Dünkü yazımda Başbakan
Erdoğan’ın CHP için söylediği sözlerden, bir kesimi nasıl kandırmaya
çalıştığını ve bahsettiği dönemlerde CHP’nin neler yapmış olduğunu kısmen
anlatmaya çalışmıştım. Atatürk önderliğinde Türk Milleti,
yedi bin yıllık tarihinin en zor döneminde Batılıların “Türk Mucizesi”
dedikleri, dünyanın en görkemli devrim hareketini gerçekleştirmiştir. Bu olay,
yalnız Türk Milleti için değil, bütün ezilen mazlum milletler için de bir
kurtuluş yolu ve ümit kaynağı olmuştur.
Türk Milleti, 7 düvel
ile o yıllardaki çok zor şartlarda tek vücut olarak dünyanın şaşkın bakışları
altında, Kurtuluş Savaşı’nı kazanmış, esaret zincirlerini kırarak,
bağımsızlığına kavuşmuştur. Atatürk
düşmanlarının o yüce lider ve devrimlerini çarpıtarak söylerken dahi, önce
deterjanla ağızlarını yıkamaları gerekir.
***
Şimdi gelelim Erdoğan
neden cumhurbaşkanı olamaz,
OLMAMALIDIR-A;
Erdoğan aslında bağlı
olduğu ideoloji içerisinde yalanlarla, dolanlarla işini götürmeye kalksa da
ağzı mükemmel laf yapan, ikna kabiliyeti çok yüksek bir aktördür.
Dikkat ederseniz
liderdir demiyorum zira liderlik bambaşka bir kavramdır, bununla birlikte bir
kesimin liderliğini yapmaktadır.
Erdoğan Atatürk rejim
düşmanı olarak yetişmiş ve amacına neredeyse ulaşmak üzere olan kişidir.
Mecliste kendisine biat eden sayısal gücü ile bir kesiminin gözünde adeta ilahlaşmasını bilmiştir. Bunu takdir etmek gerekir aslında.
Bazen mağduru, bazen kabadayıyı bazen de Hitleri oynayarak otoritesini
yükseltmiştir.
Gömlek değiştirdim
diyerek iktidara gelen Erdoğan aslında hiç değişmemiştir. O, ettiği yeminin
ardında durmuştur daima. Bu yemini birçok kişi bilmez.
Erdoğan ailesinin
Rize’den İstanbul Kasımpaşa’ya göç etmesinden sonra, 1954 yılında ailenin 3.
çocuğu olarak Kasımpaşa’da doğmuştur.
1965 yılında Piyale
Paşa İlkokulu’nu bitirdikten sonra, İstanbul İmam Hatip Okulu'na yazdırılmış,
böylece henüz 11 yaşında bir çocukken Atatürk rejimi karşıtı olarak büyümeye
başlamıştır.
Tayyip Erdoğan’ ın
1980 yılında arşivlenen ve Trabzon Tire askeri arşivinde mevcut bulunan
Atatürk ve Cumhuriyet
rejimine karşı olan yemini bizlere bu günlerin geleceğini anlatıyordu.
İşte birçok kişinin
bilmediği o yemin;
“Ben Muhammed Müslüman ümmetindenim. Türkiye dinsiz, laik
bir memleket haline gelmiştir. Hayatımı Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa
adayacağıma, Türkiye’yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele
edeceğime, Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini
önleyeceğime, kısa zamanda ümmet esasına dayanan, şeriat devletinin kurulması
için çalışacağıma, dinim, Allah’ım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem
ederim.”
Erdoğan bu yemini
hiçbir zaman inkâr etmemiş, basında bir tekzip yayınlamamıştır
Yani aslını hiçbir
zaman saklamamıştır.
Şimdi böyle bir insan
Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı olabilir mi?
Aradan çok sular aktı
değişmiştir diyebilir miyiz?
Yaptıkları ortada
değil midir?
“Yine aşağıda linklerini yazdığım eski yazılarımda dediğim
gibi Erdoğan böyle bir yemini ettiği zaman bir Atatürkçü onun ilkelerini ve
rejimini korumak adına ant içti mi acaba?”
2002 yılında iktidara
geldiği zaman "Milli görüş gömleğini değiştirdim" dediğinde toplumu
kandırmaya başlamıştı. Aslında o her zaman kendi ekseninde kaldı, sindire
sindire Türkiye’yi değiştirdi.
Bu günlere gelmemizde en büyük etkenlerden
teki şüphesiz Cumhurbaşkanı Gül’ün dışişleri bakanlığı sırasında (24 Mayıs 2003 günü Vatan gazetesinin
birinci sayfa manşetinden yayınlanan) Colin
Powell arasında 2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşmadır. Türkiye’yi Amerika’ya
göbekten bağlanmıştır böylece.
“BOP içinde ABD ile
birlikte hareket ediyoruz” diyen Gül, bu gizli sözleşmeye göre “Ortadoğu’daki tüm rejimlerin
değişeceğini”, ABD’nin sözcüsüymüş gibi ilan etmiştir (Vatan, manşet, 24 Mayıs 2003 ve Radikal, 14 Mart 2006).
Yani paralel yapı,
derin devlet filan değildir. Bu başbakanın kendisini kurtarmak için uydurmasıdır.
Gerçek:Gül, Fethullah
ve Erdoğan’ın el ele şeytan üçgeni oluşturarak, Ortadoğu’nun kan gölüne
çevrilmesini, Türkiye’nin bölünme noktasına getirilmesini işbirliği ile
sağlamalarıdır. “Bunların birbirlerinden
farkları yoktur.” Tek başlarına iktidar olma hırsları içerisinde olan bu
üçlü şimdilerde ayrılma, birbirlerine düşman olma noktasına gelmişlerdir.
Peki, tüm bunlar
olurken Atatürk’ün partisi ve diğer Atatürk çizgisinde olan partiler ne
yapabildiler?
Kocaman bir hiç!
İmralı’daki bebek
katili ile görüşmeler, Doğu ve Güneydoğu’nun fiili olarak topraklarımızdan
kopma noktasında olması, Kürtçülerin böylesine kabarmaları hep bu üçlünün
eseridir. Öyle bir durumdayız ki Türk olmak, vatanını sevmek, Atatürk’e bağlı
olmak günümüzde adeta vatan hainliğine eş tutulmaktadır. Muhalefet partilerinin, bilhassa CHP ‘in cumhuriyet ve Atatürk
Devrimlerine sahip çıkmamaları bizlere maalesef bu kara günleri yaşatmaktadır.
Yorum Gönder