“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki” - Gürbüz Evren

Ma’un Suresi’nin 4. 5. ve 6. Ayetleri, “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, Onlar namazlarını ciddiye almazlar. Onlar namazlarıyla gösteriş yaparlar” demektedir.

“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki” - Gürbüz Evren
Son 14 yıldır her Ramazan ayında din sömürüsü tavan yapıyor.
AKP’den önce Türkiye’de namaz, oruç, cami, ibadet yokmuş da, onlarla gelmiş havası yayılmaya çalışılıyor.
Her şeyi kendilerine göre yorumlayıp, herkesin onlara uymasını adeta emrediyorlar.
Örneğin, Kur’an’da akşam ve sabah ezanları arası olarak belirlenen oruç süresinde bile son birkaç yıldır sahur vaktini kafalarına göre 2 saat öne çekebiliyorlar.
Ekranlarda ise ‘din sömürüsü üzerinden iktidar partisi yağcılığına’ soyunan adı sanı bu dönemde parlatılmış tipler, kin ve nefret akan suratlarıyla fetvalar veriyor, hakaretler, tehditler yağdırıyorlar.
Bunalımlı, kompleksli, karanlık, cahil kişiliklerinden kaynaklanan hurafeleri, Allah’ın emri, İslam’ın öğretisiymiş gibi topluma dayatıyor, korku salmayı marifet sayıyorlar.

Bu sahte âlimler işi, insanlara ‘hayvan’ deme noktasına kadar vardırdılar.
Kendilerini İslam, Kur’an ve Hazreti Muhammet’in avukatı ilan eden bu sapkın çevreler, sömürdükleri dinimizi topluma baskı unsuru yapmaya kalkıyorlar.
İşte bu, dinimizin yasakladığı zorlamanın ta kendisidir.
Zorbalara verilebilecek en iyi yanıt Kur’an’dadır.
Bakara Suresi’nin 256. Ayeti, az, ama öz söylüyor, “Dinde zorlama yoktur.”
Bu ayeti inkar eden yobazlar, Allah’ın, Hazreti Muhammet’i bile zorlama yapamayacağı konusunda uyardığını bilmezden gelirler.
Bu uyarı Enam Suresi’nin 48. Ayeti ile şöyle açıklanmıştır, “Biz peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz.”
Yobazlar, Kur’an-ı Kerim’in yetki konusunda Hazreti Muhammet’e çizdiği sınırları da görmezden gelirler.
Gaşiye Suresi’nin 21. ve 22. Ayetleri şöyle der, “Sen ancak bir öğüt vericisin. Sen, onlar üzerinde bir zorba değilsin.”
Namaz kılmayanlara hayvan, oruç tutmayanlara ve türbana saramadıklarına kâfir diyen yobazlar, Kur’an’ın iki uyarısını da inkâr ederler.
Bunlardan birincisi Isra Suresi’nin 15. Ayetidir.
Buradaki mesaj açıktır, “Kim doğru yolu bulmuşsa, kendisi için bulmuştur, kim de sapıtmışsa kendi aleyhine sapıtmıştır. Hiçbir günahkâr, başka bir günahkârın günahını yüklenmez.”
Aynı şekilde İnsan Suresi’nin 3. Ayeti de, “Biz insana doğru yolu gösterdik, ister şükreder ister küfreder” der.

Devletin televizyon kanalından insanımıza ‘hayvan’ deme cesaretini ağababalarından alan yobazlar, kameralar karşısında namaz kılarak, iftar sofrasında poz vererek insanımızı kandırmaya çalışırlar.
Bunların sahtekârlığını yine Kur-an ortaya koymaktadır.
Ma’un Suresi’nin 4. 5. ve 6. Ayetleri, “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, Onlar namazlarını ciddiye almazlar. Onlar namazlarıyla gösteriş yaparlar” demektedir.
Gösteriş için yapılanların yarar sağlamadığı uyarısında bulunan Necm Suresi’nin 39’uncu Ayeti de, “İnsanoğlu için hiçbir şey yoktur, ancak kendi yaptığı vardır" demektedir.
Cumhuriyeti değiştirmek ve dönüştürmek hevesindeki din tüccarı yobazlar, ülkeyi, sahip oldukları koltukları Atatürk’e borçlu olduklarını inkâr ederek, küçük dağları ben yarattım edasıyla konuşmaktadırlar.
Bu kişileri İsra Suresi’nin 37’inci Ayeti şöyle uyarmaktadır, “Yeryüzünde kibir ve azametle yürüme! Çünkü sen asla yeri yaramazsın ve boyca da dağlara erişemezsin.”
İslam’ın en çok öne çıkardığı değer adalettir.
Din tüccarları, kendilerinden olmayan herkesi düşman görmektedir.
Oysa İslam öylesine yüce bir dindir ki, düşmana bile adalet istemektedir.
İşte size Kuran-ı Kerim’den nefes kesen bir örnek, Maide Suresi 8’inci Ayet: “Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın…"
Din sömürücüleri kendilerinden olmayanlara karşı baskı, yasak, tehdit, yalan ve iftiralara başvurmaktadır.
Oysa bu yol, Kur’an-ı sömürenlerin yoludur.
Bakın Bakara Suresi’nin 191’inci Ayeti ne güzel uyarmaktadır: "Zülüm, baskı, nifak, adam öldürmekten daha büyük bir günahtır.”
Bu topraklar, Mustafa Kemal’in komutasında Allah Allah diyerek düşmanın üzerine giderken şehit düşenlerin kanıyla kazanıldı.
O dönemde de, dinsizlikle suçladıkları Mustafa Kemal’e karşı düşmanla işbirliği yapanlar yani bugünkü yobazların ataları, dedeleri de, Müslümanların arasına fitne sokmaya çalışıyordu.
Ama o gün sadece işgalciler değil, onların uşağı yobazlar da yenildi.
Bu nedenle, Türkiye’nin mayasında gerçek Müslümanlar vardır.
İşte böyle bir Türkiye’de, din tüccarı yobazlar, insana ‘hayvan’ diyerek hadlerini çoktan aşmıştır.
Yunus Suresi’nin 74'üncü Ayeti, bu haddini bilmezlere seslenerek, "Biz haddini aşanların kalbini mühürleriz" demektedir.
İlkokul yıllarında Kur’an kursuna giderdim. Sayısını hatırlayamadığım kadar hatim indirdim.
“Gelecekte yobazlara karşı sana mutlaka lazım olacak” diyen ailemden doğru bir din eğitimi aldım.
Kur’an kursunda zeki öğrencilerle hocalar ayrıca ilgilenirdi.
Üç arkadaşımla birlikte seçilmiş öğrenciler olarak camide kalmamız istenir, bazı kasetleri dinlemeye ve birtakım kitapçıkları okumaya zorlanırdık.
Bu kaset ve kitaplarda Atatürk’e hakaretler edilir, Cumhuriyet ile dinimizin yasaklandığı, laikliğin kâfirlik olduğu anlatılırdı.
Rahmetli babama durumu söylediğimde, “Oğlum onlara ‘Mustafa Kemal vatanımızı kurtarmasaydı, burada olur muyduk? Serbestçe ibadet ettiğimiz camilerimiz, okunan ezanımız, kimliğimiz, devletimiz varsa bunu Atatürk ve silah arkadaşlarına borçluyuz. İslam’da nankörlüğe yer yoktur’ diye haykır yüzlerine” tavsiyesini aldım.
Bir Cuma günü, öğleden sonra ki kursta, okuttukları kitaptaki Atatürk’e yönelik iftiralara dayanamayıp, ayağı kalktım ve babamın bu sözlerini bir çırpıda sıraladım.
Daha ortaokula yeni başlamış bir çocuğun bu çıkışı karşısında şaşkına dönen hocalar, bir anlık suskunluktan sonra “Çık git buradan, bir daha da uğrama” diyerek beni kovdular.
Namaz kılmayanlara ‘hayvan’ diyenler işte bu tür örgütlenmelerin içinde yetiştiler.
Din tüccarları ve yobazlar, uzun yıllar boyunca derinden ve sabırla çalışarak, toplumu fetvalarla, hurafelerle zehirlediler.
Din tüccarlarıyla mücadele etmenin yollarından biri de, İslam’ı ve Kur’an’ı iyi bilmektir.
Dengeler, bu özelliğe de sahip insanların çoğalması ve yoksul geniş halk kesimlerini din tüccarlarına bırakmamasıyla değişir.
Bu da büyük sabır ister.
O sabır ise yıllardır AKP’nin suni gündeminin peşinden sürüklenen, en sert yanıtı verirsem en kahraman olurum düşüncesinden kurtulamayan, iktidarın hazırladığı tuzakları öngöremeyen, kutuplaşma planını bir türlü çözemeyen, grup toplantılarında, parti içi etkinliklerinde sloganlar atmanın ötesine geçemeyen, halka gitmeyi kendi partilileriyle bulaşmak zanneden, biz söyleyelim halk da dinleyip öğrensin, gerçekleri görmüyorsa da yobazdır, onunla mı uğraşacağız diyen CHP’de yok.
Aylardır, “AKP’yi 1 yılda yüzde 35’in altına indirecek 5 zayıf noktası var. Bunların üzerine gidilmeli” diye yazmaktan yoruldum.
AKP ile mücadele beni yormuyor, ama partim CHP’nin, başarısızlıklarına rağmen her şeyi biliriz havalarında kimseye kulak asmayan, partide iktidar olmakla yetinen, partiyi iktidara taşıyacak kaliteli insanları kendilerine rakip görüp, kafalarını sadece onları yok edecek ayak oyunlarına yoran yöneticilerine laf anlatamamak bitiriyor.
Adamlar Türkiye tarihinin en büyük hırsızlığında suçüstü yakalanmışken, terör örgütü ve elebaşı Apo ile pazarlıklarda basılmışken, bizimkilerin dikkatsizce kullandığı yanlış ifadeleri büyüterek, durumu tersine çevirip, kendilerini işin içinde sıyırıyorlar.
Bizimkiler ise AKP’nin rakibi delirtme stratejisini bir türlü çözemediklerinden, sadece bağırarak, kavga ederek, sert sözler ve çıkışlar yaparak kutuplaşmanın büyümesine bilmeden katkı sağlıyorlar.
AKP’yi 1 yılda yüzde 35’in altına indirecek 5 zayıf noktası var. Bunları yıllardır göremeyenlerin sadece bağırıp çağırması, beni de partinin tabanının da CHP seçmenini de kahrediyor.
Hele bir de MHP’de Genel Başkan değişikliği olursa, işte o zaman bizim için yandı gülüm keten helva.

Gürbüz Evren /Gerçekgündem

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget