İslam dünyasında Mekke ve Medine şehirleri; "Haremeyn-i Şerefeyn" olarak bilinir. Yani; buralar; dokunulmaz iki kutsal şehirdir.
Lakin; 18. Yüzyılın ortalarında, buraları; "İslam İslam!" diyerek yağmalayan bir çete ortaya çıkmıştır. Medine'nin kuzeydoğusundaki Necit bölgesinde, eskiden beri yalancı peygamberlerin çok sık görüldüğü alanda doğan bu yeni çeteye Vehhabi denilmekte idi. Bu yağmacı din anlayışını Abdülvehhaboğlu Muhammed isimli bir yobaz din adamı ortaya attığından; onun babasının adına uygun olarak bu soyguncu takımına Vehhabi denilmiştir.
Bu Vehhabilere göre; Sünni mezhebin diğer kolları bile kâfir kabul ediliyordu. Bu yüzden de Hanefi inancına bağlı Sünni Osmanlılar; bu Vehhabilere göre dinsiz idiler. Ve Abdülvehhaboğlu Muhammed'e göre; Vehhabi inancından olmayan herkes; Müslümanım deseler bile; kanları ve malları helal idiler. Bu yüzden onları öldürmek; mallarını yağmalamak İslam dinine göre yapılması gereken bir cihad idi.
Bu yağmacılık oralardaki çöl Araplarının doğasına ve beklentilerine uygun düştüğü için de hareket hızla yayılmıştı.
Mezarlıklara, camilerdeki minarelere, ezanın makamla okunmasına, kandillere, tasavvuf ehline ve şeyhlere de karşı olan Vehhabiler; öyle ki İslam ulularının mezarlarını yıkmışlar; doğdukları evleri yakmışlar; Hz. Peygamber'in mezarını bile yağmalamışlardı.
Bunlar Hacca giden kervanları da yağmalıyor; hacıları öldürüyorlardı.
SUUDLAR YAPTILAR
Bütün bu zulmü ve vahşi katliamları yapanlar da Vehhabi inancını benimseyen bugünkü Suudi Arabistan Kralı'nın dedeleri idiler. Çünkü Abdülvehhaboğlu Muhammed; Deriye'de egemen olan Suud oğlu Muhammed'e kızını vererek onu damat edinmiş ve Vehhabi yapmıştı. O zaman Arabistan'a hakim olan Osmanlı Devleti; Haremeyn-i Şerefeyn'i kendi şerefi gibi koruyor; üstüne üstlük özel hazine ayırarak oradaki insanları da besliyordu.
Ama Vehhabiler İslam inancını yaymak uğruna; Müslümanlar üzerine sefere çıkıyorlar; kan döküp her yeri yağmalıyorlardı.
İSTANBUL’DA ASILDILAR
En sonunda padişah 2. Mahmut, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'dan yardım istedi. O da oğlu İbrahim Paşa'yı bir ordu ile Vehhabilerin üzerine yolladı. İbrahim Paşa; isyancı Suudları bozguna uğrattı. Abdullah bin Suud ile dört oğlunu; ayrıca bu sapık mezhebi kuran Muhammed'in oğlunu ve diğer Vehhabi ileri gelenlerini ele geçirdi ve İstanbul'a yolladı.
Ahmed Cevdet Paşa'nın yazdığına göre; Suudoğlu Abdullah ile diğer eşkıya, boyunlarına çifte zincir vurularak Top Kapısı Sarayı'ndaki Bostancıbaşı zindanına konuldular.
Bunlar; sorgulandıktan sonra şeriat mahkemesine çıkartıldılar. Suudoğlu Abdullah; oğulları ve diğer Vehhabiler idam cezasına mahkum edildiler ve 1819 yılında Yalı Köşkü'ne gönderilerek burada idam edildiler.
HÜKÜMET UYUYOR
Vehhabi olan Suudiler; o tarihten bu tarihe Türklere ve onların Arabistan'daki her hatırasına ölümüne düşman oldular. Öyle ki bu zalimler; Medine'deki Peygamber Camii'nde bulunan çok değerli Osmanlı dönemi hatlarını (kutsal yazılar) bile kesmişler. Mekke'deki Ecyat Kalesi'ni yıkarak yerine çok katlı otel yapmaları da Suudların bu vahşi düşmanlıklarının açık bir göstergesi olmuştu. Şimdi de Kâbe çevresine 16. Yüzyıl'da Kanuni Sultan Süleyman'ın işaretiyle yapılan revakları; yer genişletme bahanesiyle yıkma kararı aldılar.
Yani Vehhabiler; Haremeyn-i Şerefeyn'deki Osmanlı Türklerinin izini silmek için müthiş bir saldırganlık içindeler. Lakin; bu yıkıcılara karşı AKP iktidarı sesini çıkartamıyor.
Bir taraftan Osmanlı geleneğine ve küresel İslam geleneğine gönderme yapacaksın; bir taraftan bu iki geleneği en üstün biçimde temsil eden Osmanlı sanat eserlerini vahşice yok eden Suudlar karşısında sessiz alacaksın.
Olmuyor Sayın Başbakan, olmuyor.
Hiç değilse; revakları kurtarmanızı bekleriz...
Unutulmasın ki Suud Vehhabisinin Medine-yi Münevvere'deki ve Mekke-i Mükerreme'deki kazmaları; sadece Osmanlıların değil insanlığın beynine indiriliyor.
Buna sessiz kalmak; Peygamberimizin ve diğer İslam ulularının kemiklerini sızlatmaktır.
Son sözüm de Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Kurulu Başkanlığı gibi gibi çok önemli bir görevde bulunan Prof. Dr. Saim Yeprem'e:
Suudilere arka çıkmaktan utanmıyor musun Sayın Yeprem? Üç kuruş dünyalık için atalar kültürüne hançer vurmaya değer mi?
Rıza Zelyut/GÜNEŞ
Yorum Gönder