Kaçak Saray Üniversite Olmalıdır - Cevat Kulaksız

Kaçak Saray Üniversite Olmalıdır - Cevat Kulaksız
AKP-RTE iktidarının Atatürk Orman Çiftliği  (AOÇ) ne ruhsatsız, kaçak olarak yaptığı Aksaray üzerinde tartışmaların sürdüğü şu günlerde, bu sarayın bir üniversite olarak açılmasını öneriyorum.
 Halkımızın “Kaçak Saray” dediği kel başa şimşir tarak gibi ucube yapının, ODTÜ ne vermek yerine ayrı bir üniversite olmasını öneriyorum ve isminin de İbni Sina (980-1037) olmasını diliyorum. İbni Sina, Türk bilim tarihinin en seçkin bilim adamıdır. Çünkü İbni Sina’nın yazdığı tıp ve öteki kitaplar Orta Çağ boyunca bütün Avrupa okullarında okutulmuş, örnek gösterilmiş. İbni Sînâ, çoğu fizik, astronomi ve felsefeyle ilgili olarak 150 civarında eser yazmış doğu ve batı hekimliğine kelimenin tam anlamıyla, 600 yıl hükmetmiştir. Bu nedenle Batılılar da kendisini Hâkim-i Tıb, yani hekimlerin piri ve hükümdarı olarak kabul etmişlerdir. İbni Sina Türk olmasına karşın, tıpkı Mevlana gibi eserlerini Türkçe yazmamış, Arapça olarak yazmış, Mevlana da Farsça yazmış. Eserleri Batı dillerine Latince yoluyla çevrilerek Avicenna diye şöhrete ulaşan İbni Sinâ, yanlış olarak bir süre Avrupa'da İranlı hekim ve filozof olarak tanınmıştır.
O devirlerde dinsel baskı ve din kutsallığının etkisi ile aydınlar Arapça ve Farsça yazmayı bilimsel üstünlük olarak görüyorlardı. Daha sonra Osmanlı da bu düşünce sonucu, Osmanlı Devletinin temel yapısı olan Türk ve Türk dilini saraydan, yazışmalardan dışlamış, ne ki kendi dilini “kobat dil (kaba dil), Türkleri de “Kaba Türk” olarak görmüş. Bunun sonucu olarak da, üçte biri Farsça, üçte biri Arapça, diğer üçte biri Türkçe olan ve Osmanlı denilen karmakarışık bir dili halka karşı dayatma yapmış. Bu dili de aydın olmak sanmış. Şimdiki “Cumhuriyet Parantezi” AKP-RTE iktidarı da bu ucube Osmanlıcayı okullarda okutmağa çalışıyor. Osmanlıca asla bilim dili olamaz, hem siz Osmanlıca bir türkü duydunuz mu? İşte İbni Sina ve Mevlana da kendi Türk halkının dili ile yazmadıkları için, Batılılar ve birçokları bunları Türk olarak görmüyorlardı.
İbni Sina’nın Şifa adlı eseri bir felsefe ansiklopedisi olduğu halde, daha sonra gelen Osmanlı felsefeyi yadsımış, okullarda yasaklamıştır. Ne zaman Osmanlı felsefeyi dışlamış, yasaklamaya çalışmış, ondan sonra Osmanlı bilim dışına çıkarak gerilemeğe başlamıştır. Victor Hugo’nun dediği gibi, “Felsefe, düşüncenin mikroskobudur”. Bertrand Russell’in dediği gibi, “Bilim, felsefenin başarılarından, felsefe de bilimin başarısızlıklarından örülmüştür”.
Oysa felsefeyi yasaklayan ulus, düşünme, yaratma yetisini kaybederek bilim dışı hurafeye yönelir. Bunun bilincinde olmayan günümüzün iktidarı bile felsefeyi okullarda önce seçmeli, sonra da kaldırmıştır.
Ancak zaman içinde dinsel baskı ve hurafe nedeni ile Türk toplumu bilimsel çaba ve görüşten uzaklaştığı için İbni Sina, Farabi, Ömer Hayyam, Er-Razi, EI-Bîrûni, Mevlana vb daha nice çağın bilim, düşünce, felsefe adamları gibi aydınlar yetiştirememiş. Bin yıl önce yaşamış Ömer Hayyam çağının devlet adamları tarafından takdirle karşılanırken, günümüzde dünyaca tanınmış müzik adamımız Fazıl Say, Hayyam’dan rubailer okudu diye günümüzün iktidarı tarafından hakkında davalar açılabiliyor.
Türk Dünyasında insanlığa etki eden, insanlığa yararı dokunan böylesine bir İbni Sina gibi bir bilim adamı yoktur. Öyleyse bu eşsiz Türk Bilgini İbni Sinayı, adına bir üniversite açarak neden kutsamayalım ve taçlandırmayalım.
Bugün hala Paris Üniversitesi’nin Tıp Fakültesi öğrencileri St. Germain Bulvarı yanındaki büyük konferans salonunda toplandıklarında iki Müslüman doktorun duvara asılı büyük boy portresiyle karşılaşırlar. Bu iki portre, İbn-i Sina ve Er-Razi’ye aittir.
Şimdiye değin bir tek bile Nobel almış bilim adamımız yok. (Yahüdilerin yüz civarında bilim dalında Nobel almış bilim adamları var). Demek ki dinle, şeriatla ne aydınlanma olur, ne kalkınma olur? Sürekli bilim, sanat, düşünce adamlarımızı, aydınlarımızı ve bilimsel düşünceyi öteleyen AKP-RTE düşüncesi ile ülke kalkınamaz.  AKP-RTE yönetimi Türk bilim, düşünce hayatını örselemiş, çağdaş dünyada ülkemize zarar vermiş; halkımızın düşünce ve yaratma duygularını, tıpkı Osmanlı gibi örselemiş, adeta köreltmiştir. Osmanlı da öyle değil miydi?
Bilim, sanat, kültür, devlet üzerindeki hurafe ve bağnazlıkla yoğrulmuş dinsel baskı, Türk halkı üzerinde öylesine etkili olmuş ki, yüzyıllar boyu toplumu geri bırakmış, etkisi ve uzantısı halen günümüzde bile devam etmekte. Batıdaki gibi Ronesans aydınlanma felsefe ve hamlesi bizde olmamış, ancak Cumhuriyet devrin Atatürk tarafından Türk devrimleri ile Türk Ronesansı hamle yapmış. Ondan sonra bu aydınlanma hamlesini günümüzün AKP-RTE iktidarına kadar bağnaz politikacılar eliyle geriletmeye çalışılmış, halen çalışılmakta.
Türk toplumu üzerindeki dinsel kökenli geriletme hamle tehlikesini gören Atatürk şöyle demişti:
“Bizi yanlış yola sevk eden habisler, biliniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşlerdir. Saf ve temiz halkımızı hep şeriat sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz, görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden yıpratan kötülükler hep din kılıfı altında küfür ve alçaklıktan gelmiştir”.
İdare Mahkemeleri, Atatürk’ün Türk ulusuna armağan ettiği bu eşsiz doğa ve oksijen kaynağı AOÇ ne kaçak saray yapmayı durdurma kararına rağmen, hukuk tanımayan ve hukuka meydan okuyan AKP-RTE iktidarı, pek çok devlette bile az bulunan en pahalı sarayı yapmıştır.  Öyleyse bir halk teriminin dediği gibi, “ibreti âlem için”,  bilimsel düşünce ön plana çıkması için, bu ucube kaçak sarayın İbni Sina Üniversitesi olarak Türk bilim ve kültürüne devredilmelidir. Böylece, çoğu fizik, astronomi ve felsefeyle ilgili olarak yazdığı 150 civarında eserle, Avrupa Rönesans’ına da kaynak teşkil eden ve Türk dünyasının en büyük hekimi, bilim adamını,  bu sarayda adına bir üniversite açarak (İbni Sina Üniversitesi) çağımızda anmalı, anısını taçlandırmalıyız. Bunu yapmakla İbni Sina’yı yüceltirken, bilime, sanata, demokrasiye karşı duran, sürekli dini simgeleri ön plana çıkaran gerici iktidara karşı da tepkimizi kanıtlamış olacağız.
Cumhurbaşkanlığının da, İstiklal Savaşı kazanmış, tarihsel değerli anıları olan Çankaya’ya tekrar gönderilmesini talep ediyorum. Uygun saray mı yapacaksın, Çankaya Köşkü’nün arsası daha genişti, hem de kaçak olmazdı.

Cevat Kulaksız Emekli öğretmen Serbest Gazeteci
ckulaksizster@gmail.com. 



[1] http://www.turkstudent.net/content/article/3673/ibn-i-sina-980-1037.html

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget