Cezalandırılan ve sürgün edilen hakimlerin bir kısmı; Cumhurbaşkanı seçilen ancak anayasamızın öngördüğü niteliklere uygun bir Cumhurbaşkanı olamayan Tayip Bey'e hakaret ettikleri iddiasıyla, cumhurbaşkanına hakaret suçundan haklarında davalar açılarak yargılanan bir kısım sanıkları beraat ettiren, diğer bir kısmı ise, cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenleyen TCK. nın 299. maddesinin anayasaya aykırı olduğunu kabul ederek, konuyu Anayasa Mahkemesine taşıyan hakimlerimizdir.
Bu girişi yaptıktan sonra asıl konumuza geçecek olursak, makalemize şu soruları sorarak başlamak istiyoruz.
Türk Ceza Kanunun 299. maddesinde düzenlenen cumhurbaşkanına hakaret suçu; gerçekten, Anayasaya aykırı mıdır ki, bazı hakimlerimiz konuyu Anayasa Mahkemesine taşımışlardır?
Hakimlerimiz, konuyu Anayasa Mahkemesine taşımadan da, bir çözüm yolu bulamazlar mıydı?
İşte, bu sorularımızın cevapları, makalemizin konusunu oluşturacaktır.
Bize göre, 5237 sayılı yürülükteki Türk Ceza Kanunun 299. maddesinde yer verilen cumhurbaşkanına hakaret suçu düzenlemesi, böyle bir suç tipi yaratılması, kural olarak Anayasaya aykırı değildir. Böyle bir suç düzenlemesi, yürürlükten kaldırılan 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanununun 158. maddesinde de yer almaktaydı, bu nedenle, yürürlükteki Türk Ceza Kanununun 299. maddesinde yer alan cumhurbaşkanına hakaret suçu, Türk Hukuk sistemine yeni giren bir suç tipi değildir.
765 sayılı mülga Türk Ceza Kanununun yürürlükte olduğu dönemlerde anayasaya aykırı oduğu iddiaları gündeme getirilmeyen cumhurbaşkanına hakaret suçu, ne değişmiş de, Tayyip Bey Cumhurbaşkanı seçildikten sonra önem kazanmış ve bu suçun anayasaya aykırı olduğu iddiaları havada uçuşmaya başlamış ve bazı mahkeme hakimlerimiz tarafından da, bu anayasaya aykırılık idiaları ciddi bulunarak, konu Anayasa Mahkemesinin önüne taşınmıştır?
Mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanununun uygulandığı dönemde, bu kanunun 158. maddesinde düzenlenen Cumhurbaşkanına hakaret suçunun anayasaya aykırılığının ileri sürülmemesine rağmen, Tayyip Bey'in cumhurbaşkanı seçilmesinden sonraki dönemde, birden bire bu iddianın gündeme getirilmiş olması, cumhurbaşkanına hakaret suçu düzenlemesinin anayasaya aykırı olmasından ziyade, bu suç ile ilgili çok sayıda haksız davaların açılması ve haksızca açılan bu davalara ve hükmedilen cezalara bir son verme ihtiyacından kaynaklanmıştır.
Devletin ve milletin birliğini temsil eden, tarafsız, partisi ile ilişiğini kesen, tarafsızlık ve anayasaya bağlılık yemini yapan ve bu yeminine sonuna kadar sadık kalan, herkese eşit mesafede duran, her saniye ve her önüne gelene cevap yetiştirmeye çalışmayan, insanlara, ana muhalefet ile diğer muhalefet partilerine ve liderlerine dil uzatmayan, meydanlara çıkıp eski partisi lehine siyasi propaganda içeren nutuklar atmayan, açılış yapıyorum bahanesiyle siyasi mitingler düzenlemeyen, tarafsızlık adına dilini, eylem ve söylemlerini kontrol altında tutmak zorunda olan, dış dünyaya karşı adeta korumasız konumdaki cumhurbaşkanlarını özel olarak koruma altına alma ihtiyacını duyan kanun koyucu;Cumhurbaşkanına hakaret edenleri, ayrı bir ceza hükmü ile cezalandırmayı uygun bulmuş olmalı ki, mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunun 158 ve yürürlükteki 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 299. maddeleri ile cumhurbaşkanına hakaret suç tipini uygulamaya koymuştur. Bu nedenle, bize göre cumhurbaşkanına hakaret suç tipi, anayasaya aykırı değildir.
Öyleyse, mahkemelerimiz tarafından uygulamada ne yapılmalıydı da, anayasal meşruiyet sınırları içinde cumhurbaşkanlığı yapmayarak halkı çileden çıkararak tahrik eden ve bu nedenle kendisini çok ağır şekilde eleştirmek zorunda kalan halkı, cumhurbaşkanına hakeret suçu üzerinden korkutarak susturmaya çalışan, seçilmiş olmak dışında, cumhurbaşkanının anayasal hiçbir niteliğini üzerinde taşımayan Tayyip Bey'in, anayasa ve yasa dışı bu oyunu bozulmalı ve halkın eleştiri hakkı koruma altına alınmalıydı? Şimdi bunu açıklamaya çalışalım.
Çözüm yolunu açıklamaya başlamadan önce, bir soruya daha cevap aramak gerekiyor. Cumhurbaşkanına hakaret suçlarından açılan davalar, Tayyip Beyin döneminde niçin patlama yapmış ve çoğalan bu haksız davaların önüne geçme zarureti hasıl olmuştur?
Bu sorunun cevabı çok basittir. Cumhurbaşkanı seçilen zat, anayasanın öngördüğü anayasaya bağlılık ve tarafsızlık yeminine bir saniye uymamış, partisi ile ilişiğini kesmemiş, tarafsız olamamış, sadece AKP ve yandaşlarının cumhurbaşaknı olmuş, devletin ve milletin birliğini temsil edememiş, muhalefeti karşısına almış, parlamenter sistemi bekleme odasına alarak, fiili bir başkanlık sistemi kurmuş, muhalefete ağza alınmayacak laflar ederek saldırmış, cumhurbaşkanının sorumsuz olmasına güvenerek, önüne gelene hakaretler yağdırmış, kendisine hakaret etmedikleri halde, sadece eleştirdiler diyerek insanlara demediğini bırakmamış, ortaya koyduğu bu tavırlarıyla, Türk Ceza Kanununun cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenleyen 299. maddesi tarafından korunması gereken, anayasanın öngördüğü vasıfları taşıyan bir cumhurbaşkanı olamamış ve bu nedenle de, cumhurbaşkanına hakaret davalarında büyük bir patlama yaşanmıştır.
Bu itibarla, çözüm; Türk Ceza Kanununun 299. maddesinin, anayasaya aykırı olduğu zorlamasıyla Anayasa Mahkemesine taşınması olmayıp, cumhurbaşkanına hakaret davalarını sonuçlandıracak olan ilgili yerel mahkemeler; cumhurbaşkanı seçilmiş olsa dahi,Tayyip Bey'in; anayasanın öngördüğü görev koşullarını taşıyan,meşruiyetini anayasadan alan, göreve başlarken namusu ve vicdanı üzerine yaptığı anayasaya bağlılık ve tarafsızlık yeminine uyan, anayasanın emrine uyarak partisi ile ilişiğini kesen, devletin ve milletin birliğini temsil eden, tarafsız ve anayasaya bağlı, az ve yeri geldiğinde konuşan, sürekli nutuk atarak muhalefete bağırıp çağırmayan, herkesin özel hayatına müdahale etmeyen,anayasanın öngördüğü görev ve yetki sınırlarını aşmayan gerçek bir cumhurbaşkanı olamadığı için, Türk Ceza Kanununun cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenleyen 299. maddesinin korumasından yararlanamayacağı, bu nedenle haklarında Cumhurbaşkanı Tayyip Bey'e hakaret ettikleri iddiasıyla davalar açılan sanıkların eylemlerinde, cumhurbaşkanına hakaret suçunun maddi ve manevi unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle, beraat kararları vererek, kendi göbeklerini kendileri kesmelidir.
Tayyip Bey'in Cumhurbaşkanı sıfatıyla hakarete uğradığı iddiasıyla açılan bir davanın hakimi biz olsaydık, bizim vereceğimiz karar; konuyu hiç Anayasa Mahkemesine taşımadan, kendi göbeğimizi kendimiz keserek, yukarıda açıklamaya çalıştığımız gerekçelerle, sanığın beraatine karar vermek şeklinde bir karar olurdu. İleride bu karar nedeniyle cezalandırılmak amacıyla sürülsek de, sürüldüğümüze değerdi sanırım.
08/06/2016
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Yorum Gönder