“Darbecileri yağlı kazığa oturtalım dedi kendi feto darbeciliğinden tutuklandı!
Bir zamanları eski MHP nin ülkücü vurucu militanlarından, sonradan akademisyen olan, Zaman Gazetesi yazarı Prof. Dr. Mümtazer Türköne bir yazısında, “darbecileri yağlı kazığa oturtalım” demişti. Ne garip ki, kendisi Feto’cu darbeciliğinden tutuklandı. Şeytan diyor ki, bir sokak kabadayısı gibi git şu Prof a “yağlı kazığı” göster…
Şaka bir yana, Cemaatçi-AKP-RTE dinci paraleli doğrultusunda yazan Mümtazer Türköne, demek ki paraleller gibi darbeden korktuğu için böyle korkunç bir işkence yöntemini öneriyordu. Laik TC nin bir profesörü hem Atatürk düşmanı, hem de bir Osmanlı cellâdı gibi “yağlı kazık” önerebilir mi?
BİR AKADEMİSYEN “KAZIĞA OTURTMAYI” ÖNEREBİLİR Mİ?
“Gençliğimde ben de militandım” diyen Mümtazer Türköne, bu sözüyle böylece vahşi saldırgan militanlığını dışa vuruyordu. Ben şuna inanıyorum ki, nerede bir militanca dinci yapılanma var, orda vahşet vardır. Örneğin en yoğun İslami terör ve militanlığın çıktığı İslam ülkelerine bir bakarsanız, oralarda “yağlı kazığa oturtmak” kadar, insan kesmek, insan yakmak, canlı bomba, suikastın her çeşidi gibi vahşet olaylarına tanık oluyoruz (bir gazetede görmüştüm, IŞİD militanları bir meydanda adamın birini demir kafesin içine koymuşlar, vinçle ateşte yakıyorlardı, günlerce unutamadım).
Düşünebiliyor musunuz, çağdaş bilgi ve kültürle donatılmış, aydın fikirli olması gereken bir akademisyen, insanı cezalandırmak için “yağlı kazığa oturtmak” gibi bir vahşeti önerebilir mi? Kaldı ki, çağdaş Batı ülkelerinde idam cezası bile çoktan kaldırılmışken, bir akademisyenin “yağlı kazık”, “idamın getirilmesi” istemesi gibi böyle bir öneri insanı dehşete düşürüyor. Üstelik kendisi “Atatürkçü olmayı hakaret sayarım” demişti.
{(Burada dinci vahşet derken uymasa da, aklıma, Mumtazer’in “80 den önce ben ülkücü militandım cezaevinde yattım çıktım,” dediği zamanlarda, 16 Temmuz 1998 de, ana dilde ibadeti savunduğu için “Hizbullah savaşçıları tarafından” kaçırılıp domuz bağı ile bağlanıp işkence ile öldürülen Konca Kuriş geldi, nedense. (Geniş ayrıntılar için https://pippihasmet.blogspot.com.tr/2013/08/konca-kuris.html sitesine bakınız) }
İRTİCA DAİMA DİNİ KULLANMIŞTIR.
Demek ki ülkemizde Hizbullah’tan Fetullah’a kadar çeşitli şeyhlerin müritlerin baskısı ve tehdidi altında olduğuna göre, Atatürk’ün şu veciz sözünü yerine getiremedik, ona sadık kalamadık. "Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır”. Bu zafiyeti, bu boşluğu yaratanlar da, oy uğruna cehalete, cahillere ödün veren 1950 den sonra gelen iktidarlar ve politikacılardır. Bu politikacıların oy çıkar hesapları yüzünden irtica tırmanmış olduğundan ülkemiz, 15 Temmuzda Feto dinci terör grubunun tehdit ve saldırısına maruz kalmıştır. İrticanın sinsi tırmanışı böylece su yüzüne çıkarken, dini kullananlar iktidar için en sinsi, en vahşi yöntem ve terör uyguladıklarına göre, diyoruz ki, nerede bir dinsel terör var, orada insanlığa yapılan vahşet vardır. Bu dinsel vahşeti, başta Suriye, Irak, Afganistan, Yemen vb nice Müslüman ülkelerde görmekteyiz. İrtica tarihin her devrinde dini kullandığına göre, devlet adamlarımız, politikacılar çok daha özenli olmalı, çağdaşlaşmanın, aydınlanmanın, bilimin mayası olan laikliği benimseyip özümlemelidirler.
TÜRKÖNE: “DARBECİLER İÇİN İDAM GETİRİLSİN”
Darbe yapan veya yapmak isteyenler için idam cezasının geri getirilmesi gerektiğini savunan Mumtazer Türköne, "darbeciler için idam cezası getirilsin istiyorum. Darbeciler de bunu bilerek darbe yapsınlar. Bana sorarsanız ben onlar için ’idam yerine’ eskiden olduğu gibi ’yağlı kazıklara oturtularak’ cezalandırılması taraftarıyım. Bizler, darbecileri cezalandıralım ki bir daha başkası darbe yapmaya yeltenmesin" diye konuştu. Aman Tanrım, Atatürk düşmanlığına, “yağlı kazık” istemine baktığımız zaman, kendi kendimize, “Mumtazer Türköne, acaba Feto’cuların yaptığı gibi, çalıntı sorularla mı sınavları kazandı da böyle acayip prof oldu” diye sormadan edemiyoruz. Öyle ya Feto’ya yandaş olup tutuklandığına göre. [1]
AYNI MUMTAZER FETO DARBECİLİĞİNDEN TUTUKLANDI
Yaşamın döngüsüne, cilvesine bakınız ki, “darbecileri yağlı kazığa oturtalım” diyen, bu kendi anlatımı ile “militan” akademisyenimiz Prof. Dr. Mümtazel Türköne FETO darbeciliğinden tutuklanıverdi. İnsan şaşıyor doğrusu.
Zaman Gazetesi yazarı, akademisyen ve Ak Parti milletvekili Özlem Türköne'nin eşi, eski “militan” ülkücü Mümtazer, 15 Temmuz darbe girişimiyle ilişkisi olduğu ve "Silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etmek" suç iddiasıyla tutuklandı. Suçlu olup olmadığına bağımsız yargı karar verecek amma Mumtazerin bu garip çelişkili konuşma ve tutuklanması unutulacak gibi değil. Mumtazer, Allaha şükretsin ki, özendikleri Osmanlı devrinde yaşamıyoruz, çünkü Osmanlıda kendisinin dediği “yağlı kazığa oturtma”cezası uygulanıyordu. [2]
FETO darbeciliğinden tutuklanan Türköne’nin bu sözleri karşısında insan gerçekten şaşıyor. Tanrıya şükret ki Prof. Dr. Mümtazel Türköne, kazığa oturma cezasının uygulandığı Osmanlı Devletinde değil, hukuk devleti olan Laik TC inde yaşıyoruz. Yoksa o cezayı sana çektirirlerdi, hani senin kafadarların Osmanlıya özeniyorlar ya.
O devirde cezanın büyüklüğüne ve Osmanlı kadısının hükmüne göre, cezanın hemen infazının yanı sıra işkence ile idam etme yöntemi vardı ki, bunlar genelde üç türlüydü:
Kazığa oturtmak
Çengel
Çarmıh
İdamın kaldırıldığı günümüzden çok önce, Osmanlıda bu dehşet veren insanlık dışı cezalar veriliyordu. Osmanlı kafadarları, Osmanlıya özenirken bu cezaları mı istersiniz yoksa. [3]
FETO darbeciliğinden tutuklanan Türköne’nin bu sözleri karşısında insan gerçekten şaşıyor. “Yağlı kazığa oturtmak” kadar insanlık dışı, ahlak dışı bir ceza olamaz. Kazıklı Voyvoda mısın Türköne…
Gerçekten de yağlı kazığa oturtmanın en mümtaz ustası Kazıklı Voyvoda idi. [4]
Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com
DİPNOTLAR
[1] https://www.hurriyet.com.tr/darbecileri-yagli-kaziga-oturtalim-19792723
[2] https://www.ensonhaber.com/mumtazer-turkone-tutuklandi-2016-08-05.html
[3] https://www.serenti.org/osmanlida-cellat-idam-ve-iskence/
[4] Kazıklı Voyvoda III. Vlad düşmanlarını (özellikle esir aldığı Osmanlı askerlerini) kazıklara çakarak işkenceyle öldürmesiyle tarihe geçmiştir. Sonradan Bram Stoker'ın Drakula romanına ve Drakula filmlerine konu olmuştur.
