17 Haziran 2016 tarihli Aydınlık gazetesinde Zihni Erdem imzalı ve “CHP’nin İsmail Kahraman’ı” başlıklı bir haber yayınlandı. Zihni Erdem haberinde CHP milletvekili Mehmet Bekaroğlu’ndan söz ediyor ki muhteremin geçmişi ve bugünkü haliyle pek güzel örtüşüyor. Muhterem mürteciyi silkelemeden haberi okuyalım:
[CHP’NİN İSMAİL KAHRAMANI
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Parlamentodan Sorumlu Başdanışmanı İstanbul Milletvekili Mehmet Bekâroğlu, CHP milletvekillerine çok tartışılacak bir mektup gönderdi. Bekâroğlu 22 sayfalık “Tarihi dönüm noktasında CHP” başlıklı mektubunda Alt Ok’u hedef aldı, “Anayasa’da laiklik olmamalı” diyen Meclis Başkanı İsmail Kahraman’a benzer bir “laiklik” önerisinde bulundu.
TEMEL SORUN ALTI İLKE
Bekâroğlu, “Bu tespit rahatsız edeci olabilir; hemen ‘CHP’nin siyasi ilkeleri bellidir, altı temel ilke ortada, CHP bu kurucu ilkeler çerçevesinde soysal demokrat bir partidir’ denebilir. Deniliyor da zaten. Esasen CHP’nin en temel sorunu da budur” dedi.
ÖZERLİK ÖNERDİ
Bekâroğlu, “Kürt meselesi” ile ilgili iki radikal adım atılmasına ihtiyaç bulunduğu belirterek, “Birincisi, vatandaşlık tanımını yeniden yaparak eşit vatandaşlığı hayata geçirmek. İkincisi ademi merkeziyetçi bir idari yapı ile merkezi hükümette toplanan yetkilerin bir kısmının yerel yönetimleri devredilmesidir” ifadelerini kullandı. Mektubun “millet” başlıklı bölümünde “Tamam ‘Türk Milleti’ hiçbir zaman ırk temelinde tanımlanmadı. Ama, bundan böyle hiçbir Kürt’e ‘Türk’üm’ dedirtemezsiniz. Bunun için ‘Türkiyeli’ kavramı en doğru seçenektir” görüşünü savundu.
Bekâroğlu, ulus inşa projesinin geçmişte kaldığını da iddia ettiği mektubunda, “Dün Türkiye’nin birliği için anlamlı olan tek tip ulus inşa projesi bugün Türkiye’yi parçalamaya doğru sürüklemektedir” dedi. Kürtlerin 21. yüzyılda ayrı bir ‘milliyet” olarak tarihin sahnesine çıktıklannı görüşünü savunan Bekâroğlu şunları söyledi:
“Türkiye’de Türkler ve Kürtlerin iki halk olarak birlikte yaşacaklannı formülünü bulmak zorundayız. Bu toprakların geleneğinde tekçilik değil, çoğulculuk, birlikte yaşama tecrübesi var”.
LAİKLİKLE YENİ BİR DİN YARATILDI
Laiklik kavramının da yeniden tanımlanması gerektiğini kaydeden Bekâroğlu şöyle dedi: “Devlet, kendinin olduğu inandığı kamusal alana kayıtlar koydu, kurallar koydu, halkın düşünce ve inançlarını ifade etmesini kısıtladı. CHP, eğitimde ve yaşamın her alanında ‘özgürlükleri öne çıkarmalıdır,” Bekâroğlu şu önerilerde bulundu: “Devlet seçkinlerin, yurttaşlannın bir kısmına yaşam tarzı dayatması, inançları tercihine göre tanımlaması, devlet imkanları ile bu tamımı insanlara empoze etmesi laikliğe aykırıdır. Bir devlet partisi olarak CHP bunu yapmıştır.” CHP’nin “Camileri ahır yapmadık, din eğitimini yasaklamadık, imam hatipleri biz açtık…” şeklindeki savunmalarını AKP’nin iddialarını güçlendirmekten başka bir işe yaramadığını iddia eden Bekâroğlu, “CHP, bir özeleştiri de yapıp geçmişteki yanlışlıklara ‘bunlar yanlıştı’ demeli” görüşünü dile getirdi.]
