Uçuk Kaçık Projeler - Galip Baysan

Uçuk Kaçık Projeler - Galip Baysan
Gençlik günlerimizde bizim de ülkemiz için uçuk kaçık projelerimiz vardı. Bu kritik seçim döneminde belki seçilenlere ilham verebilir düşüncesiyle bu gün size bu projelerden bahsetmek istiyorum.
İlk projelerimiz iki büyük ovanın sulandırılması ve bu topraklarda yapılacak Tarım alanlarının işlenmesi ve halkımızın kazanacağı refah ortamı ile ilgiliydi. Bunlardan biri Harran Ovasıydı ki çok şükür bunun gerçekleştirildiğini gördük. Diğeri Konya Ovası idi. Harran’ın çevresinde Dicle, Fırat gibi büyük nehirler vardı ama Konya Ovası su bakımından çok şanssızdı. Oraya nasıl su getirebiliriz diye düşünürken, gözümüze hep daha güneyde yani Adana düzlüğündeki Seyhan ve Ceyhan Nehirleri geliyordu. Acaba bu iki nehrin suları dağları, tepeleri aşıp nasıl İç Anadolu’ya akıtılabilirdi. Sonunda bunun ancak üstün bir teknoloji ve pompalama sistemiyle donatılmış bir boru hattı sistemi ile başarılabileceğini kabul ettik. O zamanlar öyle düşünüyor ve öyle hayal ediyorduk.
Yurt dışına görevli olarak gidip döndüğümüzde, hayalimizi İstanbul- İzmir- Ankara üçgenini, öncelikle Duble Yol değil ama Otoyollarla birbirine bağlamak süslüyordu. Bunun yanında Ege ve Akdeniz kıyılarına Türk ve Avrupalıların kolayca ulaşmasını sağlayacak şekilde Edirne’den başlayıp Çanakkale üzerinden geçerek Ege ve Akdeniz’in turistik bölgelerini birbirine bağlayarak geçen ve Suriye hududuna ulaşan bir otoyol ne güzel olurdu. Tabii bunun yanında Anadolu’yu Ortadoğu’ya ve Kafkasya’yı Doğu ve Güneydoğu Anadolu üzerinden Orta Doğu ve İran’a bağlayan otoyolların Türkiye’ye çok olumlu katkılar sağlaması kaçınılmazdı. Geçen 13 yıllık iktidarları döneminde yöneticilerimizin İstanbul- İzmir Otoyolu hariç, neden otoyollara ilgi duymadığını anlamakta zorluk çekiyordum.
Otoyollar üzerinde bu kadar durmamız belki garip karşılanabilir. Bunun nedeni otoyolların geçtiği bölgeler halkına getirdiği sosyal ve ekonomik avantajlarla ilgilidir. Otoyollar ulaşıma getirdiği rahatlıkla sadece şehirlerarasını değil ülkeleri birbirine yakınlaştırır.  Duble devlet yollarından en önemli farkı daha emniyetli olmasıdır. Römorkunu arabasının arkasına bağlayan bir Avrupalı ve tabii ki Türk aile kolayca ülkemizin seçkin bölgelerine ulaşabilir, ülkemize hem yoldan hem de tesis ve hizmetlerden para kazandırabilir; pek çok insanımızın ekmeğini kazanmasına yardımcı olabilir.
Ancak en büyük hayalim günümüzün bakir İzmir körfezinin nasıl daha güzel yapılacağını düşünmek üzerinde yoğunlaşıyordu. Evlerin balkonundan ne zaman körfeze bakılsa, içinde maksimum 7–8 geminin hareket halinde olduğu sakin ve uslu bir körfezle karşılaşılır. Bu durgun sularda ne kadar çok kürek,  motor,  yelken yarışmaları yapılabilirdi. Bunlardan da önemlisi Egenin incisi olan bu güzel şehrimizin, körfez üzerine yapılacak sanatsal değeri yüksek bir köprü ile ekonomik getirilerin dışında, ne kadar modern bir havaya bürüneceği ve güzelleşeceği düşünülmeliydi.
Köprü veya alt tünelle körfezi geçmek için geçit yeri belliydi. Üç Kuyular- Bostanlı arası en cazip görünen noktalardı. Hangisinin tercih edilebileceği konusuna gelince; zannederim ki maddi imkânlar yönünden belki bir alt geçit daha elverişli görünebilir ama estetik bakımdan bir köprünün şehre katkısı tartışılmaz. Köprünün Dünya çapında bir katkı ile projelendirilmesi ve sadece günümüze değil gelecek yüzyıllara hitap etmesi idealdi.
Doğu Anadolu’da görev yaptığım yıllarda boş toprakların ekilip biçilmesi, ille de ağaçlandırılması, bu arada Hayvancılığın geliştirilmesi en büyük arzumuzdu. Diğerlerine bir şey yapamazdım ama yaşadığımız çevrede ağaçlandırma ve köy yollarının yapım ve onarımına büyük katkılarımız oldu. Şunu bir not olarak belirtmek isterim ki ağaçlandırmada yüzlerin, binlerin pek görülür etkisi olmuyor. Bu konuda ağaçlandırmaya çok fazla ihtiyacı var. Bu konuya soyunanların yüz binleri, milyonları hesaba katarak harekete geçmesi gerekiyor.
Hayvancılığa ilgimiz yine yurt dışı kaynaklıydı. İngilterede köylerden geçerken gördüğümüz ineklerin 100 kilo’ya yakın süt verdiğini duyunca kulaklarımıza inanamadık, bizim köylerimizde gördüğümüz ineklerin günde 10 kilo civarında süt verdiğini hatırladıkça hep içim sızlardı. Şimdi ne durumdayız bilemiyorum. İnşallah suni tohumlama, yem zenginleştirme gibi tedbirlerle hayvancılığımız gelişmiştir.

Dr. M. Galip Baysan

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget