Demokrasiler, vesayetçi de olsa, “melez” türden de olsa, ağır-aksak
da işlese, o kötürüm haliyle bile bazen fırsatlar sunar topluma…
Seçimler bu fırsatı yaratan araçların en önemlisidir.
Değerini bilenler için bir nimettir bu.
Yılların resmi siyaseti haline getirilmiş öfkeyi dindirmek, nefreti
sindirmek, hukuksuzluğa son vermek adına bir umut doğmuşsa, yapılacak
iş, parlamenter sistemi bekleme odasına alan zihniyete bir daha
açılmamak üzere kapıları kapatmak olmalıdır.
Vesayetten kurtulmak
söylemiyle yola çıkanların, doymak bilmez ego ve ihtiraslarına kurban
edilmek üzere olan bir ülkeyi, uçurumun kenarından çekip çıkarabilecek
bir fırsat, toplumsal beklentilerini de beraberinde getirmiştir..
Seçim sonuçları ile birilerinin ego ve ihtirasları üzerine kurguladığı
planlar çöpe atılırken, ortaya çıkan beklentilerin gerçekleşme umutları
da, başka birilerinin ego ve ihtiraslarına kurban edilmemelidir. Tarihi
bir vebaldir bu.
Toplumun gözünün içine baka baka, örtbas edilen ve
parmak hesabıyla aklanan vurgun, soygun ve yolsuzlukların, rüşvetin,
yalan üzerine kurulu komplo ve kumpasların hesabının sorulacağı inancını
güçlendiren umut sönmemeli, söndürülmemeli!...
*
Umut işin başıdır, kurtuluşa giden yolda bir araçtır. .
Umut soyuttur ancak, başarıyla somutlaşır. Umudun peşinden giden ulaşır başarıya.
Karanlığın ardından görünüveren ışığı sonuç sanmak gaflettir. Zira
görünen ışık çare değildir: Çare o ışığın nesnel kılınıp sürekliliğinin
sağlanmasındadır. Kıvılcım ateşe vesiledir ama, ateşin kendisi değildir.
İşlemeyen hukuk, hukuk sayılamayacağı gibi, sonu getirilemeyen fırsat
da çözüm değildir.
Üç beş harami yakalamakla örneğin; haramiler yola gelmiş olmaz. Soygunlar da durmaz.
Aslolan haramileri yaratan şartların ortadan kaldırılmasıdır!... Fırsat
doğmuşsa, durumdan görev çıkarma gereği de doğmuştur. Görevin kimlere
düştüğünü de yasalar ortaya koymuştur.
Fırsatlar, çözüme gitmeye
vesiledir. Çözüm ise, özveriyle, bilgiyle, birikimle örgütlü soygun
düzenine karşı, yine örgütlü birlik ve dayanışma içinde verilecek bir
uğraşla gelir.
Üstelik bilinmelidir ki; uğraş anlık değil, süreçtir.
Zaman bir fırsat sunmuşsa… Ve seçim de bir vesile olmuşsa, kurtuluş, sunulan fırsatın devamının getirilmesindedir.
İşte, akıl, izan, vicdan ve irade dediğimiz insani hasletler bu noktada girmelidir devreye!...
Mücadele süreci içinde, farklı düşüncelere sahip egoların asgari
müşterekleri temel alınarak oluşturulacak mutabakat, böylesi durumlarda
çözüme anahtardır. Üzümde çöp, armutta sap bahaneleriyle harcanacak
zaman, haramilerin arayıp bulamadığı karşı fırsatlardır.
Akıl,
izan ve vicdan sahibi bir kimse hür iradesiyle iyiyi ve doğruyu seçerken
kendi ego ve ihtiraslarını bir kenara bırakabilen insan erdemli
insandır.
Bir toplumda, toplumun iyisi ve doğrusu, bireylerin “ iyi
ve doğrusunun” önüne geçebiliyorsa o toplum huzurludur, demokrattır,
eşitlikçidir, paylaşımcıdır, hoşgörülüdür.
Soyguna fırsat yaratan koşullardır harami için “iyi” olan!...
Haramiler için “iyi” olan koşullara ise, “iyi” diyemez soyguna karşı duran.
Bu nedenle; her kesim kendisi için “iyi” olan koşulları ortaya koymanın
yollarını dayatırsa o toplumda haramiden hesap da sorulamaz, huzur da
kurulamaz... Kaosu başlatan budur. Doğanın yasasıdır bu.
Toplumsal
huzurun, sadece üretilenin değil fikirlerin de hoşgörüyle paylaşımı
üzerine kurulabileceği unutulmamalıdır. Gerçek demokrasinin özü de
budur.
Haksız çıkara karşı durur hukuk. Hukuka sahip çıkan sistemin adı da demokrasidir.
Amaç gerçek demokrasi ise,işleyen hukuk ise, haramiye karşı verilecek mücadele için bundan ala asgari müşterek mi olur!?...
Hırsız; soygun sürsün ister!... Bu nedenle kendi sisteminin koşullarını dayatır.
Mağdur da soygun “bitsin” der!.. Bitsin ve hırsız hesap versin ister!..
*
Kötürüm de olsa, o demokrasinin ortaya koyduğu fırsatı, küçük siyasi
hesaplara feda etmek aymazlıktır. Ağır bir tarihi vebaldir bu.
*
Bir diktatör; kendiliğinden “demokrat” olmaz!... Olursa, adı diktatör olmaz.
İster ki;
* Seçim varsın olsun!.. Yeter ki hep kendi çıksın sandıktan!...
* Yasalar emretsin, ne yazar!... Yeter ki; kendi emri yasa olsun;
* Yasalar kendine dokunmasın!.. Her yere kendi gölgesi düşsün!. Korksun, yılsın, sinsin teba.
* Beraber yürüyenler dost, karşı duranlar hasım!...
* Demokrasi bildiği kadar, hak ve özgürlük verdiği kadar olsun!...
* İtibarın ölçüsü saraylar… İnançların sömürü alanı meydanlar!...
****
Kişisel ego ve ihtirasların son bulması adına demokratik yoldan ele
geçmişse bir fırsat, görünmüşse tünelin ucunda bir ışık; çakmışsa bir
kıvılcım; çoban ateşine evrilmelidir o ışık, o kıvılcım.
Umutlar
toplumsal beklentiye dönüşmüşse, erdem sahibi siyasilere düşen ilk görev
kişisel ego ve ihtiraslarından kendilerini arındırmak ve toplumun
talebine kulak vermek olmalıdır. Bunun adıdır toplumsal mutabakat!...
Bu toplumsal mutabakat sağlanamazsa, “beraber yürüyenler arasındaki
dostluk, karşı duranlara hasımlık” sür-git devam edecektir.
Unutulmasın ki; savaşın kazananı örgütlü olanıdır.
*
İçerden ve dışarıdan tuzaklanmış bir demokrasinin hayat bulduğu bir
ülkede yaşayanlar güçlerini toplumsal mutabakat doğrultusunda
birleştirmesini bilmezlerse, birilerinin ego ve ihtirasının vesayeti
altında, melez demokrasilerin kendilerine tanıdığı kadarcık hak ve
özgürlüklere rıza göstermeye mahkumdurlar.
*
Siyasetçiler “ayda
şu kadar maaş alacağıma, filan işi şu kadar bedele takip edeceğime, bir
daha gelebilmek adına elimden geleni yapacağıma, liderin gözüne girmek
için gerekirse çantasını taşıyıp her sözüne evet diyeceğime…Vatan benim
neyime” diyerek şeref ve namus sözü vermezler!... Yeminlerinde, ulusun
ve ülkenin çıkarı vardır, ülke çıkarlarını kendi çıkarlarından üstün
tutma sözü vardır.
*
Yemin metninde doğrudan olmasa bile,
vicdanlarında ve akıllarında, gerçek demokrasiyi kurma sözü yanında,
haramilerle “savaş” sözü de olmalıdır!...
Bu bile yeter “bir birliktelik” kurup haramileri devre dışı bırakmaya….
Mehmet Halil ArıkEmekli eğitimci – DENİZLİ
mehmethalilarik@gmail.com
Yorum Gönder