Yıl 1919, Birinci Paylaşım Savaşında (Birinci Dünya Savaşı), emperyalistlere yenik sayılan Osmanlı, Mondros ve Sevr Antlaşmalarını imzalamak zorunda kalınca, galip gelen emperyalist devletler tarafından yurdumuz batıdan, güneyden işgal edilmeye başlar; millet bu yüzden üzüntü ve ıstırap içindedir.
İşgal edilen her yerden Padişah Vahdeddin’e ıstıraplı, feryatlı ve de protestolu, telgraflar gelmekte. Hatta yurdun her yandan işgalini gören üzgün vatandaşlar, yazdıkları mektupta, padişaha
“domuz çobanı ol” diyerek kızgınlıklarını dile getiriyorlardı.
Ülke böylece çalkalanırken, Başkent İstanbul’da binlerce personeli ile saray sanki normal günlerini yaşamakta.
Padişah Vahdeddin’in Mabeyn Başkâtibi Ali Fuad Türkgeldi’nin anılarından öğrendiğimize göre, padişahın şahsına gelen mektuplar, belgeler “mühürleri açılmadan, kayıt olmadan, okunmaksızın Zatı Şahaneye takdimi emrolunduğundan, böylece evrak gelince doğrudan padişaha takdim olunurdu”.
Gelen postalar içinde her nasılsa kâtipler, Babeyn makamına gelen bir evrakı yanlışlıkla açmış olduklarından, padişah
“bizim kâtip beyler pek meraklı” diye uyarmıştı.
Yine bir gün, çeşitli evrakla birlikte küçük bir zarfı, Ali Fuad Türkgeldi tarafından “Hünkâra (padişaha) takdim edildi. Padişah mühürü açınca telaşla:
“-Bu ne?” diyerek hiddetle Mabeyn Başkatibi Ali Fuad Türkgeldi’ye verdi.
“Frenk mürekkebi ile ve ince Fransız kalemi ile ve yazanın kimliğinin anlaşılmaması için sol el ile yazılmış olan pusulada”, padişaha hitaben şöylece yazıyordu:
“Corciyan Efendi, devleti ve memleketi bu hale getirdin; bundan sonra sen de git Kral Corc’un domuzlarını güt”. Aman Tanrım! Padişaha birileri böylesine bir yazı göndermiş. İşgal, istibdat, sıkıyönetim zamanında adamdaki yüreğe bakın… Vay be bu olay şimdi olsaydı adamı bulup buluşturup
“Ergenekoncu” diye içeri, zindana atarlardı.
“Hünkarın” (Padişah Mehmed Vahdeddin’in üzüntüsünü görünce, Başkatip Ali Fuad Türkgeldi,
“Aman efendim bunda bir yanlışlık olsa gerektir” diyerek, padişaha moral vermek güya düzeltmek için çaba harcarsa da, olan acı gerçeğin yanlışlığına ne Padişah inanır, ne de Başkatip Ali Fuad Türkgeldi inanır.[i] Ülkenin acı gerçeği karşısında, mektuptaki hakaret mi, sitem mi? Her ne ise, ikisi de donup kalırlar.
Vahdeddin dedik de, aklıma hemen bir şey geldi. Bütün padişahlar sakallı olduğu halde Vl. Mehmet Vahdeddin dikkat edilirse, sakalsızdı. Kendisi, sohbetlerde
“sakalımı kimsenin eline vermek niyetinde değilim” dermiş… Acaba padişah sakalı olmadığı için mi öyle derdi? Başka bir fark da, bütün padişahlar İstanbul’da yatarken, Vahdeddin’in mezarı Şam’da Mimar Sinan’ın yaptığı Süleymaniye camii külliyesinde-bahçesinde yatmakta.
BEN DE “DEVLETİ, MEMLEKETİ SATTIN SEN DE KANDİLE DOMUZ ÇOBANI OL” DESEM NE DERLER Kİ
Efendim ben de, günümüzden 96 yıl önce olduğu gibi, o Osmanlı vatandaşımızın Padişah Vahdeddin’e gönderdiği mektuptaki gibi, Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan’a veya Başbakan Davutoğluna böylecene bir mektup yazsam acep bana bir şey yaparlar mı ki. O adam padişaha yazdığı pusulada
“Corciyan Efendi” diye başlamış ya, benimkini de
“BOP Başkanı R.T.Erdoğan Efendi” diye mi başlasam acep. Bir şey yaparlar korkusu ile imzasız mektup göndersem veyahut da, o adam gibi, kimliğimi saklamak için sol elimle
“Frenk kalemi” ile yazsam nasıl olur ki? Bana bir fikir verin...Hukukçu okuyucu bir yorum yazsın lütfen…Belki de yazmam, baksanıza adam
“gık” diyene dava açıyor.
O zamanları, 1919 yıllarını bir düşünelim. Doğuda Ermeniler halkı arkadan vurmakta; Güneyde Adana, Antep, Urfa, Maraş yöresini Fransızlar işkâl etmiş,
“buraları Ermenilere verip Klikya Devletini kurduracağız” diyorlar. Batıda Yunanlılar, şehir şehir, kasaba kasaba topraklarımızı işkâl etmekte. Padişah sarayında ne yapacağının şaşkınlığı içinde. İşgâl bölgelerinden yardım isteyen feryatlı telgraflar geliyor. Mustafa Kemal, Kuvayi Milliye yolunda Heyeti Temsiliye ile Samsun’dan Ankara’ya doğru yol almakta. (Neyse biz bir paragraf yapıp günümüze dönelim).
Günümüzde de, düşmanlar orduları ile vatanımızı işkâl etmediyse de, sanki
“orduları dağıtılmış” (ordumuz savaşsız tutsak edilmiş),
“tüm tersanelerine girilmiş” gibi, Cumhuriyetin tüm kazanımları dosta düşmana, yandaşlara satıp savulmuşlar, haramzade evlat gibi çarçur edilmiş. Ülke bölünme aşamasına gelmiş. Bu nasıl iştir, borç yine katlanmış, diyorlar…
Hani bir büyüğümüz, rahmetli Demirel miydi? Ne demişti
, “borç yiğidin kamçısıdır”. Vay vay biz bu kamçıyı yiye yiye (borçlana borçlana) kamçıya bağışıklık kazandık galiba. Sırtımız yamçı izinden nasır bağladı, gittikçe borçlandık.
Ama yurdumuzu emperyalist alacaklılardan kurtaran, başta Gaz. M.K. Atatürk ve Kuvayi Milliye Kahramanları, yurdumuzu kurtarmışlar, sonra da Osmanlının borcunu ödemişler, kazma kürekle onca yatırımlar, tren yolları yapmışlar. Bakmayın şimdiki hayırsızların
“ 13 yılda 80-90 yıllık Cumhuriyetle” kıyaslama yaptıklarına, havalandıklarına, babalandıklarına. Oysa Cumhuriyetin hiçbir döneminde, Cumhuriyetin ilk 15-20 yıllık kalkınma hızına, hiçbir iktidar ulaşamamıştır. Şimdiki haramzadeler de onların eserlerini satıp satıp har vurup harman savurup,
“iki ayyaş” diyorlar, Atatürk ve İnönü için. Dünyada böyle bir vefasızlık, hayırsızlık görülmemiştir…
Üstelik Kuvayi Milliye yollu, Mustafa Kemal ruhlu yüzlerce ordu mensubu subaylar
“yok darbe yapabilecektı, yok casus musus olabilecekti, kaşıyın üstünde gözün var, yok güneşe karşı işedin” filan diyerekten hukuk mukuk adına tutsak edilip Yedikule mi, Silivri mi zindanlarına atılmışlar,
“ne zaman, başka bir Mustafa Kemal gelecek mi acep” diye çaresizlikler içinde beklemişler, perişan olmuşlardı.
Öte yandan BOP Eşbaşkanı olduğunu söyleyerekten havalanıp övünen ve de rahmetli Levent Kırca’nın sağlığında bir yazısında sık sık “Ayrancı” diye vasıflandırdığı R.T. Erdoğan’a, TC nin
“ruhsatsız-imarsız kaçak sarayına” ben de bir mektup yazıp, o vatandaşın Vahdeddin’e yazdığı gibi,
“devleti memleketi BOP’ culara, PKK cılara sattın, sen de git Kandil’e davar çoban ol” desem, arkadaşlar, bana bir şey olur mu ki? Bir akıl verin arkadaşlar, bir yorum yapın ki başım derde girmesin.
RTE, gık diyene dava açıyor ya, Cumhuriyet tarihinde hiç Cumhurbaşkanı böylesine vatandaşına
“bana sövdü” diyerekten dava açmadı. Ama halkımız,
“yarası olan gocunur” diyor; acep bu davacının öylesine yarası mı var da, öyle
“höt” diyene dava açıyor…
Neyse, bazı yargıçlarımız da, korkmadan
“o mevkilere gelen siyasetçi biraz tahammüllü olur, hoş görülü olur” diyerekten bu davaları ret etmeye başlamış, acık yüreğime su serpildi, bunun için davalı olsam bir şey çıkmaz gibime geliyor. Yine de öyle bir mektup yazmayım canım.
ÇUVALDAN NOTAYA
(BOP, Orta Doğu filan derken aklıma bir çuval-nota geliverdi. 4 Temmuz 2003'te Süleymaniye'de, 12 Türk askerin Özel Kuvvetler Karargâhı'na baskına gelen 100 Amerikan askeri, orada bulunan Türk subaylarının başına çuval geçirmişler, Türk askeri ve Türk devleti ile maytap geçiyorlar. Bunun üzerine, gazeteciler bizim BOP başkanına,
“ABD ye nota verecek misiniz” diye sorunca, o da,
“ne notası, müzik notası mı” diyerekten güya maytap geçiyor. Tam bir kara mizah. Allah Allah bu da nerden aklıma geldi yahu...)
BOP UN TARİFİ VE İŞLEVİ:
“Büyük ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi (BOP). Bu aslında eski ABD dışişleri Bakanı Condolize RİCE'nin itiraf ettiği ABD kaynaklı bir tasarı. Bu proje ile Ortadoğu'da bütün ülkelerin sınırları değişecek. Gerçekten de o ülkelerin sınırları da, içleri de hallaç pamuğu gibi atmaya başladı. Şimdi sıkı durun, bu aslında Büyük İsrail Projesi'nden başka bir şey değil. Zaten
“Fırat’tan Nil’e kadar” hayalleri de var ya. Bu proje ile amaçlanan hedef, İsrail’in topraklarını genişletmek veya ona zemin hazırlamak. Tabii bu arada bir sayın büyüğümüzü de tebrik etmeden geçmeyelim, Kendisi Büyük Ortadoğu Projesinin (BOP) eşbaşkanı olmakla övünüyordu…Bu projeyle bölgenin ne hale geldiğini, milyonlarca insanın yurdunu yuvasını terkettiklerini hepimiz korku ile görüyoruz.
Büyük Ortadoğu Projesi ya da tam resmi adıyla Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesi ile Müşterek bir Gelecek ve İlerleme için Ortaklık İnisiyatifi (İngilizce: Greater Middle East Initiative veya Partnership for Progress and a Common Future with the Region of the Broader Middle East and North Africa) Amerika Birleşik Devletleri 43. Başkanı Bush hükümeti tarafından Büyük Ortadoğu adıyla duyurulan, en batıda Fas'ın Atlantik kıyılarından, en doğuda Pakistan'ın kuzeyindeki Karakurum yaylalarına, Kuzeyde Türkiye'nin Karadeniz kıyılarından Güneyde Aden ve Yemen'e kadar uzanan bölgede, Müslüman ülkelere demokrasi ihracını ve bu ülkelerin pazarlarının açılmasını amaçladığı açıklanan politik kuramdır. (Neyse uzatmayalım, nereden nereye geldik). İlk olarak 2004 yılındaki G-8 zirvesinde ortaya atılan bu girişim kabul görmediği için bir kaç ay içinde tedavülden kalkmıştır”. [ii]
Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com
[i] Duyup İşittiklerim Ali Fuat Türkgeldi TTKurumu Yayınları 2010 sf 240-241
[ii] https://cevaplar.mynet.com/sorular-cevaplar/buyuk-ve-genisletilmis-ortadogu-projesi-bu-aslinda-eski-abd-disisleri-bakani/426571