Bu yazımda Büyük Selçuklu Türk Devletinin kurucu hükümdarı Tuğrul Bey’in yaşantısından ilginç bazı kesitlere yer vereceğiz.
Tuğrul Bey ya da Toğrul, Toğril Beg, (do. 990--öl.4Eylül 1063) Büyük Selçuklu Devleti’nin kurucusu ve hükümdarıdır.
Tuğrul Bey, Kardeşi Çağrı Bey’le, Oğuzların Kınık boyundan Selçuk Bey’in torunudur. Babası Mikail, savaşta gazaa akınında şehit düşünce, dedesi Selçuk’un yanında büyüdü. Çocukluğu Cend’de geçti.
Tuğrul Bey'in ilk yılları yurt aramakla geçti. 1034'te Şah Melik'e karşı ilk mağlubiyetini aldı ve 7–8 bin askerini kaybetti. 1035'te ilk büyük zaferini Gazne hükümdarı Mesud'a karşı savaşarak elde etti. Bu savaş Selçukluları mültecilikten kurtarıp ülke sahibi bir devlet haline getirdi. Tuğrul Bey, Nişabir'i payitaht seçip 1038'de ilk kez adına hutbe okuttu.
NİŞABUR YAĞMALANMAKTAN NASIL KURTULDU
Nişapur’lular, bir sabah uyandıklarında, kentlerini Türk savaşçılarının kuşattıklarını görmüşlerdi. Ordularının başında iki kardeş vardı: “Şahin” diye tanınan Tuğrul Bey ve “Atmaca” diye bilinen Çağrı Bey. Bu iki kardeş, Selçuk Bey’in oğlu Mikail Bey’in iki oğlu idiler. Kuşattıkları Nişapur kentinin ileri gelenlerine şöyle haber göndermişlerdi:
“-Erkeklerinizin küstah, sularınızın yer altında oldukları söyleniyor. Direnecek olursanız, yeraltındaki su oluklarınız yer üstüne, erkekleriniz de yer altına gider”.
Kuşatma sırasında sık görülen palavralar! Yine de, Nişapur’un ileri gelenleri, “kent halkının canına ve malına dokunulmayacağı, suyollarına zarar verilmeyeceği” sözüne karşılık teslim olmaya karar verdiler. Yenenin sözü ne işe yarar? Kuvvetler kente girer girmez, Çağrı Bey adamlarını kent içine ve çarşıya salmak istedi. Tuğrul Bey, “ramazan olduğu ve bir İslam kentinin ramazanda yağmalanamayacağı” gerekçesiyle karşı çıktı. Görüşü benimsendi ama Çağrı Bey pes etmedi. Sadece halkın bağışlandığı ramazan ayından çıkana kadar beklemeye karar verdi.
Kentliler, iki kardeş arasındaki görüş farkını öğrendiklerinde, ertesi ay yağmalanacaklarını, saldırıya uğrayacaklarını ve öldürüleceklerini anladılar. İşte büyük korku böyle başladı. Saldırıdan kötüsü, saldırının beklenmesidir. Hiçbir şey yapamadan, aşağılayıcı bekleyiş. Dükkânlar boşaltılmıştı. Erkekler gizlenmişti. Kadınlar ve kızlar güçsüz kalmış, ağlaşıyorlardı. Ne yapmalı? Nasıl kaçmalı? Hangi yoldan gitmeli? İşgalci her yeri tutmuştu. Atlı askerler, Büyük Meydan Çarşı’sının çevresinde, Yanık Kapı’da, mahalle aralarında, semt sokaklarında gidip geliyorlardı. Sürekli sarhoştular. Bir fidye, bir vurgun, bir rüşvet bekleyişi içindeydiler. Diğerleri de komşu köyleri yağmalıyorlardı.
