Arkadaşlarımız, Meclis kulisinde AKP’li Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu ile söyleşmişler:
- Anayasa dışındaki yasaların da paralel olarak değişmesini reddetmişsiniz?
- Ben uzlaşma komisyonunda değilim… Ama o alt yasaları anayasa değişikliğinin ön şartı olarak getirirlerse olmaz. Önce anayasa değişir. O alt yasalar anayasaya aykırı hale gelir. O zaman mecburen o yasaları “uyum yasalarıyla” yeni anayasaya uygun hale getiririz. Bugüne kadar hep öyle yapılmış.
- Sanırım muhalefet uyum yasalarına bırakmadan paralel yürütülmesini istiyor. Galiba bir güven sorunu var?
- Evet, doğru, güven sorunu var… Ama başka ne yapacağız? Her şartta, genel kurul dahil mutlaka uzlaşma ile olması lazım.
- Ama uzlaşma komisyonunda eşit temsil var, partilerin sandalye sayılarına bakılmaksızın. Oysa TBMM Anayasa Komisyonu’nda eşit temsil yok. Sandalye sayılarına göre temsil var. Sizin komisyonda sorun çıkarsa?
- İşte söylüyorum; her şeye rağmen, her aşamada uzlaşma... Yoksa benim yeterince çoğunluğum var; yanıma CHP’yi veya MHP’yi de alır çıkarırım. BDP biraz zor tabii. Yok, iş güvenmiyoruz noktasında tıkanacaksa, son 26 maddelik anayasa değişikliği bana yeter; anayasanın mevcut haliyle devam ederiz…
AKP Özelleştirmesinin Sonucu
Kastamonu, Kırşehir, Turhal, Yozgat, Çorum, Çarşamba, Malatya, Erzincan, Elazığ ve Elbistan şeker fabrikaları “pazarlık usulü” satışa çıkarıldı. CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, bu özelleştirmeyi savunmanın ihanet olacağı kanısında:
“Malatya Şeker Fabrikası’nı satarsanız, zaten ekonomisi can çekişen, her gün küçülen Malatya ve Malatyalı ne yapacak? Malatyalılar, AKP özelleştirmelerini çok iyi biliyorlar. AKP peşkeşlerini Malatyalılar bizzat yaşadılar. Malatya’da özelleştirilen fabrikalar yok pahasına satıldı. Malatyalılar Sümerbank’ı, Tekel’i gerçek değerinin altında satanları, peşkeş çekenleri asla unutmayacaklar, asla da affetmeyecekler.
Tekel’in, Sümerbank’ın özelleştirilmesinden elde edilen paralara ne oldu? Kocaman bir hiç; Malatya’ya bir çivi bile çakılmadı, yeni üretim tesisleri açılmadı, bunların hesabını da kimse veremedi, paralar çarçur edildi. Malatya’da hangi kapıyı çalarsanız Tekel’den, Şeker’den, Sümerbank’tan emekli insanlarla karşılaşırsınız. Artık Malatyalıların emekli olacağı bir fabrika bile yok.”
Ağbaba, AKP’nin Malatya’da unutulmaz bir satışından daha söz etti:
“AKP’li belediye şehrin merkezinde bir hal binasını içindeki camiyle birlikte Hollandalılara sattı, Hollandalıların da yapmış olduğu ilk şey, camiyi yıkmak oldu.”
Tarihe Geçecek Karar
İkinci 12 Eylül’den önce, TRT’ye hani neredeyse yalnızca “evet”çiler çıkarılmıştı. CHP, konuyu mahkemeye taşımış ve TRT’nin ilgili yöneticilerinin görevi kötüye kullandıklarını ileri sürmüştü.
Davaya bakan Ankara 9. Asliye Ceza Mahkemesi Yargıcı Ali Altınkaya, deyim yerindeyse bugün yaşadıklarımız açısından “tarihe geçecek” bir gerekçe ile TRT yöneticilerinin beraatlarına karar verdi. İşte o karar:
“Referanduma sunulan konu hakkında görüşünü bildirmesi için yayına davet edilen öğretim üyelerinin, gazetecilerin, sivil toplum kurumları sözcülerinin, siyasi parti temsilcilerinin görüşlerini özgürce bildirmesi, halkla paylaşmasına uygun ortam yaratılması, yayında tarafsızlık ilkesine aykırı kabul edilemez. Yayınlarda, daha fazla kişinin evet yönünde görüş bildirmesi ise bir bakıma referandum sonucunun önceki yansımalarıdır. Bir başka anlatımla referandumda hayıra nazaran evet oyu daha fazla çıktığına göre daha önce çağrılan kişilerin daha fazla evet yönünde görüş bildirmesi de doğaldır. Dolayısıyla bu hal, TCK 257. maddesinde belirtilen görevi kötüye kullanma suçu kabul edilemez.”
Tam tersine, tarafsız kalması gereken devletin televizyonundan çok fazla “evet” propagandası yapıldığı için referandumdan da “evet” çıkabileceğine ilişkin bir mantık yürütemiyor ya da yürütmek istemiyor sayın yargıç!
Dahası, “Davanın 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan halkoylamasına ilişkin olduğu, halkoylaması sırasında şu ya da bu partiye oy verilmediği, bu nedenle CHP ya da CHP milletvekilinin bu manada bir zararından bahsedilemeyeceği” gerekçesiyle CHP’nin davaya katılma istemini de reddederek verdiği kararın temyizine de olanak tanımıyor sayın yargıç!
İleri demokrasinin, ileri hukuk anlayışına hayran olmamak elde değil.
TEPKİYE BAKIP
Cumhuriyet Bayramı’nın yurt çapında iktidar kanalıyla yasaklanması hukukçu Şevket Çizmeli’ye Abdülhamid’in bir kurnazlığını anımsatmış:
“Abdülhamid, Mithat Paşa’yı Yıldız mahkemelerinde mahkûm ettirdikten sonra Taif’e sürgüne gönderirken vapuru birkaç gün Kız Kulesi açıklarında bekletir. Soranlara da, ‘Bakalım halkın tepkisi ne olacak? Bu kadar sevdikleri paşa için ne yapacaklar’ yollu cevap verir.
Sanırım yeni padişah da bu yolu denedi ve bir kere daha gördü ki yüce ulusumuz -küçük birkaç tepki hariç- Cumhuriyetine öyle candan sahip çıkmıyor. Dilerim bu saptamasını, yeni anayasanın yapılması sırasında Abdülhamid kurnazlığıyla kullanmaz.”
Hiç kuşku yok, kullanır...
Işık Kansu/Cumhuriyet
Yorum Gönder