Yolsuzluk yapıldığı savıyla başlatılan operasyonlardan sonra, daha önce çuvaldız batırılanların feryatlarını duymazdan ve görmezden gelen iktidar partisi, iğnenin kendisine batırıldığını hissedince, oy çokluğuna dayanarak bir elde toplanan Yasama ve Yürütmenin yanına bağımsız (2010 Anayasa referandumundan sonra bağımsızlığını büyük oranda yitirdiği bilinen) Yargıyı da almak için ivedi bir şekilde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) ile Türkiye Adalet Akademisinin (TAA) yapısını değiştiren yasayı çıkararak, Muhalefet Partisine, Anayasa mahkemesine başvurma fırsatı vermeden değişikliklerin büyük bölümünü gerçekleştirdi.
Bu gün yazılı ve görsel medyada atamalarla ilgili yansıyan haberler 30 yılını yargıya vermiş biri olarak benim içimi acıttığı gibi halen görev yapan birçok Yargıç ve Cumhuriyet savcısı meslektaşlarımın da içini acıttığını biliyorum.
Haberlerde;
Cemaat yandaşları gitti, iktidar yandaşları geldi deniliyor.
HSYK üyesi Sayın Zeynep Nilgün Hacımahmutoğlu ile Sayın Prof. Dr. Bülent Çiçekli’nin bu olumsuz durumla ilgili feryatları da bu gün medyada yerini almaktadır.
Bir Yargıç ve Cumhuriyet Savcısının olmazsa olmazı tarafsızlıktır.
HSYK ve TAA’sine yapılan atamalar idari görevlerdir. İlgilisi kabul etmedikçe resen atama yapılamaz.
Bir Yargıç ve Cumhuriyet Savcısının onun, bunun adamı diye dillendirilmesi kabul edilebilir bir durum değildir.
Bağımsız yargının onarılmaz yarası olan bu söylemlere meslektaşlarımızın davranışları ile izin verdiklerini düşünmek dahi istemiyorum.
Ne yazık ki gerçek budur.
Onun, bunun adamı diye damgalanmak istenen meslektaşlarımın, bu damgadan kurtulmak için tek seçecekleri yol bu idari görevi kabul etmemeleridir.
Kabul edip o makama gelenlerin bu suçlamadan kurtulmaları olanaksızdır.
Olan bağımsız yargıya, yurttaşların yargıya güvenine oluyor.
Bence çok kutsal olan yargı görevini yapanların her türlü özveride bulunmaları, kendi çıkarlarının aksine olsa bile tarafsızlıklarından ve yargıya hizmetten ödün vermemeleri gerekir.
Bu satırları yazarken mesleğim adına büyük bir üzüntü içindeyim.
Bu nedenle daha fazla yazmadan bir anımla bitirmek istiyorum.
1977 genel seçimlerinde oy kullanırken büyük bir talihsizlik oldu. Rahmetli eşimin oy pusulası rüzgâr nedeniyle elinden düştü. Oy vermediğimiz partinin sandık görevlisi oyu yerden alıp eşime verirken CHP’ye oy verdiğini gördü ve adım CHP’li Savcı diye çıktı.
Dürüstlük örneği rahmetli Bülent Ecevit hükümeti kurdu.
Yurtta yoğun bir şekilde sağ ve sol guruplar arasında olaylar devam ediyordu.
CHP’li olduğum afişe olunca, ortada suç oluşturacak bir olay yokken, CHP İlçe Başkanı beni birkaç kez arayıp karşı gurubu baskı altına almak amacıyla olur olmaz şekilde ihbar ediyordu.
Bu işin sonunun gelmeyeceğini anlayınca, bir gün makamıma çağırdım. Kendine bak …….. Bey, ben CHP’ni Savcısı değilim, sadece seçmeniyim. Ben Cumhuriyetin Savcısıyım. Suç işleyen kişi babam olsa bile tarafsızlığımı bozmadan gereğini yaparım. Bir daha böyle suç oluşturmayan ihbarlarla beni rahatsız etme, aksi halde yargıya baskıdan işlem yapmak zorunda kalacağım dedim. Ondan sonra asılsız ihbarlar kesildi.
Devlet hizmetlerinde kişilerden kahramanlık beklenmesi doğru değildir. Önemli olan sistemin doğru bir şekilde kurulması ve kişilerin bu doğru sitem içinde görevlerini gereği gibi yapmasıdır.
Eğer sistem doğru kurulmamışsa, kişi hak ve özgürlüklerini korumak, görev yapanların özverili çalışmalarına ve risk (zarara uğrama tehlikesi) alma iradesine bağlıdır.
Bu irade yoksa yurttaşlar için özdeyişte belirtildiği gibi “yandı gülüm keten helva” demekten başka seçenek kalmıyor.
En kötü yasa bile iyi niyetli uygulayıcı tarafından uygulanınca, doğru uygulanmayan iyi yasadan daha olumlu sonuçlar verir.
Ne yazık ki ülkemizde olmaması gerekenler olağan hale geldi.
02.03.2014
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcısı
Yorum Gönder