Çankaya Belediyesi’nce yaptırılan, içinde Yaşar Kemal’inde heykelinin de bulunduğu Yaşar Kemal Parkı, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu, Sanatçı Zülfü Livaneli, CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, Tekin Bingöl, TBMM CHP Grup Başkanvekili Levent Gök ve Ankara Milletvekilleri, Çankaya Beld. Bşk.nı Alper Taşdelen, Yenimahalle Başkanı Fethi Yaşar’ın katılımları ile 7 Ekim Cumartesi günü törenle açıldı.
Davetliler yanında partililer,
kalabalık bir halk topluluğu parkın açılışında hazır bulundu, Koru-Yaşamkent’de
açılan park alanına kurulan kürsüde çeşitli konuşmalar yapıldı.
16440m2 üzerine yapılan
heykelin arkasında, Yaşar Kemal’in ebedileştirdiği beyaz atların da heykelde
uzantısı şaha kalkmış atlar şeklinde işlenmişti.
Çankaya Belediye Başkanı Alper
Taşdelen, çalışmaları, hizmetlerini, parkı tanıtan, Yazar Yaşar Kemal’in
yazarlığının önemini belirten konuşmasından sonra, Sanatçı, eski milletvekili Zülfi Livaneli ve
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu konuşmalar yaptılar.
“Büyük şairimiz Nazım Hikmet der ki, “insan eli ilk mağaraya ilk onu
çizdiğinden beri bir ırmak akıyor bu sanat ırmağıdır. Bu sanat ırmağında
dünyanın yazarları, bestecileri, şairleri, filozofları bu nehirleri alıp yeni
nesillere aktarmışlardır. Yaşar Kemal bu ırmağı bize taşıyan en büyük
isimlerden bir tanesi idi. Anadolu bu açıdan zaten zengin bir ülke, bizim
şairlerimiz var, yüzyıllardır dilden dile, gönülden gönüle aktardığımız şairlerimiz var.
Yunus Emre’lerimiz var, Pir Sultan Abdal’larımız var, Karacaoğlanlarımız var ve
Aşık Dertlilerimiz var. Daha sonra Osmanlının son döneminde Cumhuriyetle Namık
Kemal’lerimiz var, Hürriyet mücadelesi veren aydınlarımız, şairlerimiz var.
Daha sonra Nazım Hikmet’lerimize el veriyorlar, Yaşar kemal’lere el veriyorlar
ve ulu ırmak akıp gidiyor ve bu ulu ırmağı durdurmaya hiç kimsenin gücü
yetmemiş ve daha sonra da yetemeyecek,
yüzyıllardır aktığı gibi bundan sonra da akacak.
Bu
arada yine bu ulu ırmağın çok önemli isimlerinden bir tanesi olan, benim de
yakın dostum büyük şair yakınlarda kayıp ettiğimiz Gülten Akın’ın da önünde
saygıyla eğiliyorum. Büyük bir şairdi,
mısraları hiç unutulmayacak. Özellikle “ah kimlerin vakti yoktu o ince
şeyleri anlamaya” bu gün belki daha iyi idrak ediyoruz, daha iyi algılıyoruz.
Ama pek vakti yok hiç kimsenin ince şeylerle uğraşmaya. 1973 yılında yurt
dışında yaptığım ve on iki Eylül faşizmine karşı çıkan ve ama o faşizmin kurban
ettiği değerli arkadaşlarımızın anılarına adadığım ve o zaman hemen yasaklanan
ve şu an halâ yasak olan dünyanın en
uzun süre yasaklık almış albümüne sahip olan albümünde Gülten Akın ve Yaşar
Kemal de bir araya gelmişti, çünkü o albümde isimlerini koyamamıştık, tehlikeli
olur, diye ilk baştan, daha sonra koyduk, Gülten Akın’ın Ayvaz Ağıdı vardı,
gençlere ağıt
, o
ağıdı bestelemiştim. İlk albümümde vardı, Yaşar Kemal’in de “Ulaş Ağıdı” vardı.
Hey ulaşa ulaşa, ulaş benzemer güneşe” daha sonra merhaba, biraz önce
dinlediğimiz, onun sözlerinden yaptığım merhaba parçası geldi. Yaşar Kemal
benim hayatımın en önemli kişisiydi diyebilirim, çünkü 44 yıl hiç bozulmayan,
hiç gölgelenmeyen, hiç sarsılmayan bir dostluktu bizim dostluğumuz. Yaşadıklarımız ve hiç de ayrılmadık mecburen
İsveç’te kaldığım yıllarda, bizi yalnız bırakmamak için İsveç’e geldi iki yıl
birlikte yaşadık, sonra Paris’te yaşadık aynı evlerde kaldık, sonra her gün
görüştük ya da görüşemediğimiz gün telefonlaştık. Onun kaybından sonra uzun
süre, her sabah uyandığımda Yaşar Abi’ye telefon etmek için uzandı, yarı yolda
kaldı çünkü yoktu.
Fakat
şunu görüyoruz, şunu anlıyoruz, Anadolu İstanbul’u, Ankara’sı, Trakya’sı ve her
tarafıyla halkımız Yaşar Kemal’e sahip çıkıyor, gerçekten Alper Taşdelen’in de
sevgili Başkanımın dediği gibi, bu halkla beraber yazıyordu, romanlarını. Bu
sözü çok doğru buluyorum, bu sözü bir süslü söz gibi algılamamak lazım, “halkla
beraber yazıyordu” çünkü Anadolu bir mitolojik zenginliği olan bir yer.
Yaşar
Kemal’in doğduğu topraklar, bir zamanlar Roma’nın meşhur hatibi ve politikacısı
Çiçero’nun valilik yaptığı yer. Roma Kültürü var, Türk Kültürü var ki Yaşar
Kemal, “kalktık Horasan’dan sökün eyledik, kolan omzumuzda çerpeler” diye en
güzel anlatan insanlardan biridir. Türk Kültürü var, Ermeni Kültürü var,
Mezopotamya Kültürü var, Sümer Kültürü var, Homeros Kültürü var, Yörük Kültürü
var ve bütün bunların arasında hepsinin müthiş bir açlıkla hemen dünyanın en
zeki en yetenekli şairlerinden bir tanesi var. Öyle bir dönemde öyle bir
fışkırma yapıyor ki dünyaya, kolay değildir Çukurova’da işsiz bir şekilde
babası öldürülmüş hiçbir imkânı olmayan bir çocuk, okula da gitme imkânını
fazla bulamamış. Dünyanın neresine gitseniz, ben çok tanık oldum, “Yaşar Kemal”
deyince insanlar kalkıp önünü iliklerler, Japonya’da, Güney Amerika’da dünyanın
her yerinde, neler gördüm, daha sonra anlatacağım bunları size.
Fakat
bu arada güzel şeyler de yaşıyoruz, devam ediyor tabi. 1997 yılında sevgili
dostum Doğan Taşdelen’le güneşte geliyoruz” Türkiye’nin büyük konserini
yapmıştık karanlığa karşı, bugün onun oğlu Alper Taşdelen, sevgili Genel
Başkanla birlikte burada Yaşa Kemal parkını yapıyor, açıyor, ömrümüz olursa
Alper’in oğluyla da görüşürüz. Devam ederiz, yani bu ırmağı durdurmaya hiç
kimsenin gücü yetmeyecektir, çünkü insanoğlunun ezilmesi, insanoğlunun
sömürülmesi devam ettikçe bu zulme karşı kahramanlar da olacaktır, insanlar da
olacaktır çünkü meşhur sözdür biliyorsunuz, “herkesi bir süre için
kandırabilirsiniz, küçük bir azınlığı her dönem kandırabilirsiniz, ama herkesi her
zaman kandıramazsınız”.
Yaşar
Kemal anısına yapılan bu anıt onurlu bir duruşu simgeliyor, duruşu önünde
saygıyla eğiliyoruz”.
“-Yaşar Kemal’le tanışmam lise yıllarımda oldu. Bingöl’ün Genç
ilçesinde liseyi okurken yaz tatilinde
izinli gelmiştim, ailem orda oturuyordu. Elimde bir kitap vardı bir aşk romanı.
İlkokul öğretmenim beni gördü sokakta, küçük bir ilçeydi zaten, “Kemal ne okuyorsun”,
dedi, kitabı gösterdim, “sana bir kitap vereceğim onu oku” dedi. Bana öğleden
sonra Yaşar Kemal’in İnce Memed’ini verdi, kalın bir kitaptı, ilk kez bu
kalınlıkta bir kitap okuyacaktım.
Kitabı
okumaya başladım, olağanüstü bir kitaptı, bütün dünyam değişti, ona bakışım
değişti. Yaz bitti, tekrar Elazığ’a
gittim Lise’ye. Müdürümüz geldi sınıfımıza, “bu yaz hangi kitapları okudunuz”
diye bir soru sordu. Sınıfta üç dört kişi el kaldırdı, birisi de bendim. “Kemal
hangi kitabı okudun” dedi. Yaşar Kemal’in İnce Memedi’ni okudum” dedim. Ailen nerde”
dedi, Bingöl’ün Genç ilçesinde, dedim, inanamadı tabi, küçük bir Anadolu
ilçesinde Yaşar Kemal’in İnce Memed’ini bulmak, çünkü kitapçı bile yok.
“Kalk
bir anlat,” dedi, “ben bir öğreneyim”,
kalktım, romanı anlatmaya başladım, yarıya gelince kitabı, “okuduğumdan
emin oldu, “tamam, dedi, “sen bu kitabı okumuşsun otur yerine” dedi. Yaşar
Kemal’le tanışmam böyle oldu.
Daha
sonra röportajlarını, diğer kitaplarını okuma fırsatım oldu. Emin olun, Anadolu’yu güzel anlatan ikinci bir
yazar hemen hemen yok.
Efsaneyi,
ölçüyü, insanın duygularını, zulme karşı direnişi en güzel anlatan
yazarlarımızdan birisidir. Daha sonra onunla bir araya gelme fırsatım da oldu.
Ailesiyle, yol arkadaşlarıyla beraber bir arada bulunma fırsatım da oldu.
Kendisini anılarında dinledim. Güzel bir insan, güzel bir insandı, ilk önce yol
arkadaşı Ayşe Hanımı ziyaret ettim, bizden bir talebinin olup olmadığını da
sordum. Çünkü Yaşar Kemal ve yol arkadaş aslında hepimizin yol arkadaşıdır. Biz
onun açtığı kulvardan, onun açtığı
yoldan yürümek zorundayız. Çünkü o yolu
aydınlığa açıyordu.
Sayın Livaneli’nin dediği gibi bir ırmaktı o, ırmağı
coşturmak, yeni kanalları ırmağa akıtmak, bize ortak gelebilir.
Yaşar Kemal’in bir özelliği daha var; Yaşar Kemal artık
Türkiye kültürünün bir parçası değil, o dünya kültürünün bir parçası, eserleri
hemen hemen bütün dillere çevrildi; çok sayıda Türkiye’den, uluslararası alandan, ülkelerden ödüller aldı
artık o dünyanın tanıdığı, bildiği özel bir yazardı. Yaşar Kemal’i böyle
biliyoruz böyle tanıyoruz.
Ama onun bir özelliği daha var, katıksız bir
devrimciydi ve ilkeli bir yazardı, ilkelerinden hiçbir zaman ödün vermedi. Ödün
vermeyi hayatının bir kırıntısı olarak bile düşünmedi. Verdiği bütün eserlere
baktığınızda bunu rahatlıkla görebiliyorsunuz. Bu ülkenin insanı için çalıştı,
daha bir Türkiye için, daha güzel bir dünya için çalıştı ve bunun için mücadele
etti. Hep doğrulardan yana oldu, hep doğruları savundu. Zaman zaman, doğruları
savunduğu için, eleştirildi de, acımasız da eleştirildi. Ama o bütün
eleştirileri göğüsleyip kararlılıkla yoluna devam etti, devam ettirmeyi de
sürdürdü.
AYDINLAR TOPLUMUN ÖNDERLERİDİR
Aydınların bir görevi vardır, Geleceği düşünür aydınlar, geçmişten ders alarak geleceği oluştururlar. Yeni kuşaklara yeni düşünceler, yeni fikirler, bunları öğütlerler. Hem dünyayı okur aydınlar, hem Türkiye’yi yaşadığı kendi okur, aydınların böyle bir görevi vardır. Aydınlar tıpkı Yaşar Kemal gibi, Nazım Hikmet gibi, Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi, güç bir zaman ödün vermezler ilkelerinden. Ellerinde birer meşale toplumun önünde koşarlar. Eğer bir bedel ödenecekse, o bedeli ödemekten her aydın asla ve asla çekinmez.. Ne baskılar gördü bu ülke, ne zulümler gördü, gencecik fidanlarımızı darağaçlarına gönderdik. Ama emin olun, bu ülkenin gerçek aydınları yılmadı. Kimiz romanıyla, kimisi şiirliyle, kimisi türküleriyle, kimisi sazıyla her toplumun önünde olmayı sürdürdüler.
Aydınların bir görevi vardır, Geleceği düşünür aydınlar, geçmişten ders alarak geleceği oluştururlar. Yeni kuşaklara yeni düşünceler, yeni fikirler, bunları öğütlerler. Hem dünyayı okur aydınlar, hem Türkiye’yi yaşadığı kendi okur, aydınların böyle bir görevi vardır. Aydınlar tıpkı Yaşar Kemal gibi, Nazım Hikmet gibi, Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi, güç bir zaman ödün vermezler ilkelerinden. Ellerinde birer meşale toplumun önünde koşarlar. Eğer bir bedel ödenecekse, o bedeli ödemekten her aydın asla ve asla çekinmez.. Ne baskılar gördü bu ülke, ne zulümler gördü, gencecik fidanlarımızı darağaçlarına gönderdik. Ama emin olun, bu ülkenin gerçek aydınları yılmadı. Kimiz romanıyla, kimisi şiirliyle, kimisi türküleriyle, kimisi sazıyla her toplumun önünde olmayı sürdürdüler.
Bize düşen görev ne? Biz bir siyasal partiyiz,
dünyanın en riskli siyasal partilerinden birisiyiz. Hep aydınlığa koştuk,
ülkeyi hep aydınlığa taşımak istedik. Bunun mücadelesini verdik, çocuklarımız
daha güzel bir Türkiye’de huzur içinde yaşasınlar dedik; hep bu mücadelenin
arkasında durduk. Ama Türkiye’de de, zaman zaman aydınlarda da, bazı çevrelerde
de ciddi kırılmalar olduğunu gördük. Bunlar bizi üzmedi mi elbette üzdü. O
kırılmaların da hangi maliyetlere yol açtığını da aşağı yukarı hepimiz
biliyoruz. Şimdi Türkiye yeni bir sürecin içinde, bu süreçte hepimize düşen bir
görev var. Şunu hiç kimsenin unutmasını istemem, eğer bir siyasal parti bunalım kaynağı olmuşsa o siyasi partinin bu
ülkede sorun çözme yeteneği bitmiştir. Eğer bir siyasi parti, bütün dünyada meşruiyetini tartışılır haline gelmişse, o
siyasal partinin Türkiye’ye verebileceği fazla bir şey yoktur. Hepinizin bunu
görmesi lazımdır. Elbette öbür işleri de yapacağız. Bütün bu olaylara karşın
hak ettiğimiz bir yere gelmiyorsak, oturup ciddi ciddi öz eleştiri de yapmamız
gerekiyor. Neden daha önceki gerekçeler.
Bir seçim yaşadık, daha milletvekilleri yemin
etmediler, parlamento açılmadı, ilk baskı medya üzerine geliyor, ilk baskı ve
çıkıp rahatlıkla televizyon ekranlarında söyleyebiliyorlar. “Falan gazetenin
sahibi o gazeteyi artık yönetemez” diyorlar, “o gazeteyi biz yöneteceğiz” diyorlar.
Emin olun Gobelz bile düşünmemiştir, herhalde. N e demek –siz yöneteceksiniz?
Hani mülkiyet hakkı kutsaldı, hani kimseye müdahale edilmeyecekti, hani barışı
özgürlüğü getirecektik. Daha yemin töreni başlamadan bunlar oluyorsa, bunu
hepimizin yeniden düşünmesi gerekiyor.
“Şu yazarları atın, bunlar yazı yazmasın, diğer
yazarlar da lütfettiği biçimde kalabilir” diyor ve Davutoğlu’na bir çağrıda
bulundum, siz bu düşüncelere katılıyor musunuz? Şu ana kadar tık yok, ama bunu
sürdüreceğim, siz bu düşüncelere katılıyor
musunuz, katılmıyor musunuz?
Demokrasi demek kolay, özgürlük demek de kolay,
birlikte yaşamak demek de kolay, her düşünceye saygı demek de kolay; zor olanı
onu hayata geçirmek.
Bir başka önemli nokta, Çankaya Belediye Başkanımız,
Yenimahalle Belediye Başkanımız açık ve net söylüyorum, Ankara’daki en iyi
belediye başkanları. Hiçbir belediye başkanı, bu iki belediye başkanımızın
eline su dökemez, açık ve net. Eğer burası diğer partinin belediye başkanının
elinde olaydı, bu on altı dönümlük yere gökdelen dikerlerdi. Ama biz ne
yapıyoruz, burada oturup çocukları düşünüyoruz onların çocuklarını düşünüyoruz,
kendi kültürünü düşünüyoruz, dünyayı düşünüyoruz, birlikte yaşamayı
düşünüyoruz, parkta beraber oturmayı düşünüyoruz; kent kültürünün ne olduğunu bütün
Türkiye’ye, dünyaya göstermek istiyoruz. Ama bunu hazmedemeyen var, belediye
başkanımıza son derece çirkin iftiraları var. Anlamak mümkün değil, gerçekten
anlamak mümkün değil. Bu kadar açık yalan üzerine iftiralar nasıl yapılabilir,
bunlar da sözde CHP li, size sözüm söz bunların tamamını temizleyeceğim. Biz
neyle uğraşıyoruz onlar ne ile uğraşıyor. Bizim derdimiz Türkiye, onların derdi
nasıl rant, nasıl ihale alabiliriz. Ee “ben CHP liyim” yok kardeşim öyle bir
şey, ona izin vermeyeceğiz. Zaten bir havuz medyamız var, arada mizah
konularına da değindi sevgili Livaneli. Bu gün yine bir havuz gazetesinde bir
haber var, tam sayfa. Dün Uruguay’ın devlet başkanıyla bir aradaydık, manşeti
kocaman atmış, “Kılıçtaraoğlu’nun ayakkabısının yedi bin dolar” diyor. Ben de
sabahleyin bir daha baktım, yedi bin dolar eder mi, diye. Madem yapı
yapıyorlar, biz onlara haber verelim 500 dolar versin yedi bin dolarlık
ayakkabıyı kendisine verelim.
Düşünün, Türkiye’nin geldiği noktaya bakın arkadaşlar,
gülüyoruz ama Türkiye’nin geldiği
noktaya bakın, şu gazetelerin haline bakın. Bütün medyayı dönüştürmek
istiyorlar.Hep kendilerini alkışlayan, yalan haber üreten medya haline
dönüştürmek istiyorlar. Ama yılmayacağız, yılmak bizim kitabımızda yoktur. Eğer
gerçekten de bu ülkeye bağımsızlığı getirdiysek, demokrasiyi getirdiysek sonuna
kadar mücadele etmek zorundayız. Hiç kimsenin en ufak bir endişesi olmasın,
vatandaşlarımın üzüldüğünü biliyorum, ama hiç kimse üzülmesin, hepimiz yeniden
düşünmek zorundayız. Hepimiz oturup yeniden düşünmek zorundayız. Yaşar Kemal
yıldı mı, hayır, Zülfi Livaneli yıldı mı, hayır direndi mi direndi. Yurt dışına
gittiler, bedel ödediler, gencecik fidanlarımız hayatlarıyla bedel ödediler;
biz onları unutamayız, onların mücadelelerini unutamayız; onların bize
bıraktıkları mirası asla ve asla unutamayız. Direneceğiz elbette yanlışa karşı,
baskılara karşı. Her şeyi yapabileceklerini sanıyorlar. Demokrasilerde hiç kimse her şeyi yapamaz. Bu nereye
götürür, ayrıştırmaya götürür, kutuplaşmaya götürür. O zaman bu ülkenin bütün
aydınlarını, bütün demokratlarını, bütün vatanseverlerine açıkça çağrımızdır. Baskıya ve zulme karşı biz direneceğiz,
medya üzerinde kurulan baskılara da direneceğiz. Eğer bizim çağrımızı kabul
ediyorlarsa, bize destek versinler, bu ülkenin aydınların sorumluluğu vardır.
Biz kendi sorumluluğumuzun bilincindeyiz; seçim
sonrası sorumluluğumuzun daha da artığının da bilincindeyiz. Çöken iki siyasal
partinin bize yüklediğini sorumluluğunun da bilincindeyiz. Bütün o partilere oy
vermeyen veya bize oy vermeyen bütün yurttaşlarıma sesleniyorum, güzel bir
Türkiye istiyorsunuz siz; çocuklarınızın özgürce okula gittikleri bir ülke
istiyorsunuz; huzur içinde yaşayacağınız bir Türkiye istiyorsunuz; baskılardan
uzak, korkudan uzak, parklarında rahatça dolaşabileceğiniz kentler ve Türkiye
istiyorsunuz. Bunu sağlamak hepimizin amacı, ortak görevi olmalı. Biz bunu
yapmak zorundayız.
Seçimler sırasında özellikle gençlere ve kadınlara
seslendim, kadınların sorumluluğuna değindim. Bir baskının demokraside bir kısıtlamanın,
etkisini en fazla kadınların duyacağını ifade ettim. Bizim görevimiz o duyarlılıklarımızı korumak
ve çalışmaktır. Bunu yapabildiğimiz ölçüde başarıyı yakalarız.
Yaşar Kemal Parkı’nı açıyoruz, Yaşar Kemal’den girdik,
Türkiye’nin gerçeklerine geldik. Yaşar Kemal eserleriyle, az önce ifade ettim, sadece bizim kültürümüzü değil,
dünya kültürünün artık bir parçasıdır. Arzumuz Yaşar Kemallerin sayısının
giderek artmasıdır. Onlar çalıştıkları ölçüde, yazdıkları ölçüde, okudukları
ölçüde bizim ufkumuzu da geliştireceklerdir. Güzel bir Türkiye’de huzur içinde yaşamak için benim size sözüm var, bunun mücadelesini
yapacağım, yapacağız, sizden sadece ve sadece destek istiyorum. Güç birliği
yapmak zorundayız.(Arkadaşlarım 700 dolar diye yazmışlar, bildirdiler ben 70
dolara vermeye razıyım).
Yorum Gönder