmet Hakan, CHP lideri Kılıçdaroğlu’na “Halk için bunca olumlu program ve önerileriniz var ama seçmen size neden % 25’ten fazla oy vermiyor?” diye soruyordu. Ahmet Hakan, sanırım, vicdan ile bilinç arasındaki sıkı ilişkiyi bilmiyor ya da Kılıçdaroğlu’nu tahrik ediyordu. Kılıçdaroğlu, kuşkusuz, CHP’ye oy vermeyen seçmenleri bilinçsiz oldukları için nesnel gerçekleri değerlendirecek vicdana sahip olmayan “ilkeller” olduğunu söyleyemezdi ama benim söyleyip yazmam için hiçbir sakınca yok.

AKP, içgüdüsel olarak, kendine oy veren yığışımın kendi gerçekliğinin, dünya gerçekliğinin bilincine sahip olmadığını biliyor ve bunu sömürerek yararlanıyor. Bilinçsiz yığışım, kendisine yalan söylendiğini bile bile, küçük çıkarlar karşılığı olarak AKP’ye oy veriyor. Böyle bir yığışım için en yüksek değer hurafeye dönüşmüş dinsel inançtır. Bu hurafe-dinin kendisini iğdiş ettiğinin farkında bile değil. Bunu çok iyi bilen AKP ve liderleri işte bu nedenle bunca pervasız. Bu nedenle, yalan söylerken hiçbir kaygıları yok.

Bir AKP iktidarı  ki yaptığı yolsuzluklar ayyuka çıkmış, ama seçmeni bu durumu çok doğal karşılıyor. Çünkü içeriğini bilmediği dinden başka dünyevi bir değerler ve ahlak sistemine sahip değil.

Düşünsenize, AKP iktidarının 14’üncü yılını yaşıyoruz, maaşallah, çevremizdeki bütün dost ülkeleri düşmana çevirdi. Suriye’nin mahfına sebep oldu, 3 milyon Suriyeliyi başımıza (Ensar uydurmacasıyla) bela etti. İŞİD diye bir vebayı kendi elleriyle besledi.PKK’yı kendi elleriyle büyüttü. Daha sonra da PKK’ya ders vermek için kasabaları, ilçeleri, kentleri dümdüz etti. PKK ile masaya oturup dalavere çevirirken kimseye danışmadı. Terörü kendi elleriyle besledi. Sonunda faturayı CHP’ye fatura edecek kadar pervasızlaştı. Çünkü, AKP ile AMPUL partisinin aynı parti olduğunu bilmeyen yığışımdan hiçbir tepki gelmeyeceğini iyi biliyor. Ve kasıla kasıla bu yığışıma saygı gösterilmesini istiyor. Ve R.T.Erdoğan “mahşere kadar”  mücadele edeceğini ilan ediyor. “Mahşere kadar mücadelenin anlamı “mahşere kadar şehit gelecek” değil mi? Bunu söylerken hiç korkusu yok, çünkü cevabı hazır: “Memleketin bölünmesini mi istiyorsunuz?”

Hayır ama sizin uyguladığınız siyaset ülkeyi bölüyor.

Durmadan büyük projelerden, havaalanlarından, köprülerden söz ediyorlar. Ama Devlet büyük projeler, havaalanları, köprüler temeli üzerinde durmaz  Devlet, hukuk temelleri üzerinde durur, ama bu ülkede artık hukuk yok. Cami avlusunda Kılıçdaroğlu’nun ayaklarına atılan kurşun R.T.Erdoğan’ın, Başbakan’ın (adı aklıma gelmiyor) ayaklarına atılsaydı, fail ossaat orada infaz edilirdi.

Bu konu, kitap olacak kadar doğurgan ama ben burada kesiyorum.

TBMM eski başkanlarından Hüsamettin Cindoruk 9 Haziran 2016, perşembe akşamı, HALK TV’nin “Köyün Delisi” programında, “Atatürk her zaman kazanır, her zaman kazandı. Tecrübeyle sabittir!” diyordu.Doğrudur! Ama insanlarımızın öteki yarısında da BİLİNÇ eksikliği var. CUMHURİYET, bir yavuz hırsız olan dinbaz siyaseti bozguna uğratamazsa sen sağ ben selamet.

***

Son Kutsal Kitap ve son  Peygamber inancı müslümanların ebedi trajedisi ve yaşadığı çağla uyumsuzluğunun ve bozguna uğramasının nedeni olmuştur. Bu nedenle benmerkezci ve anarşik zihniyete sahiptir. Sorunlarını gerçek dünyanın gerçeklerini ve doğrularını reddederek çözümlemek zorundadır. Kendi zihniyetine uymayan şeyler, olgular, gerçekler, evrimler, değişimler, devrimler yanlış ve batıldır. Örneğin Kabe yönünde namaz kılma zorunluluğunun putperestçe bir inanç olabileceğini kabul etmesi olanaksızdır. Çünkü biçimcidir. Dinin özüyle ilgilenmez. Tıpkı “son olmak” ütopyası gibi bu  biçimcilik de onu kötürüm etmiştir. “Son olmak”ın programında, müfredatında olmayan her şeye karşı uyumsuz ve bağımsız  davranmak özgürlüğüne sahip olduğunu sanır. Bu nedenle çağının etiğiyle  çelişen bir ahlaka sahip olmak rahatsız etmez onu.  Son din ve peygamberin mensubu olduğu için onun ahlakı da ebedi ve son ahlaktır. Köle olarak yaşamaya razıdır yeter ki  farazi  (varsayımsal) dinini bir ütopya olarak yaşayıp uygulayabilsin. Müslüman dünyasındaki yaygın ve meşrulaşmış ahlaksızlığın ve sapkınlığın kaynağı işte bu farazi ve ütopik inançta bulunuyor. Bir “İmam ve Hatip” olan Ahmet Hakan işte bu nedenlerledir ki CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun karşısında “İyi de oyunuz neden % 25’in üzerine çıkmıyor?” diye horozca soru sorabilmektedir.

Bu son paragrafta tasvir etmeye çalıştığım toplumsal bağlam içinde, AKP zihniyetinin kendine özgü bir etik, ahlak, hukuk, adalet, iyilik ve kötülük ilke ve kuralları ve de bunları yorumlayan, fetva veren dinbaz, yobaz, madrabaz ulema, imam ve hoca kadrosu var. Bu kural ve ilkelerin evrensel olmamasının hiçbir önemi yoktur onun için. Evrensel ahlakın hırsızlık ve yolsuzluk saydığı şeyler onun farazi değerler dünyasında hırsızlık ve yolsuzluk değil. AKP ile seçmeni arasında böyle bir klan ilişkisi var. AKP’nin her şeye karşın seçim kazanmasının hikmeti işte budur.

***

Ahmet Hakan 6 Haziran 2016 tarihli Hürriyet Gazetesi’de tuhaf  bir şekilde ve insan çatlatırcasına:  “REZA ile ilgili olarak diyeceğim şudur: Amerika’nın bütün savcıları elbirliği edip Reza üzerinden Tayyip Erdoğan’ı alaşağı etmeye kalksa…

Zerre kadar bir etkileri olamaz.

DİPLOMA ile ilgili olarak diyeceğim şudur: Kanıtlanmadı ama şu diplomayla ilgili ortaya atılan tüm iddialar, sonuna kadar kanıtlansa bile…

Zerre kadar bir etkisi olamaz.

Ey muhalifler! Olmayacak dualara amin demekten ne zaman vazgeçeceksiniz?” diye yazıyordu.

Gazeteci denen adam saçma da sadece olsa soru sorar; yazar ise  sorulan bütün sorulara cevap arar. Sabahtan bu yana AKP seçmenin neden geçirgen olmadığını (impermeable)  yazıyorum. Gerçirgen olmadığı için gerçeklerden etkilenmez. Hic de övünülecek bir nitelik değil. Utanç verici!

***

[ERDOĞAN, ‘GEÇERSİZ EVRAK’LA CUMHURBAŞKANI OLMUŞ (Mustafa Mutlu, Aydınlık gazetesi, 12 Haziran 2016)
Yüksek Seçim Kurulu, Cumhurbaşkanı’nın diploması konusunda nihayet sessizliğini bozdu. Erdoğan’ın, cumhurbaşkanlığına aday olurken verdiği diplomanın noter onaylı örneğini açıkladı.

Ancak bu açıklama tartışmaların  bitireceğine, kuşkuların daha da artmasına yol açtı. Çünkü:

Marmara Üniversitesi Rektörü bir süre önce bir açıklama yaptı ve Erdoğan ’ın diplomasının aslını kaybettiğini, bu yüzden 2011’de kendisine DUPLİKATA (yeniden düzenlenen imzasız diploma örneği) verildiğini söyledi.

Bu durumda yasalara ve yönetmeliklere göre, bu konudaki diğer tüm eski belgelerin hükmünü yitirmiş, yani kullanılamaz hale gelmiş olması gerekir.

Yani Erdoğan’ın, 2014’teki Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ne katılmak için vermesi gereken diploma 2011’de aldığı, “Duplikata…”

Oysa o, 2011’de geçersiz kılınan eski diplomanın 1995’teki noter onaylı örneğini bir başka noterden bir daha örnek çıkartarak YSK’ya vermiş…

Üzerine basa basa söylüyorum:

Erdoğan’ın YSK’daki diploma örneği, “yasal geçerliliği” olmayan, hükmünü kaybetmiş bir “kağıt parçasından ibaret…

Böylece YSK’nın bunca zamandır açıklama yapmamasının nedeni de ortaya çıkmış oldu:

Çünkü “suyunun suyu” ve geçersiz bir belgeyi kabul ederek görevi ihmal suçu işlenmiş…

Okunan okul ile diplomanın verildiği üniversitenin farklılıkları, tarihler konusundaki çelişkiler ve diğer tüm kuşkular bir yana…

Erdoğan’ın “geçersiz” bir evrakla “cumhurbaşkanı” olduğu ortada…

Takdir kamuoyunun!]

***

Kamuoyu kamuoyu olsa, halk gerçekten bilinçli halk olsa, adalet kurumu gerçekten adalet dağıtsa, yasal geçerliliği olmayan diplomayla cumhurbaşkanı olan kişi, bu ünvanını kaybeder; bu işte sorumluluğu olanlar çoktan hapis damına girerdi.

***

13 Haziran 2016 tarihli Sözcü gazetesinin birinci sayfası manşeti şöyle:

[“Yıllarca haine yüz verdiler, şimdi muhalefeti suçluyorlar: YAP YAP, ÇAMURU MUHALEFETE AT! İktidar “açılım adı altında PKK’ya öyle tavizler verdi ki; bedelini bugün askerimiz, polisimiz canıyla ödüyor… AKP, şimdi sorumluluktan kaçıyor ama millet, hafızasına kazınan ihanet adımlarını unutmuyor. İŞTE ONLAR:
-Habur’da 34 teröristi, çadır mahkemesi kurup affettiler, onlara şov yaptırdılar.

-Oslo’da PKK elebaşlarıyla devleti “pazarlık masası”na oturttular.

-HDP milletvekillerinin, İmralı’dan Kandil’e mesaj taşımasına izin verdiler.

-Apo istediği için “Andımız”ı yasakladılar… T.C.’yi ve “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözünü indirdiler.

-Askeri kışlaya, polisi karakola kapattılar. Haine (karşı) operasyon için izin vermediler.

-PKK’nın Güneydoğu’yu cephaneliğe çevirmesine, sözde asayiş timi kurmasına, kışladaki Türk Bayrağı’nı direkten indirmesine seyirci kaldılar.

-Bebek katili Apo’ya “sıkılmasın” diye plazma TV verdiler… “Yalnız kalmasın, ping-pong oynasın” diye yanına PKK’lı mahkum gönderdiler. “Devletle işini halletsin” diye sekretarya kurdular.

-Apo’nun sözde barış mesajını Nevruz zamanı Diyarbakır’da okuttular. Bunu yandaş kanallarda canlı yayınlattılar.

-Erdoğan, Kürt şarkıcı Perver’le, peşmerge başı Barzani’yle ve HDP’lilerle kol kolaydı.

-Son olarak Apo’yla vardıkları ihanet mutabakatını, Dolmabahçe’de Atatürk tablosunun altında halka açıkladılar.]

Amma ve lâkin bütün suç CHP ve Kılıçdaroğlu’nda! (İMİŞ !…)

***

Ey ahali, bu ne iştir?

AKP iktidarı ele geçirdiği 2002 yılından bu yana, yandaşlarını yemlemek için sadece bina,ve yol yapmaktadır. Cumhuriyet’in 70-80 yılda yarattığı bütün sanayi kurum ve kuruluşların neredeyse tamamını (aralarında stratejik kuruluşlar da olmak üzere) yabancılara satıp eline geçen parayı kumara bastı. Ekonomi 14 yıldır yerinde sayıyor. zenginler ve fakirler hızla artıyor.Ülke sadece kara para sayesinde ayakta kalmakta. AKP’liler din ve imanı kullanarak masa ve kasayı ele geçirdi; hayatları boyunca sadece şehir hattı vapurlarına binmiş kasaba uşakları birkaç yıl içinde armatör olup filolara kumanda etmeye başladılar. Süslümanlaşan ümmi ve uçkuru gevşek müslümancılar sapkınlıklarıyla temayüz ettiler.

Sayelerinde, karada, denizde, havada memleketin  tek bir dostu kalmadı  ve buna değerli yalnızlık madalyası taktılar. Başyüce R.T.E.’in ün ve şöhreti (aynı anlama gelmelerinin bir sakıncası yok) Arabistanlara, Afrikalara sınır tanımadan yayıldı. İngiliz’in  Kraliçası, Coni’nin başkanı, Fransız’ın yarım başkanı, Alaman’ın madaması Akkondu külliyesine yatıya gelmek için randevu kuyruğuna girdi.

Bu kadar yalanla başa çıkmanın olanağı yok, çünkü alıcısı hödük çok mu çok! O hödüklerdir ki Akkondu’da kendilerini oturduğunu sanırlar. O hödüklerdir ki Ampul Partisi’ne oy verirler de AKP’ye zırnık koklatmazlar.

Sayelerinde melmekete kıran girdi, melmeket yılkı atına döndü. “Ne olacak melmeketin hali?” diye soran idraksiz âdem çok ama aklına sahip çıkıp “ortak akıl”a isyan eden yok!

Benden bu kadar! Yazıyı siz tamamlayın!

Özdemir İnce/ozdemirince.com

14 HAZİRAN 2016

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget