Atatürk Lozan için: "Tarihte misli görülmemiş bir hesaplaşma" der. Cepheden konferansa giden İnönü ‘ulusun ters dönmüş alınyazısınıyenen’onurla masaya oturur. Cumhuriyet ve devrim sürecinde büyük sorumluluklar taşır. Ama ‘hurafe ve safsatalar’ eşliğinde siyaset alanlarında yer tutanlar, antlaşmayı da demokratik rejimin
kurucusunudahedef alırlar. Ulus-devleti reddeden, ilerici ve toplumcu her gelişmeye karşıt, "Genişletilmiş Ortadoğu Projesi eşbaşkanı",karalamada herkesi geçer.Öyleyse yeren ve yerilen zihniyetleri,tarih önünde bir karşılaştırmak gerekir…
Emperyalizme kul olmuş yönetim elinde sömürgeciliğe biat etmiş bir ülke düşününüz.Bandolu askeri işgal güçlerini,hoş tutulmuş azınlıkların bozgunculuklarını, arkadan vuran iç isyanları hatırlayınız.Halife’nin idam fermanlarını sallayan işbirlikçi güçler ortalarda dolaşsın. Çaresizlik,başıboşluk ve yoksulluk dolu ortamda yurtseverler ülke ve ulus için ‘fedây-ı can’etsinler.İşte Lozan’a ulaşan onurlu yolun başlangıcında bunlar vardır.
Yaptıkları hizmetlerle göze çarpan saygın kişilerin eserleriyle beraber korunması,devlet geleneği olmalıdır. Geride kalanlara düşen yüceltici görev budur. Ama bu ülkenin yakın tarihini doğru-dürüst bilmeyenler çoktur. Sanırlar ki yaşadıkları günün koşullarında bir Türkiye armağan edilmiştir. Gametmeden toprağa düşenler,gaziler, kağnı arabaları ve “tekâlifi milliye” özverisi belleklerden uçmuştur. Uçar olunca da,miting meydanlarındanhalka ve yakın tarihe “musallat” olanlar, fırsat bulmuşlardır.
Hak ve insaf:
Şanlı Anadolu İhtilâli, üç askeri ve iki de siyasal zafer üzerinde kuruludur. Birinci İnönü savaşı ilk başarı olurken, İkincisi emperyalist dünyada bile: “yeni bir devlet doğuyor” yorumuyla karşılaşmıştır. “Sakarya” ve “Dumlupınar” zaferleri de onurlu bir bağımsızlığın müjdelerini vermiştir.“Mudanya mütarekesi” , 1919-1922 arasındaki Anadolu savaşınıbitiren olaydır.Lozan antlaşması, 1914 yılında başlayan ama resmen 1923 yılına kadar uzanan süreci yani Birinci Dünya savaşını noktalamıştır. Her iki metindekiimzalararasında İnönü de yer almaktadır.
Mısırlılarla Hititler arasında yapılan “Kadeş” sözleşmesinden sonra en uzun ömürlüsü Lozan’dır. 13 ülkenin toplandığı konferansta dost Sovyetler dışındakilerle Türkiye karşı karşıyadır. Lozan’da yeni bir devletin varlığı hukuken onaylanmış, kapitülasyonlar kaldırılmış,saldırı antlaşmayla durdurulmuştur.
Bu arada kaydedilmesi gereken odur ki, “12 adalar”, Balkan savaşından sonraki “Berlin” ve “Quichy” antlaşmalarıyla 1912 ve 1914 yıllarında Osmanlılarca terk edilmiştir. Lozan’da stratejik “Gökçe’ ve “Bozcaada” elde edilirken Ege-Akdeniz bölgesindeki 5 adanın yeniden ele alınması, Musul’la birlikte1925 ve 30’lu yıllara bırakılmıştır. Ne yazıktır ki, İngiliz tahrikli “Şark isyanlarının” 1938’lere kadar sürmesinin getirdiği sorunlar Türkiye’ye bu uğraşlardan alıkoymuştur.
Günümüzdekiayrımcı, teokratik, feodal ve dönek liberallere göre: “Sevr, Lozan’a yeğdir”. Bu cenah hem bu ülkede yaşamakta ve hem de bu ülkeye hıyanetin yolunu kıyasıya aramaktadır.İyiyi kötüden ayırma konusunda akıl almaz yanılgılara düşürülen bir halk da; Lozan,Cumhuriyet ve devrim karşıtlarını sezememektedir.İşte felâket, haksızlık ve insafsızlık buradadır.
Saptırıcılık:
İsmet İnönü’ye karalamalar durmaksızın sürer. O da yakınır: “Ben ki zaferler kazanmış ve birçok başarılara imza atmıştım. Ne oldu? İnkârlarla dolu bir propaganda her şeyi yıkıp geçti.İleri yaşımda sinirlerim ve aklımla mücadele vermek zorunda kaldım”.
“İnkârların’ başlatıcısı Demokrat Parti’dir. Tarih sayfasıyla oynanır. İnönü savaşları yok edilir veLozan küçültülür. Ulusal kahramanın başına taşlar attırmaya, linç ettirmeye kadar uzanan tertiplere girişilir. Günümüze aktarılan İnönü düşmanlığıda artan bir hınçlayürütülür.Saklı hedef Atatürk’ün sırasıayrıca ve sabırsızlıkla beklenir.
“Kem” bir ağız,şimdilerde İnönü’ye tüm icraatlarıyla birlikte çatmaktadır. “Ulusalcılığı ayaklar altına aldığını” söyleyen, özgürlüklere sırt çevirmiş, kapitalizmin piyasa uygulayıcısı olankişi, bıyığı dahil İnönü’yü eleştirmektedir. “İnönü” adı taşıyan İstanbul ve Kocaeli statları bile alışveriş merkezi olmak üzere bu “zât” döneminde satılmıştır.Ekonomik bağımsızlığın kaleleri bulunan Kamu İktisadi Teşekkülleri kalmamıştır.Atatürk-İnönü ikilisinin toplumcu üretim kurumları, yerle-bir edilmiştir.
Ucuz tüketim malları çıkaran Sümerbank’tan yararlanmayı durduran, SEKA’nın ürettiği kağıtlarda yazıp-çizmeyi önleyen, iletişimi Lübnan-Fransız ortaklığına veren, nasıl bir zihniyettir?Bankaları can düşmanı ülkelere, işçi haklarını taşeronlara, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sermayeye sunan tutum nedir? Liman ve tersanelerle, kamu endüstrilerini çokuluslu şirketlere ihale ederek “babalargibisatan” talimatların kaynağı neresidir?
Terekesinde üç-beş tas, kilim,hırka vemisvak çıkan,“Ben mirasbırakmam” diyen bir Devlet Başkanı Peygamber’in “yolunda gittiklerini’ söyledikten sonra malvarlıklarına paha biçilemeyen ‘karun’ gibiler mi güvene layıktırlar?
Sonuç:
24 Temmuz 1923 tarihli Lozan antlaşması, bu ülke ve ulusun hukuksal nitelikli evrensel yaşam belgesidir. Antlaşmaya imza atan el, siyasal bilimci Rostow’un deyişiyle: “Diktatörlük yetkisinden demokratik rejime geçişin tek ve eşsiz örneğidir”.
Düşmanlıklarını gerçek dışı savlara bağlayanlar,ulusal tarihimizde asla değer taşımayacaklardır. Ama Lozan ve İsmet İnönü, bu devletin onur sayfalarında hep canlı ve anlamlı kalacaklardır.
Ertuğrul Kazancı / Eğitimci-Hukukçu/Cumhuriyet
Yorum Gönder