***
CHP’ye “Aranıyordun belânı buldun demekten başka çare yok! Oh olsun! Bre gafil bu mürteci adamın yazdığı mektuptaki görüşleri on yıllarca savunan bir İslamcı olduğunu bilmiyor muydun ? Saf oğlan! Bu kadar gaflet ihanetin tek yumurta ikizidir.
Bre gafil, İslamcının solcusu, sosyalisti, 6 Okcusu olur mu? Bu ne cehalet, bu ne zihinsel munkabızlık!
Bu zihinsel ünlü ve tescilli mukabızlığı bildiğim için 17 Temmuz 2012 günü Aydınlık gazetesinde “CHP, MÜSLÜMAN SOSYALİSTLERLE NASIL İŞBİRLİĞİ YAPACAK?” diye bir yazı yayınladım. Seni (CHP’den söz ediyorum) kaç kez uyardığım yazılardan biri! Bir kez daha oku bakalım!
[CHP, MÜSLÜMAN SOSYALİSTLERLE NASIL İŞBİRLİĞİ YAPACAK?
Dünkü yazım şu cümleyle bitiyordu: “15 Temmuz 2012 tarihli Aydınlık gazetesinin 7. sayfasında “CHP gözünü Bekaroğlu’na dikti!” diye bir haber var. Gazetenin yanıldığını temenni ederim. Yoksa, “o göz” kör olur!”
Gün boyu, bu satırların ağır kaçıp kaçmadığını düşündüm. 15 Temmuz 2012 tarihli Cumhuriyet gazetesini okuyunca bu kaygım geçti.
KURULTAY ÖNCESİ
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu “Hizipler bitecek” demiş, “İkinci adamların önü açılmalı” demiş, “Temiz işadamları PM’ye girecek” demiş… Önemli değil! “Altı ok tartışılmaz!” demiş. Önemli! “Sosyalist İslamcılara kapımız açık!” demiş… Çok önemli!
CHP’yi “Armut’un sapı, üzümün çöpü” bağlamında eleştir(e)mem. Bu partiyi korumam gerektiğini düşünürüm. Ancak, kimsenin tartışamayacağı 6 oku, sosyalist İslamcılar sadaklarına (okluklarına) nasıl koyacak? İslam şeriatına biat etmiş bu insanlar laik CHP’yi içlerine sindirebilecekler mi?
“Kürt partisi HEP ile seçim ortaklığı yapan CHP’nin mandepsiye nasıl bastığını söz konusu bile etmiyorum. Kılıçdaroğlu’nun CHP’ye davet etmeyi düşündüğü Mehmet Bekaroğlu ve İhsan Eliaçık’ı, şimdiye kadar yazıp söylediklerini, yapıp ettiklerini yazı konusu yapmıyorum.
1 Mayıs yürüyüşünde “İnşallah sosyalizm gelecek” pankartına sahip çıkmayan Müslüman (İslamcı) Sol ile mi işbirliği yapacak CHP? 29 Haziran’da yayınlanan yazımı hatırlatırım.
SOL İLAHİYAT VE İLK YANLIŞ
Unutmayalım: İslam’ın ilkelerini siyasete sokan, onu referans yapan her Müslüman artık “İslamcı”dır. Bu nedenle bu yazımda geçen Müslüman ve İslamcı sözcükleri eş değerdedir ve örtüşmektedir.
Müslüman Sol’u, Kurtuluş Teolojisi ya da Sol İlahiyat bağlamında önümüzdeki günlerde irdeleyecektim ama Kılıçdaroğlu’nun mandepsiye basmaya hazır aculluğu bu konuya biraz değinmemi gerektirdi bugün.
Ama 1 Mayıs’ta öne çıkartılan “Mülk Allah’ındır!”, “Hırsız Müslüman istemiyoruz!” pankartlarından yola çıkacağım.
Bu sloganlardan yola çıkan bir Müslümanın CHP’de işi ne? CHP’nin solculuğunun, sosyal demokratlığının, (hayal bu ya) sosyalistliğinin ilham kaynağı İslam değil ki… Somut ve nesnel gerçekler. Sağcı ya da solcu, bir birey ya da topluluk adının önüne “Müslüman” sıfatını koyduğu anda iş biter. Referansı İslam’ın ilkeleridir, Kuran’dır. Gerçekten sol ve gerçekten laik bir parti İslam’ın ilkelerini kendisine referans yapamaz. Yapanlarla da ayni parti yapısı içinde bulunamaz! Yaparsa ve bulunursa Cumhuriyet’e ihanet etmiş olur.
İKİNCİ YANLIŞ
Bir Müslüman sosyaliste “Gel bizimle birlikte siyaset yap!” demek ne demek? Böyle bir davet, “Seni sosyalist yapan referanslarını da birlikte getir, onlara sahip çıkacağım!” anlamına gelir. Bir birey ya da topluluk, kuşkusuz, bir dinin ilkelerinden yola çıkarak solu ve sosyalizmi bulabilir. O zaman yapacakları ilk iş, kendileri gibi düşünen bir siyasal partiye koşmak olmalıdır. Böyle bir parti yoksa, parti kurmaları gerekir. Bunların hiçbiri olmuyorsa, bir laik partide siyaset yapmak zorunda kalmışlarsa, bu partiye Müslüman kimlikleriyle değil sadece solcu kimlikleriyle gelebilirler.
Kılıçdaroğlu’nun CHP’ye davet ettiği kişiler Müslüman kimlik ve referanslarını kapının önünde bırakabilecekler mi?
ÜÇÜNCÜ YANLIŞ
Dağın taşın tapulandığı, tapusuz araziye rant gecekondusu yapıldığı bir ülkede, bir Müslüman sosyalist “Mülk Allah’ındır!” dediği anda çağın dışına düşer ve çağının çağdaşı bir politika yapamaz. Çünkü hesaplaşması Mahşer Günü’ne kalmıştır.
2012 yılında “Mülk” Allah’ın değil artık! Kimse bana “Mülk”ün İslami açıdan ne anlama geldiğini açıklamaya kalkmasın. Mülk, topraktır, arazidir, binadır, gökdelendir, fabrikadır, holdingtir, hisse senedi ve paradır! Günümüz dünyasında mülk ya bireyin ya da kamunundur! Berlin Duvarı’nın yıkılmasından bu yana sadece bireyin! Ayetlere dayanarak, yeryüzü eylemleri ayetlerin mihenk taşına vurarak solda sol siyaset yapamazsınız. Müslümanlar ayetlere saygılı olsalardı, şeyhlerin, imamlarının tamamı solda olurdu!
GERÇEKLERE GELELİM
Kılıçdaroğlu’nun CHP’ye davet ettiği, etmeyi düşündüğü, Mehmet Bekaroğlu ya da İhsan Eliaçık genel olarak Cumhuriyet Laikliği, özel olarak CHP için ne düşünüyor? 6 Ok için ne düşünüyor? CHP’nin gerçekleştirdiği Cumhuriyet Devrimleri için duygu ve düşünceleri ne? Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu kabul ediyorlar mı? İmam-hatipler için ne düşünüyorlar: Bu okulların asıl görev ve sorumluluğu sadece din hizmetlisi, imam ve hatip yetiştirmek değil mi? İmam-hatip mezunlarına bütün üniversitelerin kapısını açmak ve Harbiyelerin kapılarını açmayı tasarlamak karşı devrimcilik ve Cumhuriyet karşıtlığı değil mi?
CHP bu konulardaki ilkelerinden vazgeçmez ise, ne Bekaroğlu ne de İhsan Eliaçık CHP’ye gelir.
Kılıçdaroğlu, davet için, CHP lehine bir ilkesel uzlaşmayı, uzun vadeli bir evliliği değil de sadece önümüzdeki seçimleri düşünüyorsa, buna adıyla sanıyla “oportünizm” denir. Bir İslamcı Müslüman sola katkıda bulunmak, hizmet etmek için laik bir partinin ilkelerini kabul ederse dinden çıkmaz mı?
CHP, İslam konusunda hiçbir Müslümanı ikna etmek zorunda değil. Bu türden aşağılık duygularından, hurafelerden kurtulması gerek. AKP’’nin postmodern İslamî siyasetine karşı olan ve dünyevî sola gereksinim duyan bir Müslüman için CHP’den TKP’ye kadar bütün sol partilerin kapıları açık olmalı. Ancak, sol ideolojinin ve politikanın sırat köprüsünden geçtikten ve “dinsel inancı dışında” arındıktan sonra.]
***
İçtenlikle bir itirafta bulunacağım: CHP artık bu Cumhuriyet’e layık değil! Ama ben (huyum kurusun) ona bir kez daha iyilikte bulunacağım: Dr.Reşit Galip’in 10-17 Mayıs 1931 tarihinde yapılan CHP Kurultayında yaptığı ve 6 OK’u açıkladığı konuşmasını günümüz Türkçesiyle yayınlıyorum. Bu yazı yitip gitmeyecek. Çünkü CUMHURİYET’İN ÜÇ FEDAİSİ adlı kitabımın : “Dr.Reşit Galip” bölümüne girecek.
[ULUSAL ÜLKÜ PAROLASI
(“Uygarlık safında en ileri!..Milletimizin almaya mecbur olduğu merhaleler büyüktür. Ulaşılması gereken zorunlu hedefler çoktur. Hiç kuşkusuz bu merhaleler alınacak, en nurlu hedeflere varılacaktır. Onun için birbirimize vereceğimiz işaret: İleri! İleri! Daima ileridir!
«Gazi, Konya söylevi, 18 Ekim 1925»)
Türk ulusal ülküsünün Gazi tarafından ilkeler halinde saptanan çözümleme ögeleri Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Lâiklik, Devletçilik ve Devrimciliktir. Bunların hepsini birleştiren bireşimsel sonucu Türk milletinin «Uygarlık safında en ileri olmak!» istek ve özlemidir.
En emin, en tez, en doğru ileri yürüyüş ancak en seçkin önderlerin yönetimi altında yapılabilirdi. Önderlik hakkını kökten veya anayasaların veraset hükümlerinden değil, yurt toprağı denilen karakter örsü üstünde cefa ve mihnet çekici ile döğüle, döğüle çelikleşmiş olmaktan alan önderlerdir ki, milletlerini yönetmek ve en çabuk ileri götürmek işinin haklı ve gerçek eri olabilirler. Türk Ülkücülüğü bu nedenle “Cumhuriyetçi“dir.
Türk milletinin refah ve saadeti için çalışmak bütün insanlığın refah ve saadetine hizmet neticesine varır. Bundan dolayıdır ki, Türk ülkücülüğü «Milliyetçi» dir.
Türk devriminin siyasî, iktisadî ve toplumsal inançlarının kaynağı Türk halkının ortak vicdanıdır. Bu itibarla devriminin adalet ilkesi sınıf mücadelesini reddederek bütün halkın, bütün meslek ve san’at zümrelerinin çıkarlarını uzlaştımayı benimser ve hiçbir birey, aile veya zümre için halkın genel hakları dışında hak ve ayrıcalık tanımaz. Devrimin «Halkçılık» gücü yalnız bir sınıfın organizma zararına hacmini artıran marazî urlar gibi şişmesini, ulusal yapı içinde keneleşmesini, ahtapotlaşmasmı kabul etmez. Milleti bütün cihazları ve hücreleri sağlıklı, normal bir organizma halinde ileri götürmeyi ve yükseltmeyi güder.
Türk milletini binlerce yıl şerefle tuttuğu en ileri saftan birkaç asırdır geri atan siyasî etkenlerin en suçlusu din ile dünya işlerinin muhafazakârlık ve taassup lehine biribirine karıştırılmış olmasıdır. “Lâiklik“in devrim ilkeleri içinde büyük önemle yer tutmuş olması bundandır.
Devlet ve bireyin çalışma alanları belli sınırlar içinde ayrılmakla beraber, kaybedilmiş mesafenin çabuk kazanılması için bütün Devlet güçlerinin gerekli alanlarda yükseliş gayesi emrine ve hizmetine verilmesi zorunludur. Onun için Türk ülkücülüğü “Devletçi”dir.
Devrimciliğin dinç ve atılgan ruhu hasta, soysuz ve kararsız gelişimci ruhla sonsuz bir çarpışma halinde olmadıkça dünya yürüyüşünde ve milletler yarışında ön safa varmak ve onu dünya durdukça tutmak mümkün değildir. Buna inanaraktır ki, bugünkü Gazi nesli «Devrimci»dir ve bundan sonrakiler de öyle olacaklardır.
Gazi Mustafa Kemal idealizmi; bu ana yollarda fikir aydınlığı, bilgi yüksekliği, ahlâk sağlamlığı ile kuşkusuz her milletten daha çevik, daha atılgan, daha hızlı, daha sebatlı yürünmesi demektir.
Gazi idealizmi; ilim ve san’atta, teknik kudret ve kabiliyette beden ve ruh sağlığında Türk milletini örnek millet mertebesine çıkarmak demektir.
Türk devrimini batıya veya doğuya bakarak, batıdaki veya doğudaki sistemler ve okullarla karşılaştırarak hangisine uyduğunu araştırmak ve herhangi birine uydurmaya çabalamak boştur. Türk devrimi özgündür; kuram olarak başlıbaşma bir siyasî sistem, uygulama olarak da başlıbaşma bir sistem, dinamik gelişim yeteneğine en üst düzeyde sahip bir sistemdir.
Türk devrim felsefesi «ütopya»dan, hayalperestlikten hoşlanmaz. Bu felsefenin metodu en büyük ve en canlı hakikat olan milletin her sahada realist gözle incelemesine dayanır. Millî hayat hakikatlerine sırtını dönmüş olduğu halde millî hayata kanal açmak dâvasını güden kuramlar ve felsefelerle Türk devriminin kaynaşması imkânsızdır.
Ülkücü ruhu, iyimserliği savunan maddî hırsı, kötümserliği, bozgunculuğu topluma karşı işlenmiş ağır suçlar olarak mahkûm etmek Türk devriminin ahlâk esaslarındandır.
Türk devrim ülkücülüğünün cennetine ancak toplumla içten ve özverili ruhla hizmet yolundan gidilir. Türk devrimcisinin hayatta ve ölümde umduğu en büyük ödül toplum tarafından: — «Benim için çalıştı!» diye anılmaktır. Bu mazhariyete ermek için en uzun ömrü yetişmiyecek diye az bularak, en uzun günleri yetmiyor diye gecelere katarak çalışmak, gücünün sonuna kadar çalıştıktan sonra dahi görevinin emrettiği kadar çalışamamış olanların üzüntüsünü duymak Türk devrim ülküsünün en önemli ayırt edici özelliğidir. . Gazi devrimcileri zevk ve saadeti bu üzüntüde bulurlar ve bunun içindir ki, maddeci tembel ruh Türk devrim ahlâkından kaçar.
«Uygarlık yolunda en ileri!» ülküsü Türk kuşaklarının hayatını hor görürcesine çalışmayı savunur. Bu uğurda ölümü savaş alanındaki ölümden daha az şeref, daha az yerinde saymaya kimsenin hakkı yoktur.
Dr.Reşit Galip]
Özdemir İnce/ozdemirince.com
Yorum Gönder