Darbeci üçün ikisini kendine ister. Birini de bizim elimize tutuşturur..
80 milyona da o üçün birini paylaşmak kalır. İster kabullen ister kabullenme!... İşte darbe… işte defacto…
Biraraya gelmez’ler, bir arada…Kopmaz’ların yolları ayrılmış…
Tekerleme olsun diye söylerdik eskiden: “olmaz olmaz deme, olmaz olmaz!.”
Kimin aklına gelirdi ki;günün birinde bir cumhurbaşkanı, yarattığı fiili bir durumla darbeyle anılacak…
“Olmaz” oldu işte!... Erdoğan… defacto… darbe…
Erdoğan; belediye başkanı olur mu’dan başladı… Oldu…
Milletvekili bile olamazken, başbakan olur mu? demeye vakit bulamadan; oldu.
Belki de olduruldu!...
Erdoğan’dan Cumhurbaşkanı mı olur?’ sorusu daha temkinli sorulur olsa da, olamaz demeye kalmadan o da oldu… Sıra son soruda!...
Erdoğan’dan Başkan da mı olur!?...
Eh ne diyelim… Oldurulursa o da olur!..
*
“Olmaz’ların ‘olur’a evrildiği yıllar yaşıyoruz.
*
Neymiş bu yabanellerden gelip gündemimize oturuveren defacto…?
İngilizce’de, Almanca’da, Fransızca’da ve İspanyol’ca da aynı imiş kökeni: Fact..
Türkçe karşılığı da; gerçek, realite, olgu, olay, eylem fiil, unsur, durum…
Köken uluslar arası bir kullanım kazandırmış sözcüğe … Uluslararası siyasete de; devletler hukukuna da, ülke yönetimlerine de, taşıdığı anlam gibi, dayatarak, “ben yaptım oldu” ile gelip oturuvermiş.… Kalkacak gibi de görünmüyor özellikle dayatmacı ihtiraslı siyasette.
- Peki… Yasalar, demokrasi, erdem neresinde kalmış bunun!?..
- Tanımının içinde… Tanım şu işte.…
Bir olayın, bir durumun meşruluğuyla ilgili bir tartışma henüz yapılmadığı veya meşruluğu henüz pozitif hukuk tarafından tanınmadığı (hatta bazen reddedildiği) halde Bilfiil – fiilen – gerçekte – günlük yaşamda – dayatılıp hayata sokulmasıdır defacto.
*
Ülkemizde mevcut Anayasa yürürlükte mi?..”Evet!”
Parlamento bu yasaya göre işlevde mi…? Göstermelikten öte, evet öyle olmalı”
Yasaların bu anayasaya uygunluğu esas alınmak zorunda mı?... “Evet! Evet, evet”…
Yasanın emri ne diyor: Eleştirsen de uy!..
Değiştirmeyi düşünsen de değiştirinceye kadar en yüce hukuk o…
İhlal büyük suç!.. ‘Anayasayı tedil, tağyir ilgaya teşebbüsten’, ipe adamlar gönderildi bu ülke3se, bu gerekçeler dayanak yapılarak!...
“Uymuyorum… Sygı da duymuyorum!.’ la varılmak istenen sonuç neresidir?...
Yaratılan durumun tam adı işte “defacto”
“Yasaların vermediği bir hakkın kullanılamayacağı gerçeği “devlet” olmanın temeli…
Devlet yoksa sen hiçsin.
Kendisini hiçliğe düşüren kişinin sıfatı ne olursa olsun temsil yetkisi sorgulanır omaz m!?..
Anayasa tarafsız olma şartını Büyük Türk Milleti önünde verilen şeref ve namus sözüne bağlanmışken, “cumhurbaşkanımız ile partimiz arasında milim mesafe yoktur” ifadesinin yarattığı fiili durumun yüklediği sıfat kabullenilmiş olmuyor mu!?!?..
Basitçe defacto deyip geçelim mi; yoksa adını tam koyup “yasatanımazlık – anayasa ihlali mi diyelim!?.
Hele yemindeki o iki baskın sözcüğe, yaratılan fiili durumla uyumsuzluğu nasıl anlatalım tarihe?
Ya bu gerekçelerle ipe gönderdiklerimize hangi yüzle bakalım? Ne yapalım!?...
Halk oyuyla gelmiş olma bahanesiyle; “zaten gerekçesi oluşmuş” deyip, anayasanın tanımadığı bir yönetim şeklini bilfiil uygulamaya sokma siyasi başarı mı; siyasi kirlilik mi?
Kirlenen siyasette, temiz siyasetçi kalır mı?...
Hele kirlenme, kurumlara sıçrarsa ne olur ülkenin hali…!?...
Kirlenmiş siyasetin yönlendirdiği ortamda hukuka güvenin dibe vurmasından daha doğal ne olabilir ki!?...
Yargıtay’ın Başı; devletin idari şekline vurgu yapan siyasetçi ağzıyla yarım dakikada beş kere “başkan” sözcüğünü “Cumhurbaşkanı” yerine ikame etmeyi “protokol gereği’ne” indirgerse… imam – cemaat olayı girmez mi devreye… Ve orada gel de “temiz” hukuktan dem vur
Makama tanınan sorumsuzluğun himayesi altında görülebilir mi bu ağır, gayri yasal durum!?..
Hukukun bittiği yerde devlet biter…
Devletin bittiği yerde “devletlü’ olsan ne yazar!?…
Diyeceklerimiz bitmesin burada…. Gelecek yazımızda devam edelim.
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ
mehmethalilarik@gmail.com
Yorum Gönder