Orucun bitmesi, bayramın gelmesi istenmez mi genelde? O yıl, orucun sonsuza kadar sürmesi, bayramın hiç gelmemesi istendi. Yeni ay gökyüzünde belirdiği vakit, kimse ne eğlenmeyi, ne gezmeyi, ne kuzu çevirmeyi düşünebiliyordu. Zaten bütün kent,bir aydır beslenen kurbanlık bir koyuna benziyordu.
Bayram öncesinde, dileklerin yerine getirildiği Kadir Gecesi’nde, binlerce kişi, dua ve gözyaşları içinde, geceyi camilerde, tekkelerde geçirmişti.
Kale içinde ise, SEçuklu kardeşler arasında hararetli bir tartışma sürmekteydi. Çağrı Bey, askerlerine aylardır para verilmediğinden sızlanıyor, bu zengin kenti yağmalamaları sözü verildiği için savaştıklarını söylüyor, ayaklanmak üzere olduklarını, onları daha fazla tutamayacağını söylüyordu.
Tuğrul Bey başka bir dilden konuşuyordu:
“-Biz, fetihler öncesi bir dönem yaşıyoruz. Daha alacağımız nice kent var. İsfahan, Şiraz, Rey, Tebriz ve daha niceleri. Teslim olduğu halde Nişapur’u yağmalamayacak olursak, bize hiçbir kapı açılmaz, hiçbir karargâh zaaf göstermez.
“-Düşünü gördüğün tüm bu kentleri, ordumuz olmadan, askerlerimiz bizi terk edecek olurlarsa, nasıl alırız? En sadık olanları bile, şimdiden ayaklanmış durumda, tehdit savuruyor.
İki kardeşin yanında, aşiretin kıdemli subayları vardı ve hepsi Çağrı’yı doğruluyorlardı. Bundan cesaret alan Çağrı, ayağa kalkıp şöyle dedi:
“-Çok konuştuk. Adamlarıma kent sizindir diyeceğim. Sen, seninkileri durdurmak istiyorsan, durdur. Herkes kendi ordusundan sorumludur.
Tuğrul cevap vermedi, kımıldamadı. Korkunç bir ikilemin tam ortasındaydı. Sonra birden sıçradı ve hançerini eline aldı. Çağrı kılıcını çekti. Oradakiler, müdahale etmek mi yoksa her zamanki gibi iki kardeşin hesaplaşmasını izlemek mi gerektiğini bilemiyordu. Sonra Tuğrul konuştu:
-Ağabey, bana itaat etmeni bekleyemem. Senin adamlarını da durduramam. Ama onları kente salarsan, bu hançeri kalbime saplarım. Bunu deyip, hançeri kalbinin hizasına getirdi. Ağabeyi bir an duraksadı. Sonra kollarını açarak ona doğru ilerledi ve kardeşine sarıldı. Ona, bir daha karşı çıkmayacağına yemin etti. Nişapur böyle kurtuldu. Ama o yılın ramazanında duyduğu Büyük Korku’yu asla unutmadı.[i]
1028-1029 yılları arasında kardeşiyle birlikte Merv ve Nişapur kentlerini ele geçirdi. Buhara ve Balh kentlerine seferler düzenledi.
1038 yılında Nişapur'da kendini sultan ilan etti. 1040 yılında Gaznelilerle yaptığı Dandanakan Savaşı'nı kazanarak Gazne Devleti'ne karşı Selçukluların üstünlüğünü sağladı.
Kardeşi Çağrı Bey’i Horasan Valisi tayin eden Tuğrul Bey, İran’ın büyük bölümünü ele geçirdi ve Selçuklu topraklarını Anadolu’ya kazandırdı. 1060 yılında Fatımilerin eline geçmiş olan Bağdat’ı ele geçirdi. Abbasi Halifesi Kaim’in tekrar Bağdat’a dönmesini sağlayan Tuğrul Bey Halifenin kızıyla evlendi.
TUĞRUL BEY HALİFENİN KORUYUCUSU OLUYOR.
Türkler Müslüman olduktan sonra da, gelişen ve genişleyen İslam’ın içinde sürtüşmeler, iktidar kavgası ve mezhep çatışmaları oluyor, bu arada İslam Halifelerine de büyük zulümler yapılıyordu.
Bu nedenle Abbasi Halifesi Kaaim Biemrillah, Selçuklu Türkleri’nin yardımını istemişti. Selçuklıu Sultanı Tuğrul Bey, 1055 tarihinde güçlü bir orduyla Büveyhilerİn (Büveyhoğulları’nın) elinde olan Bağdat önlerine gelir.
Büveyhoğulları’nın zulmünden bıkmış olan Halife Kaaim Biemrillah, bunu kendisi için bir kurtuluş sayar ve henüz kente girmemiş olan Tuğrul Bey adına hutbe okutur. Hutbe okunması ve sikke kestirilmesi İslam geleneğinde hükümdarlık simgesidir. Halife’nin istemi ile Bağüdat’ta Cuma hutbesinde adı okunan Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey, Bağdat yönetiminin başına geçer.
İşte o gün, artık “dünyevi saltanat” Türklere geçiyor, halife sadece “uhrevi” temsilcilikle yetiniyordu.
Böylece din işleri ile dünya işlerinin ayrılması bakımından laiklik açısından atılmış çok önemli bir adımdı; bir anlamda İslam’da laikliğin temeli sayılabilirdi. Bu adımı ve bu adıma dayalı temeli, İslam dünyasında bin yıl önce de, Cumhuriyet devrinde de ilk kez Türkler atmıştı. [ii]
GÖZLERİ OYULAN HALİFE
Abbasi Halifesi Kaaim Biemrillah, neden Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’i dünyevi liderliğini kabul etmişti?
O sıralarda Abbasiler’in son dönemindeki kanlı mezhep savaşları vardı, tabii mezhep savaşlarının temelinde de iktidar kavgası vardır.
İran kökenli bir Şii hanedanı olan Büveyhoğulları 945 yılında Bağdad’ı fethetmişlerdi.
Bu fetih üzerine Halife Mustakfi, Büveyhoğulları’nın lideri, Bağdat Fatihi Ahmet’i emirülümera tayin etti. Ama Emirülümera Ahmet, Bağdat’ın fethinden birkaç hafta sonra Halife Mustakfi’nin gözlerini oydurttu ve yerine, Abu Kasım al-Fazl’ı Muti adıyla halifelik tahtına getirdi.
Abbasilerin son döneminde kanlı mezhep ve iktidar çatışmaları nedeni ile Abbasi Halifesi Kaaim Biemrillah, Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’in liderliğini kabul etmişti.
Bu tarihten sonra halifelik makamı artık Şii Büveyhoğulları’nın elinde oyuncak oldu.
Büveyhoğulları kardeşlerinin aralarındaki taht kavgası, Tuğrul Bey’in Bağdat’a girdiği 1055 yılına kadar bölgeyi kana buladı ve hilafet makamı da büyük zulüm görmüş biçimde Türk Sultan’ı Tuğrul Bey’e sığındı.
Halife’ye büyük zulüm yapan Büveyhoğulları’nın son temsilcisi Malik al-Rahim, Tuğrul Bey’in Bağdat’ı fethi üzerine hapse atıldı ve orada öldü.
Tuğrul Bey’in Bağdat hâkimiyeti devam ederken, onun kardeşleriyle savaşmasını fırsat bilen Şii Fatimileri 1058 yılında Bağdat’ı ele geçirerek, hilafeti makamını ellerine geçirdiler. Sonraları da Şii-Sunni çekişmeleri ile zulümler devam etmiş.
Daha sonra Gaznelilerle çeşitli tarihlerde savaşan Selçuklular Tuğrul Bey'in en önemli zaferi olan Dandanakan Meydan Muharebesi"yle yıkılma tehlikesini iyice bertaraf ettiler. Payitaht 1043'te Nişapur'dan Çağrı Bey'in komutanlarından İbrahim Yınal tarafından fethedilen Rey'e taşındı. 1058'de Abbasi Halifesi "Cenab-ı Hakk'ın kendisine tevdi ettiği tüm ülkeleri Tuğrul Bey'e naklettiğini" bildirdi.
Tuğrul Bey 1060'ta Mısır Fatimilerini bir daha toparlanamayacak şekilde bozguna uğrattı. Bizans karşısında sürekli savunma durumunda olan İslam dünyası, Tuğrul Bey'le birlikte hücuma geçti. Bizans elindeki Anadolu'ya ilk giren Türk Sultanı da Tuğrul Bey oldu.
Tuğrul Bey'in amcası Musa Yabgu'nun oğlu Şehzade Hasan, 1048'de Zap Nehri kenarında Bizanslılara mağlup olmuştu. Bunun üzerine Tuğrul Bey tarafından gönderilen İbrahim Yınal ve Kutalmış, Bizans ordusunu Hasankale'de mağlup ve komutanlarını da esir etti.
Tuğrul Bey Erciş ve Bergri kalelerini fethederek Anadolu'nun kilidi olan Malazgirt önünde ordugâh kurdu. Fakat Malazgirt, Tuğrul Bey'e nasip olmadı. 5
Eylül 1063 senesinde rey şehri yakınlarında yetmiş yaşlarında iken çocuksuz olarak vefat etti. Rey' deki türbesine defnedildi. Yerine yeğeni Alp Aslan geçti. [iii]
YEMEK DÜŞKÜNÜ TUĞRUL BEY
Tarihimiz boyunca, bazı Türk Hükümdarlarının içinde, birbirinden ilginç hareket ve davranışları olanları vardı. Türk Hükümdarı Tuğrul Bey, iyi sofra kurmak ve türlü türlü yiyecekler hazırlamak konusunda son derece itina gösterirdi. Öyle ki, erkenden atlayıp gezintiye veya ava gitti ise, çölde bir şeyler yemek üzere yirmi katır yükü yiyecek onunla birlikte giderdi. Sahrada o kadar yiyecek ortaya korlardı ki, bütün emirler ve Türkler bu işten hayretler içinde kalırlardı. Türkistan Hanlarının saltanat düzeni hep böyledir. Zira hizmetkârların elinde ve mutfakta bol yiyecekler bulunurdu. Sofrasına kim oturursa otursun onların, yiyip içmelerinden büyük haz duyardı.
KISIR TUĞRUL BEY’E ÇARE
Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey kısırdı, ardı ardına evlendiği iki karısını da çocuk olmuyor diye boşadı. Tuğrul Bey’in çocuğu olmuyordu bir türlü, üçüncü eş olarak Bağdat halifesinin kızını aldı, o da altı ay sonra ölüverdi. Müneccimler, sağaltmacılar, üfürükçüler, şamanlar, «her dolunaydan sonra yeni sünnet edilen bir çocuğun pipi kapçığını yutmasını» önerdiler. Onu da yaptılar, Tuğrul Bey’e çocuk pipi sünnet kapçığını yedirdiler, ama bir çare olmadı. Tuğrul Bey’e bir çocuk vermemişti Tanrı. Türk elleri üzgün kalmıştı bunun için… [iv]
Cevat Kulaksız
ckulaksizster
DİPNOTLAR
[i] Semerkant Amin Maalouf YKY İstanbul 2003 sf 37-38-39
[ii] Semerkant Amin Maalouf YKY İstanbul 2003 sf 21-22
[iii] Tarihimizle Yüzleşmek Emre Kongar Remzi Kitabevi sf 22-23
[iv] 2-Semerkant Âmin Maalof Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık 1998 Sf: 43–44
Yorum Gönder