Bilgisayar
Bilgisayar sınırsız fakat orta akıllı bir ansiklopedidir. Gelişmiş telefon, bir fabrikadır. İnsanlar bu aracın aynı zamanda bir bilgi çöplüğü olduğunu anlamadılar. Bilgisayar bir sonsuz alışveriş merkezi, evrensel bir iletişim aracıdır. Kullananın bilgisi ve aklı oranında işe yarar. Bilgisayar çöplüğünde buluşan dört madde yazdım. Bunları birbirleriyle birleştirebilir misiniz?
I-BAYRAK
Bayrak tarihin en yüksek simgesellik düzeyidir. Entelektüel düzeyde tartışılabilir. Fakat toplumsal ve politik düzeyde tartışılamaz. Bu tartışıldığı zaman bir toplum kendi tarihi varlığını yitirmiş demektir.
Kürt çocuğu, kendisi fazla bilinçli olmasa bile, Türkiye’yi yok sayabilen ya da yok olmasını isteyen teşvikçilere alet olmuş. Bu Kürtler için doğru bir simgesellik. Kürdistan’ın özgürlüğünün Türkiye’nin parçalanmasından da ötede yok olması anlamına gelebileceğini bizim sorumlular günlük politika sorunu sanıyorlar. Türkiye’yi yok etme isteği 19.yy.’dan bu yana var olan bir konudur. Türkleri Asya’ya geri yollamak gibi komik boyutları da vardır. Kızılderililer Amerikalı işgalcileri, Amazon yerlileri de Brezilyalı Avrupalıları geri göndermek isteyebilirler. Sömürge ve fetih tarihi coğrafi sınırların değiştiğini gösterir. Ama bu odalardaki eşyalarının yerlerini değiştirmeye benzemez.
Kürt çocuğu inançlı ve cesur. Peki oradaki askerlerden bir spontane tepki gelmedi mi? Onlar inançlı ve cesur değil mi? Savaşta ne olacak? Ben babası Sarıkamış’ta esir olmuş bir asker çocuğuyum. Türkiye’de bayrağa saldırı, dengesini yitirmiş devleti tehdit eden bir olaydır. Değil Amerikan ya da Fransız bayrağı ile oynamak, siz Avrupa da bir kent simgesi, bir aile armasıyla bile oynayamazsınız.
Yaşamı çok soyut entelektüel düzeyde algılayıp bütün toplumsal simgesellikleri reddetmek düşünce düzeyinde olabilir. Ama bunu Ayasofya önünde namaz kılanlar ya dağlara bayrak resmi yapanlar, gemisine-arabasına, elçiliğine bayrak asanlar kabul edemezler. Komutanlar, devlet başkanları son bayrak olayı konusunda araştırma yapıyorlarsa kendi tarihi ve toplumsal konumlarını da araştırsalar iyi olur. Bu bir adli vaka değildir.
II- BİLMECE-SİNEK
At sineği ve karasinekler pislikten kalkıp size yapışırlar. Kovamazsınız. Sıcak iklimlerin, nemli sıcak günlerin en rahatsız edici, pis yaratıklarıdır. Zeus’un danaya çevirdiği İo’ya Hera’nın musallat ettiği bir at sineği idi. Mikrop taşıyorlar ve hayatınızı cehenneme çeviren kılık değiştirmiş şeytanlardır.
III-KİTAP, NE ZAMAN ÇİÇEK OLUR, NE ZAMAN AÇAR?
Sevgili okuyucular, Dâhi yaratıcılar, bilgisayarı, düşünemeyen insanlar, düşüncesiz kalabalıklar için tasarlayıp yaratmışlar. İçinde yok, yok! Kitaplıklı kahveler gibi. Ama sınırsız büyük. Kumar, eğlence, oyun, bilmece, fabrika, musiki, porno her şey var. Hayal edilemeyecek kadar büyük bir çöplük! Gazete ve televizyonlar da çöplük! Neden?
Çünkü ‘Pazar’ olarak tasarlanmışlar. İnsanı gerçekten bilgilendirmekten çok, mal satmaya, aldatmaya yarıyorlar. Sınırsız pazar, çarşı, alışveriş merkezi, şarkılı gazino, konser salonu, eğlence parkı.
Bu karnavala dünyanın küçük beyinli insanları-ki bunlar dünya nüfusunun çoğunluğunu oluşturuyor katılınca, hangi vitrinin ya da tezgâhın önünde duracaklarını, neyle ilgileneceklerini bilemezsiniz. Bundan dolaylı daha bilgili ve akıllı olmazlar. Daha çok da okumuyorlar. Bilgi ellerinin altında ama kafa boş!
Oysa benim özel kitaplığım bir bahçe. Her bitkiyi seçerek ben diktim. Her kitap aklın billurlaştığı, bir konuya konsantre olarak anlatmaya çalıştığı, berraklaştırdığı, renklendirdiği, güzel kokularla doldurduğu bir meyve ya da çiçek ağacı ya da bir çiçek bahçesi. Kitaplığım içinde bazı çürümüş, eskimiş, kurumuş şeyler de olabilir. Ama yine de bir bahçe. Binlerce yıl yaşayan insanların parlak düşüncelerinin ürettiği mücevherlerden bir müze yapmışım. Biriktirdiğim düşüncelerin ne tazeliği, ne kokusu geçmiyor. Kitaplar, benim her dem taze çiçeklerim! Bir resmi, bir haritası, tek bir paragrafı 50-60 sayfalık bir gazete ya da dergiden daha dolu. Aklın ışıldadığı, aydınlatan bir kaç satır.
Onların yanında bu iletişim dünyası, bir çöp dağı, bir labirent. Kim buradan doğru bir bilgi çıkarabilir? İçinde yaşadığımız pis kokulu dünya bu iletişim ağı içinde örümcek ağlarına takılmış bir sineğe benziyor. Bilgiden önce sağduyu ve akıl gerek. Çünkü bilgiyi seçmek için yığmak değil düzenli biriktirmek gerek. Deliye bilgisayar verince deli gömleği üzerinden düşmüyor.
Sevgili Okuyucular, Bazen bin yıl önce yazılmış bir kitaba, bir sayfaya hatta bir paragrafa dayalı yeni bir yaşam kuramı hayal edebilirsiniz. Kitaplar bana 2,5 milyar yıllık Ginko Biloba ağaçları gibi eski, bitmez tükenmez müzelerdir.
Bu kitaplıkların bir özelliği daha var: Kokuları her zaman keskin olmakla kalmaz, her
koklayışında başka kokular alırsınız. Bunun yanında bilgisayar bir eskimiş makine çöplüğüne benziyor. İçine yeni ne atılsa kokusu değişmiyor.
IV- ÜLKE VE HALK
Her gün cinayet haberleri ile dolu gazeteler her gün kaza, her gün halka gaz sıkan polisler, köşe başlarında polise taş ve molotofkokteyli atan halk, her gün birbirine kötü söz söyleyen yüksek ağızlar, her gün binbir rezalet dolu bir ülke. Bu bir ülke ise cehennem nasıl bir yer olmalı? Ben güncel yaşamın böyle sahnelerle dolu olduğu bir Türkiye’yi şimdiye kadar görmemiştim. Gerçi birkaç kötü olay hatırlıyorum. Fakat bu sürekli bir çizgi film ve televizyon serisine dönüşmemişti. Sürekli polisiye film seyreden bir toplum. Çağdaş bir gelişmişlik gösterisi olmalı!
Otomobilin çekirge gibi her toprak parçasını işgal ettiği, içinize hava yerine benzin çektiğiniz yer ülke değil, benzin istasyonudur. Biz insan değil beton kutulara hapsedilmiş fareleriz. Hoparlörlerden, sirenlerden gelen çirkin metallik seslerle, arabalardan gelen ham hum’lar duyusal ortamı dolduruyor. Buna akşamları atılan gece fişeklerini, uçak ve helikopter seslerini de katabilirsiniz. Hatta bunlar da yeterli değil. Bu uygar olmayan kentin sokaklarını, özelikle bu mevsimde, köpek sesi dolduruyor.
İnsanlar uzaylılara benzeyen polislerden, kuralsız araba süren şoförlerden, sokak köpeklerinden korkuyorlar. Kuyrukta bekleyenler banko arkasında oturan memurlardan korkuyorlar. Kredi kartı hesabı gönderen bankalardan, fiyatı artan patates, domates, soğandan korkuyorlar. Benzin ve mazot fiyatlarından korkuyorlar. Mahkemelerde neredeyse altlarına kaçıracaklar.
İnsanoğlu bu! Yine güler, yine güzel kızları, güzel gençleri gözler, yine el ele tutuşur, sevişir. Yine sarhoş olur. Ama parkları ve meydanları yasaklayan polislere akıl erdiremez.
Sevgili Okuyucular,
Bunları anlatırken politikadan söz etmek gereksiz. Bu kadar sorunlu bir ortamın politikası olmaz. Böyle bir devletin çarkı dönmez. Eğer dönen çarklar varsa onlar devletin değildir. Eğer bütün bunlardan şikâyet etmeyen ya da edemeyen bir halk varsa, o da halk değildir. Bir kalabalıktır. Bunlar ellerinde bilgisayarlı telefon da taşısalar onu beyinlerinin kapasitesi kadar kullanabilirler.
Doğan Kuban/Bilim Teknoloji/Cumhuriyet
Yorum Gönder