Osmanlılar'a yenilen Vlad'ın babası onu rehin olarak Osmanlılar'a vermişti. 1442-1448 yıllarını Osmanlılar'ın elinde rehine olarak Nif ve Tokat bölgelerinde diğer beylik şehzadeleri ile birlikte yaşadı. 1448'de İkinci Kosova Savaşı sonrasında Osmanlı desteğiyle Eflak'ın başına geçme girişiminde bulundu, ancak kısa bir süre sonra Macaristan tarafından desteklenen Eflak voyvodası II. Vladislav tarafından yenilgiye uğratıldı ve Boğdan'a sürgüne gitti. Erdel beyi János Hunyadi ("Hunyadi Yanoş") 1456'da Belgrad şehrini Osmanlı kuşatmasına karşı savunmaya giderken Vlad'ın komutasına güney Erdel'in savunmasını sağlamak için bir ordu verdi. Bu durumdan faydalanan Vlad Eflak'a bir sefer düzenledi ve II. Vladislav'ı öldürerek III. Vlad adıyla Eflak voyvodası oldu.[2]
Bu görevi 1456'dan 1462'ye değin sürdürdü. Bu tarihler arasında rakiplerini çeşitli yöntemlerle cezalandırdı ve idam etti; bu yöntemler arasında en ünlüsü olan "kazığa geçirme", ölümünden sonra kendisine "Kazıklı Vlad" (Vlad Ţepeş) adının verilmesine neden olacaktı.(Kazığa geçirilenlerin kanlarını fıçılarda toplatıp şarap gibi içtiğine dair söylentiler daha sonra onun bir vampir olduğu efsanesine neden oldu.)
Voyvoda 1459 yılından itibaren Osmanlı İmparatorluğu'na vergi ödemeyi reddetti ve Macaristan Krallığı'yla ittifak yaptı. 1460-1461 yılları arasında Tuna nehrini geçerek Sırbistan'a ve Karadeniz kıyısına kadar ilerledi. Kendi ifadesiyle 23.884 Türk ve Bulgar'ı öldürdü. 20.000 Osmanlı savaş esirini kazığa geçirdi. Bu gelişmeler karşısında Osmanlı ordusu 1462 yılında padişah II. Mehmet komutasında Eflak voyvodasına karşı sefere çıktı. Mahmut Paşa'nın hatıratına göre çok uzun mesafeler boyunca Osmanlı askerleri içilecek bir damla bile su bulamadı. Sıcak dayanılır gibi değildi. Türk askeri Eflak'ın başkenti Târgovişte'ye ulaştığında Fatih Sultan Mehmet'in gördüğü manzara yaklaşık 5 kilometre boyunca kazıklarla dizili bir alandan geçiyordu. Alan yaklaşık üç kilometre boyunda bir kilometre enindeydi. Yerde uzun kazıklar dikiliydi. Yaklaşık 20 bin kadar insan erkek, kadın ve çocuk olmak üzere kazığa geçirilmiş durumdaydı. Bu kadar çok insanı kazıkta gören Osmanlı askerinin moralleri bozuldu, aklını kaçıracak duruma geldi. Ancak Osmanlı ordusu 4 Haziran 1462'de Târgovişte kalesini aldı. Vlad, II. Mehmet'e başarısız bir suikast girişiminde bulunduktan sonra kaçtı ancak bulunduğu yerde taş üstünde taş bırakmadı, terk ettiği topraklardaki kuyuları zehirledi, ekinleri yaktı, tüm hayvanları bile öldürttü. Hapishanelerdeki mahkûmları, cüzzamlı ve vebalıları salıverdi ve Türklerin arasına karışmaya teşvik etti. Bu şekilde vebalıları salma yöntemini kullanarak, daha önce başvurulmamış bir taktik kullanmıştır.
1462 yılında III. Vlad'ın ordularının yenilmesiyle Eflak yeniden Osmanlı Devleti'ne bağlanmıştı. Vlad Macaristan'a bağlı bir beylik olan Erdel'e kaçarak Macaristan kralı Matthias Corvinus'tan yardım istedi. Ancak Eflak'taki Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı yeni yönetimi tanımış olan Macaristan, yardım talebini kabul etmedi. Vlad Matthias Corvinus'un emriyle 1462 yılında tutuklandı ve Budin'e getirildi. Önce hapsedilen Vlad, daha sonra kral ve ailesiyle iyi ilişkiler kurdu. 1474 yılında sürgün dönemi sona erdi. Bu tarihten itibaren Eflak'ı yeniden ele geçirme planları yaptı. 1476 yılında kuzeni Stefan Cel Mare (Büyük Stefan) ile birlikte Eflak'a döndü ve voyvoda ilan edildi. Aynı yıl 300 askeriyle birlikte yeniden Osmanlı ordularına yenildi. Öldürülen III. Vlad'ın kesilen başı öldürüldüğünü ispat etmek için İstanbul'a II. Mehmet'e gönderildi. Vlad'ın bir vampir olduğu rivayeti Almanya, Macaristan ve Rusya'da yayıldı. Buna rağmen Romen halkı onu bir kahraman olarak görmeye devam etti.
. https://tr.wikipedia.org/wiki/III._Vlad
Yorum Gönder