Kapağında tek adamlara özgü, kollarını kavuşturmuş, yüzünde gülümseyen tek bir çizgi olmayan bir fotoğrafını yayımlayan ünlü Time dergisi; hem nalına hem de mıhına diye
özetlenecek yazısında RTE’yi; “Zaman zaman otokratik huylar sergilediği, politik rakiplerine saygısızlık edip düşmanlarını hapse attığı ve medyanın gözünü korkuttuğu doğru” diye tanımlıyor.
“Ancak destekçilerine göre bu kusurları başarılarının yanında önemsiz” diyor.
Gerçek böyle mi?
Time gibi demokrasiyi savunan, zorbalığa, otoriter liderlere karşı çıkan ünlü bir dergi ülkemizde yaşananlara aykırı, hayret verici bir üslup kullanıyor.
Dergi RTE’yi övmek için “kusur” diye ülkenin koşullarından lütfedip kısaca bahsediyor.
Basın özgürlüğüne, demokrasilerde iktidar kadar muhalefetin de önemli olduğuna inanan; insan haklarının temel kurallarını çiğneyen yönetimlere ve yöneticilere her zaman karşı çıkan Time’ın geleneksel duruşu, nerede kaldı?
Dergi, RTE’nin iktidarında, 70’e yakın gazetecinin muhalefet ettiler diye cezaevlerinde yattığından, çoğunun tutukluluk sürelerinin cezaya dönüştüğünden, bağımsız yargıyı siyasallaştırdığından, kendine yatkın kişileri seçtirerek yüksek yargı organlarını, Yargıtay’la Danıştay’ı kendine yatkın kişilerle içeriden fethetmeye giriştiğinden neden gereği kadar söz etmiyor?
Acaba Time’ın bu tutumu Beyaz Saray’ın ulusal yararlar açısından RTE’yi korumak ve kollamayı zorunlu gören politikasından mı kaynaklanıyor?
***
Ne kadar övgüye layık görülürse görülsün, RTE’nin Arap ülkelerine uyguladığı politikalarda, ABD’nin Arap Baharı’yla özdeşleşen politikasının etkilerine rastlanıyor.
RTE Avrupa’yı, ad vermeden başta İngiltere ve Fransa’yı, Libya’nın zenginliklerine iştahları kabarırken, örneğin petrol açısından daha fakir Suriye’de son aylardaki kanlı olaylara bigane kalıyorlar diye eleştiriyor ama; önceleri uluslararası terörün destekçisi diye hedef yaptığı Suriye’yi bombalamayı bile düşünen ABD’nin geri duruşuna takılmıyor.
RTE’nin ABD koşutundaki politik açılışları, bir zamanların ünlü “Türkiye’nin küçük bir Amerika olacağı” söylemini düşündürüyor.
Hükümetin Beşşar Esad muhaliflerine tanıdığı olanaklar; ABD’nin, muhaliflerini besleyerek, silahlandırarak yıkılmasını istediği rejimlere (Küba’ya, Castro’ya olduğu gibi) saldırttığını örnekleyen olayları akla getiriyor…
Bu modeli Türkiye, Suriye’ye uygulayabilir. Belki de uyguluyor.
Esad rejimi yıkıldığında, örneğin Suriyeli muhaliflere silah dahil maddi yardımların Türkiye’den veya Türkiye üzerinden aktarıldığı gibi bugün bilinmeyen ABD modeli örnek olaylar duyarsak şaşırmayalım!
***
Hükümet sabırsız. “Reform” önerilerini yerine getirmeyen, halkına silah sıkan Esad’ı bir an önce yönetimden uzaklaştırmak istemesine istiyor da…
…Esad’a “gelirim ha” deyip duruyor, lakin tek başına askersel bir müdahaleyi de göze alamıyor.
Başka hesaplar içinde olduğunu gösteren son haberlere göre:
Yaklaşık 900 km olan sınırlarımıza hükümet; olası göç olayını engellemek bahanesiyle, üstelik Suriye topraklarında tampon bir bölge oluşturmaya hazırlanıyormuş ve aklından askersel müdahale geçiyor ama; (Atlantik ötesinden hükümetin kulağına fısıldandı galiba), BM Güvenlik Konseyi’nden çıkacak uluslararası müdahale kararını bekliyormuş…
Gündem değiştiren haberler iyi güzel de…
Türkiye için Suriye’nin yaşamsal önemde olduğunu ikide bir yineleyen RTE…
Bir zahmet, nedenlerini de açıklasa. Böylece Suriye olaylarını ve hükümeti izlemekle yetinen kamuoyu da önemin içeriğini öğrenebilse…
Acaba aynı gerekçeyle hapse attığı gazeteciler gibi, devlet sırlarını ifşa etti diye suçlanmaktan mı korkuyor?
Cüneyt Arcayürek/Cumhuriyet
Yorum Gönder