Neo- Muaviye’ler - İrfan O. Hatipoğlu

Bugün sürdürülmekte olan Neo-Muavi söylemleri,yönetim anlayışı ile ülkemiz ortaçağ karanlığına doğru çekiliyor. Demokrasi,hukuk devleti, insan hakları, saydamlık, yolsuzluk ve rüşvet alanlarında tipik bir “üçüncü dünya” ülkesi konumuna geldik.

Neo- Muaviye’ler - İrfan O. Hatipoğlu
Ortadoğu ve İslam tarihi inananlar arasında süren din/ mezhep savaşları ile iktidar  adına entrika, yağma, ötekileştirme öyküleri ile doludur. Bugün İslamı inananların arasındaki yarılma, Ortadoğu’da yaşanan bölünmüşlüğün, bölgesel savaşların kaynağını oluşturmaya devam etmektedir. Bölge barışı, birlikte yaşama olumsuz etkileniyor. Günümüze ulaşan mezhepsel ayrışmanın, bölünmüşlüğün, derinleşerek devam eden nefret söylemlerinin sorumlusu Muaviye’dir. Muaviye’nin 1400 yıl önce iktidarı ele geçirmek/sürdürmek için oluşturduğu para, kumpas, tehdit, propaganda ve siyasi suikast odaklı iktidar anlayışı Ortadoğu’da liderlerin ortak paydasıdır. Suriye’de, Irak’ta süren iç savaşın, sağlanamayan kalıcı barışın sorumlusu bölgedeki neo- Muaviye’lerin varlığıdır. Ülkemizde de İslam lideri olmayı düşleyen neo-Muaviye’ler, hiçbir, ölçüt tanımadan Muaviye yönetim anlayışını benimseyerek sürecin parçası olmaya çalışıyorlar.

Muaviye, Emevi Devleti’nin kurucusu, tipik bir Mekke aristokratıdır. Babası Ebu Süfyan, Mekke zenginlerinin ve tüccarlarının önderi, Mekke’nin önde gelen kabilelerinden Umeyyeoğulları’nın reisiydi. Annesi, İslamiyete en fazla direnen, mücadeleci ve inatçı Hind’dir. Muaviye’nin ailesi, İslam’ın ilk yıllarında Peygamber’e direndi, yapılan kutsal savaşlarda komutanlık/önderlik yaptılar. Mekke’nin fethinden sonra Müslüman olmuşlardır. Muaviye, “Müellefi Kulub” olarak tanımlanan zorla Müslüman olanlardandır. Becerileri, faydacı yaklaşımları sonunda İslam topluluğu içinde öne çıktı. Önce Peygamber’in “Vahiy Kâtibi”, sonra Şam valisi oldu. Kabilesinden olan Halife Osman’ın suikast sonucu öldürülmesini iktidarı ele geçirme aracı olarak gördü. Halife olarak seçilen Ali’yi tanımadı, Osman’ın katillerini bulmak adına iç savaş başlattı, iktidar kavgası, Ali ve çocuklarının öldürülmesi ile son buldu.

Muaviye’nin Halife Osman’ın ölmesinden sonra iktidar alternatifi olması ve iktidarı ele geçirmesi Mekkeli oligarkların/aristokratların temsilcisi olmasıdır. İslam’ın yayılması, yeni bölgelerin ele geçirilmesi ile oluşan zenginliği kontrol etmek isteyenler tarafından desteklendi. Yönetim anlayışının temelini “Paranın iş gördüğü yerde konuşmaya, konuşmanın iş gördüğü yerde kılıca gerek görülmez” oluşturmuştur. Kamu kaynaklan ile yandaş zenginler yarattı. İktidarını sürdürmek için her türlü hile, entrika, baskı, tehdit ve yıldırma girişimini meşru gördü. Muaviye’nin başlattığı/kazandığı iktidar mücadelesinin ayırıcı noktası ise İslam toplumu içinde yarattığı kırılmadır. Ehlibeytin öldürülmesi, karşıtlarına -Ali taraftarları, hariciler- karşı geliştirdiği öfke/ nefret söylemleri îslamda yaşanan ayrışmayı günümüze taşınmasına sağladı. Kerbela’da sonlandığı düşünülen savaş, Ortadoğu’da iktidar kavgalarının, bölünmüşlüğün kaynağım oluşturmaya devam ediyor.

Muaviye’nin 1400 yıl önceki iktidar anlayışı neo-Muaviye’ler tarafından ülkemizde yerleştirilmeye çalışılıyor. Neo-Muaviye’ler iktidarını sürdürmek için Cumhuriyetin getirdiği tüm değerleri, geliştirdiği ulusal politikaları yok etmektedirler. Ülkenin zenginlikleri yağmacı/talancı anlayışla ele alınmakta, değerinin çok altında yandaşlara peşkeş çekilmektedir. Rüşvet, yolsuzluk kurumsallaşmış, bağımlı /yandaş zenginler yaratılmıştır. Gezi parkı olayı,ardından gelen ve bütün ülkeye yayılan gösteri yürüyüşleri bastırıldı görsel ve yazılı basın baskı altına alındı. Elektronik iletişim yollan kapatılıp daraltıldı. Sendikalar, dernekler, sivil toplum örgütleri vb. iktidarı eleştirenlerin bu davranışlarının hesabı sorulacak denerek sindirilmeye çalışılıyor. Kamu önderleri/akil adamlar, iş çevreleri “bitaraf olan bertaraf olur” denilerek tehdit ediliyor. Çıkartılan MİT Yasası ile ülke “Abdülhamit istibdadı” içine ' sürüklenmeye çalışılıyor. En tehlikelisi olan, Muaviye’nin îslamda yarattığı ayrıştırıcılığı “53 Sünni kardeşimiz öldü”, “Ali’siz Alevilik ateistliktir”, “Cemevi cümbüş evi” diyerek ülke gündemine taşımakta sakınca görmüyor. Öfke, kinini ve nefret söylemlerini medya (yazılı, görsel) aracılığı ile kamuya sunmaktan geri kalmıyor.
Bugün sürdürülmekte olan neo- Muaviye söylemleri, yönetim anlayışı ile ülkemiz ortaçağ karanlığına doğru çekiliyor. Demokrasi, hukuk devleti, insan hakları, saydamlık, yolsuzluk ve rüşvet alanlarında tipik bir “üçüncü dünya” ülkesi konumuna geldik. Kötü gidişin önlenmesi, neo-Muaviye’lerden ve ardıllarından kurtulmanın yolunun Cumhuriyetin değerlerine sahip çıkmaktan geçtiğini bilmeliyiz. Sahip çıkamazsak neo-Muaviyecilik kök salacaktır.

 İrfan O. Hatipoğlu /Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget