Ey İstikbal Hırsızları; Umut Katilleri! Sözüm Sizlere!

Ey istikbal hırsızları sözüm sizlere!.. Hak edilmemiş bir kazanç, ne olursa olsun, ömür boyu onursuzca taşınabilecek bir yük değildir. Hesap verilmedikçe geleceğe şeref ve namus intikal etmez!..

Ey İstikbal Hırsızları; Umut Katilleri! Sözüm Sizlere!
(YENi ekleriyle, öneminden ötürü, bir tekrar yazsı-KONU 2010 KPSS SINAVI VE BUGÜN)
İlk yayın tarihi kasım 2011 son yayın tarihi Ağustos, 18, 2016
(BİLİYORUM, UZUN… AMA ÇOK ÖNEMLİ, DÜN İLE BUGÜN FARKIYLA İNSANLARIIN NASIL KANDIRILDIKLARINI BİR KEZ DAHA GÖRMEK – ANLAMAK ADINA
Not: Darbe girişimi sonrası yeniden gündeme gelen, 2010 KPSS hırsızlığına bugünden geriye dönüp bir bakışı anlatır bu yazı. O günün koruma ve kollamacılarının ortak tavrı ile savunulan hırsızlar, bu gün “hak ettikleri cezaya(!)” çarptırılacakmış… KHK bile çıkarmışlar bu amaçla…
Gününde tedbirini almayan aymazlara bu gün “hadi hayırlısı – kolay gelsin” dememiz bekleniyorsa derim ki; resmin bütününe bakmadan suçluların bir bölümünü dışta bırakacak hukuk, “laik, demokratik, özgürlükçü, insan haklarına saygılı sosyal hukuk devletini kuramaz.

*
Bir 15 Temmuz Kanlı Darbe girişimi yaşadı bu ülke. Ama ne yaşadı!...
Birkaç kişi kurtulmadı ipten. Ülke kurtuldu, içsavaştan, bölünmekten…
Darbede hedef falan, filan değil, tek hedef ülkeydi. Suriye’ye, Irak, Libya, mısır, fas, Tunus olmaya ramak kalmıştı… Önce ülke kurtuldu, sonra diğerleri, yeniden can verilerek.
Can vermesini biliyoruz da, iş hak almaya, hak aramaya, sorup sorgulamaya gelince niçin bilemiyoruz?...
Demokrasinin tehlikeden korunmasında izlenecek ilk yol bu oysa.
Demokrasilerde hiç kimse, ne sivil, ne askeri, ne de bir başka örgüt eliyle darbeye teşebbüs bile edemez.
İllaki nasihatın idrakına, bir musibeti yaşayarak mı varalım… Aklın, izanın, vicdanın ve iradenin işlevi ne öyleyse…?
“İnsanların eşek bir yanı vardır. Biryerlere bağlanmak ister “derdi ninem.
Aralarında onca okumuşların, valilerin, kaymakamların, prof.’ların hakimlerin, savcıları, orgenerallerin bulunması eşekliğin uzandığı mertebenin değerini mi gösterir!?..
Hepimizin mi, herkesin mi eşek yanı depreşiyor da, bağlanacak, tabi olacak bir yer, bir kişi arıyoruz!?...
İnsanlığı bu kalıpta görenler için özgürlüğün, özgür iradenin, özgürce varolabilmenin bir anlamı olur mu!?...
Hakkı gaspedilen kişi, sessizce kabullenecekse bu gidişi, bırakalım onlar “eşek” yanlarını özgürce(!) kullansınlar.
Oysa direngense insandır. Onur direnmenin, hak aramanın, gerektiğinde başkaldırmanın ürünüdür.
Nice pislikler dökülmekte ortalığa 15 Temmuz musibeti ile… Ve dökülmekte de…
Ne var ki, yine at gözlükleri ile bakıyoruz… Pislikler döökülüyorda, pislikleri dolduranların torbasından dökülüyor pislikler… Peki de; o pislikler torbalara doldurulurken, göz yumanların torbaları ne gün ters yüz olacak!...
Yine parmak uçları havaya dikilip, aklanayak mı o günlerin üç maymunlarını, dilsiz şeytanlarını… aptala yatanlarını, itirafla af isteyenlerini…?
Hiçbiri “bilinmez” değildi bu pisliklerin. Bağıra bağıra geliyor, bağırta bağırta olduruyorlardı dilediklerini..Bilinir ve görünürdü hepsi ve her şey!.. Bilinir durumdaydı da kedi boku misali üstü örtülüyordu. Görünsün istenmiyordu. Engellemelerle de yok sayılsın isteniyordu Beraber yürüyen ve beraber ıslananların yol arkadaşlığı bunu gerektiriyordu.
Ne zaman ki; bir paralel, bir paralelle, “ey paralel, bitti bu iş deyince, öldü öküz, bitti paralellik. Rekabet kızışıp da kılıçlar çekilince, “ine ilk giren” galibi sayılacaktı düellonun.
Bereket, halk kendi kararını demokrasiden yana kullandı da, kurtarıldı Cumhuriyet ihanetin ve cehaletin kanlı pençesinden.
İşte şimdi, ibret, hesap zamanı…
İbret, “geliyorum” diyen gerici kalkışmanın vakti zamanında korunup kollanmasının nelere mal olacağının mutlak surette kavranması…
Hesap, güçlünün değil, haklının; siyasetin değil, toplumun; iktidarın değil, tüm kesimlerin hukukunu ayrımsız, kollamasız, engelsiz, tarafsız, biatsız, baskısız ve korkusuzca sorulması...
Laf olsun diye değil; uzandığı yere kadar… Herkes bilmeli haddini.
Demeli ki hukuk; “Bu gün artık dün değil!”
Dün kim ne yaptıysa yasa dışı, kim çiğnemişse yasaları, kim hiçe saymışsa yasaları, anayasayı, bilmeli ki; kim üç maymunu oynayıp, dilsiz şeytan kesilmişse yasalara rağmen bilmeli ki keser dönmüş sap dönmüş, “hesap” günü görünmüştür.
Ya, dünün failleri, bugünün “hesap görme amirleri” olacaksa…. Ört ki ölem!...
“Ol hukukun oku çubuktan, kefesi kabaktan, dirhemi boktansa;
Ne yazar; teraziyi, ha hakim tutmuş, ha da mahallede manav isa…”
*
Bu gün deniyor ki; FETÖ’nün sızmadığı ne alan kalmış, ne de yapmadığı talan… Ne de söylemediği yalan!... Orduda, hukukta, sağlıkta, eğitimde, dernekte, vakıfta…
Ve binlercesi ocakta, bucakta… kucakta!... Çalıyor, çaldırıyor, iş buluyor, iş kuruyor, oyun kuruyor, kumpas kuruyor, adam topluyor, gizli tanık buluyor, çuval çuval para toplamakla kalmıyor, çuval çuval, belge de oluşturuyor.…
Ve “aldatıldık” diyenler de “uyuyor!” Sormuyor; bu değirmenin suyu nerden geliyor!...
Ve burada bir soru akla geliyor: ….Kasa ortaklığı mı sorgulamaya engel oluyor(du)!?..
Ve bugün görülüyor ki; her sözüyle bin “aldanan – kandırılan” yaratmış, sürüsüne bereket.
Ve aldanan –kanan – inanan mağdur sürüsü, neredeyse tazminat talep edecek devletten mağduriyetten…
Kimi, “parsel parsel” deyip ekliyor mağdurşyetini…
Kimi %90 suç bizim diyor halka veriyor ifadesini…
Kimi aptala yatıp, raporsuz af bekliyor… Pişman gibi bağırsak temizliğinden….
Milletten ve de Allah’ tan af talebine gaipten bir nida bekliyor bir diğeri…
*
Sürerken, “Ayni bağın, gülü, aynı dağın yeli” teraneleri, devam ederken övgüleri; onlarca sınav yaşandı bu ülkede, umut adına.
Sınavı kazanmak demek, kurtuluş demekti… Baba eline bakmamak, bir işe yaradığının ayrımına varmak demekti… Yaşamdı… Ögürlüktü. Evlilikti.. Çoluk çocuğa karışmak, muradalmak demekti… İşini yoluna koymak, iş sahibi, aş sahibi olmaktı.
Ne var ki; pis eller girdi araya… Her sınavda onlarca şaibe… Pis siyaset, örttü üstünü, yandaş hukuk kapattı gözünü…
Kimi hırsızlık yok dedi,,,
Kimi şifre var, kopya yok dedi…
Ve “ben tatmin oldum” dedi en tepedeki… Susunca vicdanlar, örtüldü pislikler kedi boku misali bir kez daha…
Feryatlar, arşa çıkmıştı o günlerde…
Aklı başında herkesin ulaşabilen avazıyla bu feryadı, arşı sardı da, o tatmin olan makamlara, hırsız vicdanlara, T.C’nin savcılarına ulaşamadı…
Meğer tecavüz ehlini beklermiş hukuk… Ya da bir musibetin birilerinin kanlı biçimde kuyruğuna basmasını…
Mal, mülk, para…. Tek malzemesi değildi ki. Umutları da, geleceği de çalmak için kurulmuştu tezgahlar. Bilinmiyor muydu…? Hayır diyen; varsa cehenmem bir tek bu “hayır’ı” bile yeter onu binlerce yıl yakmaya yalancılıktan…
Sadece birinde değil,,, onlarcasında. ÖSS, KPSS, TUS, taa Kurmaylık sınavına kadar… İnanmayan sorsun Google Amca’ya, o yıllarda yazılıp çizilenleri… Feryatları…
İşte o günlerde,(2011 yılında) kaleme alınmış ve yayınlanmış bir “feryat” yazımı paylaşmak istiyorum sizlerle…
Bu feryatlara kulak tıkayıp bizleri “binbir sıfatla” bozguncu - çapulcu – vs ilan edip hırsıza arka çıkanlar, bu gün o hırsızları arayıp bulup meslekten atmanın telaşındalar…
Bu doğrudur atılsın. İbreti alem için, o çok savundukları şeriatın kuralları uygulansın… Ama sadece hırsıza değil!... Hırsıza kol kanat gerene.. Fırsat verene… O günki feryatları duymazlıktan gelenlere…
İşte pisilikten arınma ve siyaseti kirden kurtarma ancak böyle sağlanır…
Neymiş…? 6 yıl önceki sınavların hırsızları ağır cezalara çarptırılacakmış, hakları da ellerinden alınacak mış!...
Peki onca haksızlığa uğrayanların, atanamayıp intihara kadar sürüklenenlerin bedelini öder mi bu!?...
İşte 2011 yılında (2010 KPSS sınavını da içeren) yayınlanmış feryat yazımız: (pek çok site de hala yayında) (Biliyorum uzun ama, dert bunca büyük olunca gel de kısalt hadi…)
Eminim yazının devamını okuyup bitirince , sizinle hemfikir olacağız: Ne çok haini varmış bu ğlkenin!...
İşte o yazım (Tarih 2011)
*
Ey İstikbal Hırsızları; Umut Katilleri! Sözüm Sizlere!
İletiyi alan sayın duyarlı yurttaş!..
Artık yeter!.. Hiç olmazsa bu hırsızlığa karşı duyarsız kalma..
İsyan et!.. Uyar!.. uyandır!..
Bu ülkenin teslim alınmışlığına isyan hakkındır!..
1milyon 700 bin gencin hayallerini, geleceğini katleden istikbal
cellatlarına karşı artık sessiz kalma!..
Sınavda şifre niye kullanılır? Hangi gizli örgütün işi bu!?..
Durum ciddi!.. Geleceğe uzanan hırsızlık, sadece gününü değil, çocuğunun geleceğini çalıyor!.. Şifreli soruların hazırlanması rastlantı değildir!..
Kim kullandı bu şifreleri!?.. Kimin adına hazırlandı!..
Göreve çağırın ülkenin savcılarını, Başbakanını, cumhurbaşkanını, tüm yetkililerini..
Rastgele gizli örgüt aramasınlar!.. işte gizli örgüt!..
Ülke önce bizim... Onlardan önce bizim!.. Sahip çıkmazsak onların olacak..
Biz yok olacağız!.. Aklını başına topla, Geleceğine, çocuklarının geleceğine sahip çık!..
Çocuklarının ve torunlarının iki eli yakanda olacak!..
Bir eğitimci olarak görevimi yapıyor ve sizleri de sesinizi yükseltmeye çağırıyorum..
Ey İstikbal Hırsızları; Umut Kaatilleri!.. Sözüm Sizlere !..
Bir ülkenin geleceğini gençler şekillendirir.
Gençlere vereceğimiz erdem, gelecekte toplumun erdemidir.
Gençleri hırsızlığa yönlendirirseniz, gelecekte toplumda hırsızlığın itibarlı bir meslek olmasının önüne geçemezsiniz… Hak yemeyi öğretirseniz gençliğe, ilerde haksızlıkların önüne geçmesini onlardan bekleyemezsiniz.
Adalet duygusunu veremezseniz gençliğe, gelecekte onlardan adil olmasını bekleyemezsiniz..
Ey, Cumhurbaşkanı,
Ey Başbakan, Milli Eğitim Bakanı, YÖK, Adalet Bakanı, Üniversiteler… Niye susuyorsunuz.
İkinci bir sınav hırsızlığı ile yolsuzluğu ile karşı karşıyayız..
Tam 1 milyon 700 bin umut katledildi yine!.. Umut cellatları yine işbaşındaydı!..
Nasıl olur da basit bir şifreleme ile, 40 matematik sorusundan 38 tanesi soruların yüzüne bile bakmadan doğru cevapları buluna bilir!?
Böyle bir rastlantı olabilir mi!?
Aynı basit şifreleme sadece matematik soruları ve cevapları ile de sınırlı kalmamış!.. Türkçe Testinde, Fen Bilimleri’nde, Sosyal Bilimler Testleri’nde bile uygulanmış...
Her ihtimalin çözümü şifrelenmiş!.
Önce ne dendi: şifre yok!...
Arkasından, şifre var; kopya yok… Ve en tepeden fetva, “ben tatmin oldum”
Hiç kimse demedi ki; senin görevin tatmin olomak mı, inandırıp tatmin olmayı sağlamak mı!?..
İşte budur bizim örtülen kedi boku benzetmemiz.
Bu şifreleme birileri yararına kullanılmayacaksa, niçin bu yola başvurulmuş olabilir?
Bu kuşkuyu kafalardan hangi gerekçeli-mantıklı açıklama sile bilir?
Böyle bir organizasyon, tek kişinin marifeti olabilir mi? İşin bir sinsi örgütlenme işi olma olasılığını beyinlerden silmek mümkün mü?
Birinci sınav hırsızlığının henüz dumanı tüterken böyle bir cesaret nereden alınmıştır?
Bir korunup kollanma mı var ortada?
Ne oldu KPSS hırsızlarına…!!?? Bu kaçıncı? Taşlar bağlı, umut cellatları salınmış ortalığa!
Hukuk hükmünü icra edene kadar, atı alan çoktan Üsküdar’ı aşmış olacak!
Atanmadılar mı hırsız, hayırsız, uğursuz ayrımı yapılmadan KPSS hırsızları!..
Mağdurun korunmadığı, hırsızın bir biçimde cesaret bulduğu bir toplum olmak hangi vicdanı yaralamaz, hangi yüreği yakmaz, gençliğin geleceğini çalan vicdansızların dışında!..
Gizli örgüt arıyor cumhuriyet savcıları!.. Bundan daha ala gizli örgüt olur mu?
Hırsız arıyor, gaspçı arıyor savcılık, emniyet!.. Gençliğin geleceğini çalandan, gasp edenden daha ala hırsız olur mu!?
Bunlar da 4 yıl sonra, hırsızlıkla geldikleri mevkilerde-görevlerde olurlarsa, hırsızlıklara karşı koymaları beklenir mi? Hırsız hırsızdan hesap sorar mı?
İstiyoruz ki; hukuk susmasın, Başbakan susması, Cumhurbaşkanı susmasın, Milli Eğitim Bakanı susmasın, üniversiteler susmasın… YÖK susmasın. Aydınlar susmasın!..
Susmak suça ortak olmaksa, bu ortaklık en çok biz eğitimciler başta olmak üzere tüm erdem sahiplerinin yüreğini yaralar!.
Konuşuyor ÖSYM Başkanı ve “yalanladı” diye manşet atıyor medya!..
Ey düşünen beyinler, ses veren vicdanlar, kanayan yürek sahipleri, soruyorum size ÖSYM Başkanı Bay Ali Demir’in kelimesi kelimesine aşağıda verilen ifadesinin neresi yalanlama!?..
“ İddia basına dağıtılan kopyalar için doğru. Bu kitapçık matbaaya verilirken, eski cevap sıralama alışkanlığı ile doğru cevaplar yerini korumuş. Bu hiçbir öğrenciye verilmedi. Zekice bir buluş ama maalesef doğru değil”
Prof. Dr. Bay Ali Demir’in öylesine yersiz kullandığı “maalesef” sözcüğünden başlayıp sözlerinin neresini düzeltsek!.. Açıklama mı getiriyor, “sirkatini” mi söylüyor?
Bay Ali Demir’in açıklamalarından tatmin olmuş Cumhurbaşkanı.
Oysa, açıklamalardan, eğitimciler, veliler öğrenciler tatmin olmadı sayın Cumhurbaşkanı!.
Siz daha mı anlayışlısınız da tatmin ola biliyorsunuz!. Yine kefil olmaktasınız birilerine.Sizin göreviniz tatmin olmaktan öte halkın tatmin olmasını sağlamak!..
Şifreli testlerin belli kesime mensup öğrenciler için önceden hazırlanmış olmadığına nasıl inanalım.Prof Demir’in vereceği güvence-inandırıcı kanıt ne!? Kişiye özel kitapçıklarla, kişilere özel şifrelerin verilmediğine nasıl inanalım…
Kilit dostadır. Anadolu’da bir söz vardır; “kahpe içerdeyse kapı kilit tutmaz!..”
Pek çok konuda bu ülkede sözün bittiği noktaları çoktan aştık!..
“istikbal hırsızı gizli örgüt soytarıları” bari hak ettikleri şekilde soruşturma ve kovuşturmaya uğrasın… Aydınlansın karanlıklar!..
Emir ver Sayın Cumhurbaşkanı!.. Susarak kefalet verme varsa ortada bir istikbal hırsızlığı!.
Emir ver Sayın Başbakan!.. Deme; “Ben yargının işine karışamam, yargı da benim işime karışmasın” Ülkede kaybolan tüm develerden sen sorumlusun!.. Çalınan umutlardan da!..
Susma YÖK!.. Susma üniversiteler!.. Susma aydınlar!.. Sustukça töhmet altında olacaksınız!..
Sen de susma hakkı yenen genç öğrenci kardeşim!.. Gelecek sensin!...
Hırsızların, haksızlığı kabul edenlerin şekillendireceği bir ülkenin geleceği olamaz!..
Ey istikbal hırsızları sözüm sizlere!.. Hak edilmemiş bir kazanç, ne olursa olsun, ömür boyu onursuzca taşınabilecek bir yük değildir.
Hesap verilmedikçe geleceğe şeref ve namus intikal etmez!..

Mehmet Halil Arık
Emekli Eğitimci - DENİZLİ (mehmethalilarik@gmail.com.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget