Müslüman Halka Çağrı: Kardeşinizle Kavga Etmeyin!

Bir Müslüman için en büyük inanç gösterisi Allah’ın 99 adında özetlenen vasıflara sahip olmaktır. Bunların başında ‘ErRahman erRahim’ gelir. Rahm, Rahmet, Merhamet aynı kökten gelen sözcüklerdir. Allahın en büyük özelliği Rahman ve Rahim oluşudur. Bağışlayıcıdır, merhametlidir, esirgeyendir. Bu en yüce ve her Kuran ayetinin başındaki vasıf İslam öğretisinin en insancıl ve birleştirici çağrısıdır.

Dini biçim olarak kabul eden cahiller rahmanın ne anlama geldiğini bilmez, ama her şeye ‘rahman ve rahim olan Allahın adı ile’ başlamak gerektiğini bilirler. Er Rahman ve ErRahim sözcükleri Kuran buyruğu ve dilinin kilit sözcükleridir.

Bu sözcükler İslam’ın bütün insanlara indirilmiş bir din olduğunu ve bunun gerçekleşmesinin Allah’ın rahmetinden yani bağışlayıcılığından, esirgeyiciliğinden, yardım severliğinden kaynaklandığını anlatır. Bu kişiyi aşan, insanların tümüne hitap bütünleştirici bir çağrıdır.

Başka bir deyişle, bilinçli yaşama Tanrının adı ile başlayan her Müslüman bağışlayıcı, esirgeyici ve yardımsever olmak zorundadır. Allaha ve onun peygamberine inanıyorum demek, sizi şekil olarak Müslüman yapar. ‘Ben Müslümanım’ diyene kimse ‘Sen Müslüman değilsin!’ demek hakkına sahip değildir. Fakat her Bismillah’ın arkasında ‘bağışlayıcı, esirgeyici ve merhametli davranışlarımla insanlığı birleştirici bir inanca sahibim’ demek istenir.

İslam, cahiliye dönemi insanlarına kucak açan, onları birliğe çağıran bir dindir. Her Müslüman için ilk uyması gereken insanları sevmesi ve bağışlamasıdır. Bu İslam dininin en büyük çağrısıdır. İslam tarihinin en büyük fatihleri bağışlayıcıdır. Bir Hıristiyan kalesi fethedilmeden önce içerdekilere bir teslim çağrısı yapılır. Aman verilir. Moğollar gibi ‘aman’ vermeden kılıçtan geçirilmez.

UZUN VADELİ POLİTİKALARIN SONUCU
Sevgili Okuyucular,
Türkiye’de Allaha inanan, namazında niyazında olan, ama bunların dışında Müslümanlığın ne olduğunu, dinin ne olduğunu, İslam tarihinin gelişmesini, Osmanlı devletinde dinin konumunu, ve sonunda, İmparatorluğun sonunu getiren nedenleri bilmeyen milyonlar yaşıyor. Bu cahil sürekliliğinin çağdaş ve demokratik devlet kurmaya olanak tanımadığını, toplumu geri kalmış, gelişmemiş ülkeler kategorisine düşürdüğünü halkın bir kesimine anlatamıyoruz.

Toplumun bu aymazlığı, ekonomik hegemonyalarını yürütmeye çalışan dış odakların uzun vadeli politikaları sonucudur. Türkiye’ye özgü değildir. Ama Türkiye de programın içindedir. Kore Savaşı’ndan bu yana sürüp gelen politik durum İslamı çökertmiştir Türkiye halkı ülkenin Afganistan, Irak ve Suriye gibi olmasını, milyonların köylerini, kentlerini bırakıp oraya buraya kaçışmasını kuşkusuz istemiyor. Bu olasılıkların var olduğunu görmek için etrafa bakmak yetişir.

Baskı rejimi sözcülerinin klişelerine yanıt vermek gerekmez. Fakat politik tartışma tek sözcü ile de olsa içinde bulunduğumuz durumu kişisel nedenlere indirgeme kolaylığına kapılmamalıyız. Batı komplosu eskidir. Rıza Sarraf yenidir. ‘Ben de hırsızım, ben de soyguncuyum,’ ‘Allah desin de, ne yaparsa yapsın’, ‘Ben bilmem nenin kılıyım’ türünden’ saçmalar, sağlıklı bir toplumun işaretleri değildir. Bunlar bilinçli bir Müslüman tepkisi değil.

Hırsızlıktan ve düzensizlikten etkilenmeyen milyonlar toplumsal ve kişisel psikolojinin anlaşılmamış boyutlarına işaret eden bir yozlaşma görüntüsüdür. Fakat varlığı Osmanlı’dan kalan bir mirasın kavgacı yüzünü temsil eder.

IRAK VEYA SURİYE OLASILIĞI
Türkiye gelişmiş bir ülke olsa, bunların nedenlerini saptamak daha kolay olabilirdi. Fakat bu ilkel tavırlar ülkeyi Irak ya da Suriye’ye dönüştürme tehlikesi içeriyor. Kentleşememiş burjuvazi, cahil cesareti ile, ülkeyi uçurumun kenarına getirmiştir. Köylerden kentlere gelenlere ekonomik sömürü aracı olarak bakan, onlara sadaka vererek derin bir cehaleti istismar eden yeni kent ağaları yaratmıştır.

Bu bağlamda aklı başında olanların ciddi ve sürekli çalışmaları, toplumun nabzını ellerinden bırakmamaları, dini inançları yoluyla tahrik edilenlere dinin doğrularını anlatarak ulaşmaya çalışmaları, iç kavganın insanlara çektireceği acıların, oy kavgasının ötesinde çok ağır bedeli olduğunu ve sadaka cezbesine tutulmuş fakirlerin daha kötü durumlara düşeceğini inandırıcı söylemlerle anlatmaları gerekir.

Bugün para kazanmanın en kolay yolu olan toprak ve yapı spekülasyonu, cahil insan sömürüsü ile neredeyse bütünleşti. Kente gelen halk kendi sömürülmesinin pasif aracı oldu. Durumun farkına yeni varıyor. Bu gelişmeler sadece dış komplo söylemleriyle anlaşılamaz.

BÖYLESİNE KÖTÜ BİR DEVLET
Fakat toplumun tepkilerini irdelemek kolay değil. Devleşmiş sayısal boyutlar, iletişim, ulaşım, bugünkü teknoloji daha önce yoktu. Bugünkü çatışma bizim bildiğimizden 19501980 arası çatışmalarından farklı. Türkiye böyle bir devleti en kötü askeri Tayfun darbelerde de görmedi. Bunun geçmişle, Batılı komplolarla, toplumun cahilliği ve hamlığı ile, hızlı bir kentleşme ve kapitalist sömürü ile ilişkilerini toplumun aydınları irdeleyemediler. Aptal, aktarma politik söylemlerde ve kişisel menfaatlerde boğulup, gericilik aracı oldular. Kuşkusuz bugün temel sorun, birbirimizi boğazlama batağında yok olmadan seçim dönemini atlatmaktır. Muhalefet, dine aykırı bölücü bir tahrik söyleminin kullanıldığını anlamıştır. 19. yüzyıldan bu yana İslam dünyası dinin istismarı aracılığı ile parçalandı. Savunucu ve aydınlatıcı, basite indirgenmiş bir dinsel yanıt yararlı olabilir. Bu da ‘Besmele’nin içeriğidir. Bağışlayan ve merhamet eden, esirgeyen Allah’ı örnek almak.

Bağışlamak ve merhamet olunca, Müslüman polis Müslüman’ı öldürmek için kurşun atmaz, zehirli gaz sıkmaz. Bu davranışlar Kuran’ın açık emirlerine karşıdır. Polis kalabalığı dağıtabilir, insanları tutuklayabilir. Ama Müslüman’a cihat yapmaz. Türk ve Müslüman polis, kendi yaşındaki Türk ve Müslüman gençlere nefret ve kin duymaz. Kaldı ki dinde kin olmaması bir Kuran buyruğudur: La ikrahe fid Din (Dinde kin yoktur.)

Demokrasi, çağdaş Batı uygarlığının, tam gerçekleşemese de en insancıl toplumsal kuramıdır. Fakat bağışlayıcı ve merhametli bir Tanrının varlığı ve çağrısı da o denli önemlidir. dönüştürme tehlikesi içeriyor. Bugün İslam dünyasının tablosu din konusundaki cahilliğin ve dini inançları yoluyla tahrik sömürü komplosunun büyüttüğü onulmaz edilenlere dinin doğrularını bir yara haline gelmiştir.

Oysa monoteist dinler arasında Tanrı ile insan arasındaki en mantıklı ilişki İslam dinindedir. Allah buyruğu Peygamberin yaşamı ve İslamlığın ilk tarihi üzerine kurulmuş gerçek olaylara oturur. Çünkü sadece ona tebliğ edilmiştir.
Onun için Sünnet onu tamamlayıcı olgudur.
Kuşkusuz hırsızlık, rüşvet ve yasa dışı akıl almaz hikâyeler halk oyu üzerinde etkili oluyor. Kanımca bunu örtmeye çalışan yalan söylemin panzehiri, Kuran’da ve Hadislerde vardır. İslam öğretisi her tür uydurma din yorumunu ve onda temellenmeye çalışan yalanları engelleyecek güçtedir.

Halkın dini söylemle aldatılmasına karşı çıkmak, politik ideoloji nedeniyle dışlanmamalıdır. 

Doğan Kuban

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget