“Toplum Cahil” Demek, Ne Anlama Geliyor? - Doğan Kuban

İngiliz Doktoru ve Kimyacısı James Lovelock (1919 ) evrenle ilgili en yeni kuramlardan biri olan ‘Gaia Kuramı’nın da kurucusudur. “İnsan sadece doğaya uyarak yaşamaz. Kendi amacına uygun olarak onu değiştirir” der. Küresel Isınma bunu kanıtlayan doğa olaylarından biridir. Lovelock “Eğer kuramsal yaklaşım doğruysa en iyi gelişme evrenin insandan kurtulması olacak” diyor. Kuşkusuz insanoğlunun böyle bir niyeti yok. Fakat insanlığı kurtarmak için dünyaya saygılı bir insan türü yetiştirmek gerek. Oysa sadece dünyayı kemirmekle kalmayan, fakat insanları da sömüren birçok haksızlıklar içeren bir dünya sisteminde yaşıyoruz.

 “Toplum Cahil” Demek, Ne Anlama Geliyor? - Doğan Kuban
Bilgisizlik sömürüsünden kaynaklanan kötülükler ekonomik dengesizliğin temel nedenlerinden biridir. Çok gelişmiş toplumlar öğretim düzeyi en yüksek olanlar en zengin ve demokratik olanlardır. Bizim sorunumuz ise cahil toplumu eğitmektir. Ne var ki öğretim yarı cahilin ya da sömürücünün elinde ise amacına ulaşamıyor.

Dünya iletişim çağına gelene kadar insanlar daha bilgisizdiler. Fakat yeni araçlar bu bilgisizliğin doğasını değiştirdi. Kentlileşme ve iletişim çağı geldikten yoğun bir bilgilenme süreci yarattılar. En cahil insan bile dünyanın farkına varmaya başladı. Evler, apartmanlar, gökdelenler, otomobiller, uçaklar, gemiler, her şeyi satan pazarlar, sinemalar, televizyonlar, telefonlar. Görsel imgeler insanların güncel belleğine kazınıyor, Temelde öğretimsiz bile olsalar, insanlar dünyayı görsel boyutlar öğreniyor ve yüzeysel de olsa ortak oluyorlar.

Gençlerin son eylemleri, daha yaşlı kuşakların doğasını ve gücünü bilmedikleri iletişim çağı kuşaklarının yetiştiğini kanıtladı. Sadece iktidar değil, toplum da bu genç eylemi anlamakta zorluk çekiyor. Mısır olayları bir yıllık dinci cumhurbaşkanının ne duruma düştüğünü gösterdi. Dünya bildiğimiz ya da bize gösterilmiş dünya değil. Gelecek olasılıkla bizim şu anda bilemediğimiz biçimlere girecek.
Yakınlarda Amerika’nın uzay çalışmalarını planlayan Nasa’nın (Ulusal Aeronotik ve Uzay İdaresi) Mars gezegenine gönderdiği ‘Merak’ adlı robot yeryüzünden gönderilen sinyallerle 6 ağustos günü Mars yüzünde ‘Gale’ krateri denen 20x7 km. genişliğinde eliptik bir çukurun 300m. yakınına indirildi. Zengin araçlarla donatılmış küçük bir laboratuar olan bu robot 20 kasım 2011’de, yani 7 ay önce fırlatılmış ve uzayda 250 milyon km yol alarak sadece 300 metrelik bir farkla istenilen noktaya düşmüştü. Bu, bir tüfekle 300 m ye atış yaparsanız bir insanı alnından tam ortasından vurmak demektir.

BİZ YARINI BİLE HESAPLAYAMAZKEN
Dünyanın çapından 8 kat daha fazla bir uzaklıktan ve bütün öğeleri hareket eden bir atış sürecinde istediğiniz noktanın bu kadar yakınına ulaşmak, çağdaş bilim ve teknolojinin yüksel potansiyelini gösteriyor. Robot saniyede 3600m. hızla gidiyor (bu otomobil hızıyla saatte 12960 km. eder. Yani saatte 130km. hızla giden bir otomobilden 100 kat daha hızlı). Dünyadaki deneyimlerimizle hayal bile edemeyeceğimiz mesafelere laboratuvar gönderen, orada onların uzun zaman kalıp bize Mars hakkında bilgi vermesini sağlayan adamlar bizim gibi insanlar. Bilim adamı ya da mühendis olarak diploma almışlar. Mars’ın hareketlerini dünyanınkiler kadar doğru gözlemleyerek, araçlarıyla ölçüyorlar. Şaşırtıcı olan, bu teknik performansların bir gün sonrasını bile hesaplayamayan insanların ve toplumların yaşadığı bir dünyada gerçekleşmesi.

Biz okumamış Anadolu göçerini tek aşamada bilim adamı yapamayız. Kaldı ki toplumu tek bir aşamada kentli de yapamıyoruz. Son günlerde öğretimi idare edenlerin aklına gelen ilk iş, kızlarla erkekleri ayırmak. Bugünün yaşamında bu ayırımın ne anlamı var? Çağdaşlık toplum üyelerinin yeni bir iletişim evresine girmesinden, yeni bilgilerden, yeni ilişkilerden, yeni motivasyonlardan kaynaklanıyor. Televizyonu, sporu, alışveriş merkezlerini, telefonu, kamu taşımacılığını, 25 milyon öğrenciyi, hastaneleri, fabrikaları, konferans ve konser salonlarını, sinemaları, kadın erkek diye ayırmak olası mı?

Böyle bir anlayışta temellenen bir öğretim bizi Mars’a götürebilir mi? Ortaçağda kalan kesimleri geniş olan toplumların öğretimlerini çağdaşlaştırmaları olanaksızdır. Toplum dünya bilgisi açısından zenginleşse bile biz Ay’a roket fırlatacak örgütler sağlamazsak, iletişimi de, şimdiki gibi, ile ithal etmeğe devam etmek zorunda kalacağız.

Uçak yapmak, silah yapmak için, otomobil yapmak, ameliyat yapmak, kalbiniz durursa çalıştırmak, beyninizin filmini almak, ilaç hazırlamak için bilim adamları, mühendisler, doktorlar gerek. Fotoğraf makinesi, televizyon, sinema yapmak için mühendis gerek. Yeni gelişmeleri fizikçiler, kimyacılar, bilim adamları gerçekleştiriyor. Bugün içinde yaşadığımız dünya o kadar çok teknoloji kullanıyor ki, Çin’in milyarlık nüfusunu beslemek için diploma verdiği mühendis sayısı yılda beş yüz bin civarında.

Türkiye’de bunu tartışan var mı?
Bilim adamlarının gelişen matematiksel yöntemler ve çok duyarlı cihazlarla yaptıkları deneyler araştırma enstitülerinde üniversitelerde ve özel kurumlar tarafından destekleniyor. Bunlar için gerekli araçları yapan fabrikalar, bilime inanan politikacılar bunu gerçekleştirecek politik irade olmadan ‘Merak’ robotunu Mars’a indiremezsiniz.

İŞTE TEMEL BİR SORU
Cahiller neden Mars’ı inceleme gereği duymuyorlar? ‘Biz karnımızı doyuramazken gökteki yıldızlarla neden uğraşalım?’ diyebilirler. Onlara insanların bu merakı 3000 yıldır duyduğunu, yüzyıllardır bunu gerçekleştirmeye çalıştığını anlatamayız.

 Bilgi ve davranışlarıyla Ortaçağda yaşayan insan, bilgi birikiminin çok uzun bir tarihi süreç içinde olduğunu anlayamaz. Ona karşın yaşam sürecin hızlandığını görüyor. Öküzlerin ya da mandaların binlerce yıl çektikleri sabandan traktöre kısa bir sürede geçildiğini gördü. Köyde vaktiyle hiç görmediği şeyleri kentlerde hatta kasabalarda görüyor. Sağlıkla ilgili konularda doktor, röntgen, MRI gibi teknikleri ve ilaçları kendi deneyimi ile öğreniyor. Otomobil, kamyon, traktör kullanmayan kalmadı. Hiç görmediği araçları da televizyonda görmüş olması normal.

Fakat cahil toplumun çağdaşlaşması örgütlenmemiş yüzeysel bir görsel bilgilenmedir.

Halkın dünyaya kapısını açması, Anadolu nüfusunun kentlere dolmağa başladığı 1960’lı yıllara uzanır. Ne var ki bu bilgilenme çağdaşlık bilincine ulaşmaya yetmiyor, ve gelişen dünyaya ortak olmamız anlamına gelmiyor. Toplumun cahil kalmasına neden olan politik bağnazlıklar aşırı derecede yoğun.

Bilgi, var olmanın bir uzantısı haline dönüşmedikçe toplumsal yaşamla doğal bir ilişki kuramıyor. Okullardaki bilginin yaşamla ilişkisi genelde doğrudan değil, soyut ve genel. Buna toplumun bilgi vurdumduymazlığını ekleyince durum umut verici değil. Bunu sağyamayan öğretimin bedeli toplumsal çöküştür.

Çağdaş toplumların sorunları aynı. İnsanlar dünyanın dengesini ancak ortak olarak çalışırlarsa düzeltebilecekler. Farklı olduğumuz yalanına aldanmayın! Dünya için tek bir çözüm var. Bizim gibi cahil toplumlar bu sürecin figüranları olarak kalıyorlar. Oysa yakın gelecek bir ölüm kalım savaşıdır. Kanımca buna ortak olmayanlar olanlardır. Soyları tükenen hayvanlar gibi olmamak için sadece bilimden geçiyor. Çağdaş devletin temel ödevi toplumu bu bağlamda uyandırmaktır. İnsanlar ‘Kime soruyorsun bunları be adam!’ diyebilir. Aklı kaldığı varsayılan birilerine. Umutlarını yitirmemişlerse!

Sevgili Okuyucular,
Cehaletin iç ve dış kölelik tuzağı olduğunu anlamayan o cehaletin parçasıdır.

 Doğan Kuban/Bilim Teknoloji/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget