Silivri Davaları gibi bir ülkenin adalet anlayışını karartan davalar, yüz yıllar geçse bile belleklerden silinmiyor ve her fırsatta emsal gösteriliyor. Bu tip davalara sadece ülkemizde rastlanmıyor günümüzün en modern, en demokratik ülkelerin tarihinde bile bu tip olaylar olabiliyor.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında siyasi ve askeri alandaki ard arda gelen başarısızlıklar, İşgal Güçlerinin müsamahalı davranışları Ermenileri büyük bir öfke’ye ve o öfke’nin etkisi altında en ilkel güdülerle cinayetlere ve teröre yönlendirmişti. 1920’nin ilk aylarında, İstanbul’da “Nemesis” adı verilen gizli bir Ermeni şebekesi oluşturuldu. Örgüt ismini adalet ve öç almayı temsil eden eski bir Yunan Tanrıçası’ndan almıştı. İlk adımda Batı Avrupa’da sürgünde yaşamaya çalışan eski Osmanlı liderlerinin peşine düşecekti. Bu terör örgütünün üyelerinden biri olan Arşavir Şıracıyan’ın itiraflarına göre: Taşnaklar 1919 yılı içinde İstanbul’da yayınlanan Ermeni gazetesi Jagadamard’ın binasında bir “suikast takip Bürosu” kurmuşlardı. Gelişmeler buradan izleniyor ve talimatlar, ölüm emirleri buradan veriliyordu.
Bu örgütün ilk kurbanı Osmanlı’nın ünlü İçişleri Bakanı ve Başbakan’ı Talât paşa olmuştur. Talât Paşa, Türk halkı içinden seçimle Başbakanlık makamına kadar yükselmiş ilk insandı, İttihat Terakki kuruluşundan yıkılışına kadar başında bulunmuş eğitimi sınırlı, fakat çok cesur ve dürüst tabiatlı bir insandı. Berlin’deki yaşamı sırasında maddi sıkıntı içinde yaşadığı günlerden birinde “Saghomon Tehlirian” adlı bir cani tarafından 15 Mart 1921 günü Berlin’de yolda yürürken arkadan kurşunlanarak katledildi. Katil kaçmaya çalışırken bir Alman genci tarafından yakalanmıştı. Bu cinayetin gördüğü teşvik ve destek diğer cinayetlerin ve yıllarca sonra (1970 ve 1980 lerdeki ) cinayetlerin temelini oluşturdu. Bize göre burada dikkat edilmesi gereken esas gerçekler; cinayetlerden ziyade, gerek Ermeni toplumlarının ve gerekse bu cinayetlerin işlendiği ülkelerdeki ilgililerin, basın yayın organları, polis ve hukuk adamlarının taraflı tavır ve davranışlarıdır. Olayların üzerine biraz eğilen herhangi biri, insanlık ve medeniyet adına çok utanç verici sahnelerle karşılaşacaktır. Ermeni toplumunun bütün cinayetlerden ne kadar büyük “keyif aldığını” görmek de ayrıca düşündürücüdür. Şimdi gelişmeleri izliyoruz:
(Tehlirian) Teleyran Berlin’de yargı karşısına çıkarıldı. Ancak tutuklandığı günlerde Berlin’de kurulan “Sogomon Teleyran’ı Destekleme Fonu’na dünyanın her tarafından, özellikle Amerika’dan milyonlarca dolar tutarında yardım aktı. Bu para ile sadece avukatlar değil nelerin satın alındığını okuyucunun yorumuna bırakıyoruz. Ancak ortadaki şu gerçekler dikkat çekiciydi. Mahkeme iki gün sürdü ve Sosyalist’lerin de desteklediği tam bir Ermeni şovuna dönüştü. O sırada iktidarda bulunan ve “Kızıl Papaz” adıyla anılan Sosyalist Erzberger; savcılığa, katilin beraat ettirilmesini emredince, Savcı, Türklerin vahşetinden bahseden bir iddianame hazırladı, nasıl olsa çevresinde bol miktarda propaganda malzemesi mevcuttu. Böylece hayatında Türkiye’ye hiç gelmemiş Teleyran’ın ailesi Türkler tarafından “kesilmiş” oldu. Jüri de bu iddiaların tesirinde kalmaya zaten hazırdı. Basın, Kilise ve görevliler de yardımcı olunca inanılmaz bir “hukuk cinayeti” işlendi ve bir katil serbest bırakıldı. Bu olay, dünya tarihinde bir eşi daha görülemeyecek kadar inanılır olmaktan uzak bir olay olmasına rağmen, maalesef ki doğrudur.
Katil Teyleran daha sonra Güney Afrika’ya gitti. Kendine sağlanan imkânlarla orada “kahve kralı” oldu ve 1960 yılında New York’ta öldüğü güne kadar refah içinde yaşadı ve bir “Ermeni milli kahramanı” olarak kabul ve itibar gördü. 1968 yılında James Nazer adlı bir yazarın “Yirminci Yüzyılın ilk Soykırım’ı” adlı kitabındaki resminin altına bu unvan yani “Ermeni milli kahramanı” yazıyordu. Aynı yazar, Teleyran’ın izinden giden iki “Nemesis” üyesi katil “Şıracıyan ve Yergenyan”ı da aynı kategoride mütalaa ediyordu.
Biz Talât Paşa davasında vitrinde görülen Ermenilerden ziyade, görünmeyen güçlerin, özellikle İngiliz gizli ajanlarının rolü olduğuna inanıyoruz. İngiliz ajanlarından biri, Aubrey Herbert’in Talât Paşa ile ilgili anılarında Talât Paşa ile görüşmelerini detaylı olarak anlatır. Ermeniler bu görüşmeden iki hafta kadar sonra Talât Paşa’yı bulur ve vururlar. Mithat Şükrü Bleda’da “İmparatorluğun Çöküşü” adlı anılarını anlattığı kitabında aynı görüşü paylaşmaktadır. Biz de halkın içinden seçimle gelen, Başbakanlığa kadar yükselebilmiş bu ilk devlet adamımızın katlinde İngilizlerin büyük rolü olduğuna inanıyoruz.
Dr. M. Galip Baysan
Yorum Gönder