Darbe girişiminden sonra yazdığımız bir makalemizde, yaklaşık 260 vatandaşımızın şehit olmalarına rağmen, başarısız kalan darbe girişiminin, bir anlamda ülkemiz için hayırlı olduğunu, bu girişimin Allahın bize bir lütfu olduğunu değerlendirmiştik. Zira, ülke olarak nasihatten pek hoşlanmıyoruz, kendimize çeki düzen vermek ve doğruları bulmak için, bin nasihat yerine, bir musibet yaşamayı yeğliyoruz.
15.Temmuz hain darbe girişimi de işte bize bu fırsatı verdi, ama darbenin nedenlerini çok iyi teşhis ederek ve buna göre yerinde olan tedbirleri almak koşuluyla.
Peki, iş başındaki siyasal iktidar neler yapıyor?
Siyasal iktidar; bırakınız kıytırık bir darbe girişimiyle bombalanmayı, emperyalist devletlere karşı Kurtuluş Savaşını kazanmış ve Türkiye Cumhuriyetini kurmuş olan Gazi Türkiye Büyük Milet Meclsini devreden çıkararak, muhalefet partilerine dahi danışmadan, kendi kafasına ve doğrularına göre belirlediği tek yanlı tedbirlerle, güya darbeleri önleyeceğini zannederek, milletimizi ve kendisini aldatmakla meşgul.
Asıl konuya geçmeden önce, siyasal iktidarı en başta iki nedenle eleştirmek istiyoruz.
Birincisi; gerçekten darbe gecesi sokaklara çıkarak, darbeciler tarafından üzerilerine sürülen tanklara ve üzerilerine yapılan ateşe rağmen dik durup karşı koyarak, ölümü göze aldıklarını darbecilere gösteren halkımızın bu karşı koyuşları, darbecileri moral ve psikolojik olarak çökertmiş, silahla yapılacak olan karşı koymanın çok çok üzerinde etki yaparak, darbecilerin moralini bozmuş ve direncini kırmış, darbecilerin başarılı olamamalarında en etkin rolü oynamıştır. Buradan halkımızı kutluyor ve şehit olanlara Allah'tan rahmet, yaralananlara da yeniden geçmiş olsun diyoruz.
Ancak, darbecilere karşı demokrasiyi korumak ve demokrasi nöbeti tutmak için sokaklara çıkan halkımızın, aradan geçen yirmi güne rağmen, darbe tehlikesinin tamamen geçmediği gerekçesiyle hala sokaklarda tutulması,işin tadını kaçırmaya başlamıştır. Bize göre, halkımızın artık evlerine dönmeleri sağlanmalıdır. Zira, biraz evvel belirttiğimiz gibi, darbe gecesi halkımızın sokaklara çıkarak demokrasiye sahip çıkması psikolojik olarak darbecilerin moral gücünü kırmış ve darbenin başarı kazanamamasında rol oynamış ise de, hiç kimse kimseyi kandırmasın, darbeler tek başına silahsız halkın karşı koyması ile asla önlenemez.
Bize göre, halkımızın daha fazla sokaklarda tutulmasının hiçbir amacı kalmamıştır, halkımız darbelere karşı olduklarını, aklından darbe yapmayı geçiren çevrelere açıkça göstermiştir. Bundan sonra, demokrasi nöbeti adı altında halkın sokaklarda tutulmaya devam edilmesi, siyasal iktidarın darbeleri önlemek savıyla almak istediği hukuk dışı kararlara karşı, insanlarımızın ve muhalefet partilerimizin ses çıkarmalarının önüne geçmek, iktidara muhalefet edersek darbecilikle suçlanır mıyız korkusunu ve baskısını yaratma ve yayma amacını taşıyacaktır.
Siyasal iktidara yönelik öncelikli ikinci eleştirimiz; meydanlardaki halkın idam istiyoruz, darbeciler asılsın sloganları karşısında açık ve net bir tavır takınmamalarıdır. Halkımızın çoğunluğu hukukçu değildir, suçtan sonra çıkarılacak olan bir yasa ile idam cezaları geri getirilirse, darbecilerin de idam cezası alarak idam edileceklerini zannediyorlar. Ceza hukukun en temel evrensel kuralına göre, suçun işlenmesinden sonra çıkarılan yasalarla, o suç için öngörülen cezada bir ağırlaştırma yapılırsa, örneğin idam cezası geri getirilirse, bu değişiklik geriye yürümez ve değişiklikten önce işlenen suçun faillerine uygulanamaz.Bu kuralı çok iyi bilen siyasal iktidarın temsilcileri, halkı karşısına alarak, çok açık,net ve kesin bir şekilde,bundan sonra idam cezası getirsek dahi, darbecilere bu cezayı uygulayamayız demiyorlar ve demek istemiyorlar, halkın beklentisini ve heyecanını canlı tutmaya gayret ederek, yanlış ve gereksiz bir algı yaratmaya çalışıyorlar. İşte bu asla yapılmamalıdır. Bu cinliğin, kimseye ve ülkeye hiçbir yararı yoktur. Siyasal iktidar, idam isteyen halka denmelidir ki; siz idam cezasını boş verin, o ceza değil bir kurtuluş, suçlu oldukları yargı kararıyla saptananların alacakları ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, onlar için daha ağır bir ceza, idam edilerek bir kere ölüp kurtulacaklarına, her gün, ölüp ölüp dirilecekler diyerek halkı sakinleştirmelidir.
Gerçek dost, acı ama doğruları söylermiş. Bizim, darbeci olmadığımız, darbecilere arka çıkmayacağımız, Atatürk ilkelerine bağlı, insan hak ve özgürlüklerine, hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik ve laik sosyal bir hukuk devleti aşığı, demokrat bir kişi olduğumuz bugüne kadar yazdığımız, görüş açıkladığımız binlerce makaleden de açıkça anlaşılacaktır. Bu nedenle; biz, birileri tarafından darbecilikle suçlanır korkusuna kapılmadan, açıkça ve tüm samimiyetimizle, korkmadan ve çekinmeden düşüncelerimizi açıklamaya devam edeceğiz.
Bu itibarla biz diyoruz ki; iş başındaki siyasal iktidarın darbeleri önlemek adına çıkardığı OHAL KHK leriyle aldığı ve uygulamaya koyduğu tedbir ve kararlar, çok yanlış ve hukuk dışıdır.
Siyasal iktidarın, bu darbe girişimini fırsat bilerek, darbeleri önlemek iddiasıyla meclisi de devre dışı bırakarak, tek başına çıkardığı anayasaya aykırı kararnamelerle, ordunun ve devletin yapısını değiştirme gayreti içine girdiğini görüyoruz.
Otuz senedir süren, on binlerce şehide mal olan bölücü PKK terörü ve kalkışmasına rağmen, ülkenin Güneydoğusunda olağanüstü hal ilan etmemekte direnen ve ülkeyi olağanüstü hal ile idare ettirmeyiz diye övünen siyasal iktidar, bastırılan ve katılanlarının tamamı ele geçirilen 15.Temmuz darbe girişimini bahane ederek ülkenin tümünde üç ay süreyle olağanüstü hal ilan etmiştir.İktidarın, olağanüstü hal uygulamalarını görmeden önce yazdığımız makalemizde, siyasal iktidarın ilan ettiği olağanüstü hali normal karşılamış ve savunmuştuk, ancak olağanüstü hal nedeniyle ellerine geçirdikleri OHAL KHK çıkarma yetkilerini kötüye kullanarak, anayasanın 121. maddesinde belirtilen amacını ve sınırlarını aşarak, olağanüstü halin ilanını zorunlu kılan konular dışında kalan ve orduyu ve devleti yeniden yapılandıran kararnamelere imza atmaya başladıklarını görünce, bu olağanüstü hal ilanının, meclisi devreden çıkarıp meclisin yasama yetkisini elinden alarak, yürütmeye yasama yetkisi tanıma amacına yönelik olduğunu görüyoruz.
Bize göre, darbeleri önlemenin tek yolu, cumhuriyetin kurucu değerlerine sahip çıkarak,Atatürk ilkelerine, insan hak ve özgürlüklerine, hukukun üstünlüğüne ve yargının bağımsızlığına dayalı demokratik ve laik sosyal hukuk devletini; anayasası, yasaları ve tüm demokratik kurumlarıyla şeffaf olarak yönetip işletebilmek den geçmektedir.
Askeri okulları kapatarak yerine Milli Savunma Bakanına bağlı bir üniversite kurmak, kuvvet komutanlarını Milli Savunma Bakanına, MİT Müsteşarlığını ve Genelkurmay Başkanlığını Cumhurbaşkanına bağlamak,bunu da muhalefete danışmadan, Mecliste tartışıp görüşmeden,yürütme olarak, tek başına ve tek yanlı olarak gerçekleştirmek, asla çözüm değildir.Siyasal iktidarın, kanun hükmünde kararnamelerle yapılması anayasaya açıkça aykırı olan hukuk dışı bu düzenlemeleri, darbeleri asla önleyemez. Önemli olan, darbeci zihniyeti, darbeci iklimi ve zemini yok etmek,yeniden yeşermesinin önüne engeller koyabilmektir.
Peki darbeci kimdir? Darbecinin ideolojisi önemli değildir.Sol,sağ ve dinci ideolojiden darbeciler çıkabilir. Bu nedenle, darbecilerin ortak özellikleri, ideolojileri değildir, darbeciler ülkelere göre farklı ideolojilerden çıkabilir, ancak darbecilerin ortak özellikleri, insan hak ve özgürlüklerine, hukukun üstünlüğüne ve demokrasiye karşı olmalarıdır.
Hangi ideolojiden olurlarsa olsunlar, her türden darbeye ve darbeciye karşıyım demokratım ve demokrasiden yanayım diyen bir siyasal iktidarın başındakiler; demokrasiden yana oldukları konusunda samimi iseler, demokrasiyi sadece dört yılda bir sandığa giderek oy kullanmaktan ibaret bir seremoni ve aldatmaca olarak kabul etmiyorlarsa, hem Müslüman ve hem de laik olunmaz iddiasından vazgeçerek, Müslümanların da laik olabileceklerini kabullenmek zorundadırlar. Zira, laik olamazlarsa demokrat da olamazlar ve yönettikleri ülkede demokrasiyi de uygulayamazlar, laik demokrasinin olmadığı bir ülkede de, darbe yapmayı amaçlayan dinci cemaatler, gruplar, vakıflar, her cinsten örgütler ve darbeciler çok kolay yeşerir ve boy atarlar, siz istediğiniz kadar askeri okul kapatın, kuvvet komutanlarını, Genelkurmay Başkanını ve MİT'i doğrudan Milli Savunma Bakanına ve Cumhurbaşkanına bağlayın başınız dertten kurtulmaz.
Göstermelik olarak Atatürk'ün dev posterini parti duvarına asmakla,Atatürkçü ve onun en çok değer verdiği ilke olan laik olamazsınız ve laiklik ilkesini ülkede hakim kılamazsınız.Bir ülkenin gerçek anlamda laik olabilmesi için, dinin siyasete ve eğitime alet edilmemesi ve siyasetin de kışlaya, camiye ve yargıya asla girmemesi, yargının bağımsız olması,en başta din olmak üzere, yargının hiçbir dış etkene maruz kalmaması zorunludur.
Laiklik ilkesinin ve dolayısıyla demokrasinin hakim kılınabilmesi için, bir devrim yasası olan ve anayasanın koruması altında olmasına rağmen, dini siyasete alet eden gelmiş geçmiş tüm siyasal iktidarlar tarafından delik deşik edilerek tanınmaz ve uygulanamaz hale getirilen, Atatürk'ün kemiklerini sızlatan öğretim Birliği ( Tevhidi Tedrisat ) kanununun eksiksiz ve taviz vermeden uygulanmaya başlanarak, derhal laik laik eğitime geri dönülmeli ve bu bağlamda, mevcut olan İmam Hatip Liseleri, Öğretim Birliği Yasasındaki Orijinal ve gerçek haline döndürülerek, lise statüsünden çıkarılmalı ve sadece ülkenin imam ihtiyacını karşılayacak sayıda imam yetiştiren İmam Hatip Meslek Okulları haline getirilmeli, buradan mezun olacak olanlara sadece imam olma hakkı tanınarak, lise statüsünden çıkarıldığı için, Yüksek Okul ve Üniversitelere devam hakkı tanınmamalıdır.
Şimdi bunu okuyan AKP liler ve AKP yandaşları ayağa kalkacaklar ve bizi belki de dinsizlikle ve demokrat olmamakla suçlayacaklar, daha önce birilerinin yaptığı gibi, siyasal iktidara akıl vermek ve tavsiyelerde bulunmakla suçlayacaklardır.
Geçenlerde Cumhurbaşkanına açık mektup başlığıyla bir yazı yazdık, aşağılık duygusu içinde olan ve kendilerini hakir gören bazıları, vay sen Cumhurbaşkanına nasıl tavsiyelerde bulunursun diye ayağa kalktılar.Kardeşim, ülkemizde gerçek bir demokrasi varsa, herkes ülke yararına olacağına inandığı aklından geçen makul ve yerinde olan düşüncelerini, tavsiye niteliğinde de olsa, Cumhurbaşkanına da Başbakana da iletebilir, düşünce ve düşünceyi açıklama özgürlüğü bunu gerektirir, demokratik ülkelerde, sadece yargıya, hakimlerimize telkin ve tavsiyelerde bulunulamaz, emir ve talimat verilemez, ancak ülkemizde asıl bu yasağın uygulanmadığı, siyasal iktidarın, yargıya emir ve talimatlar verdiği, telkin ve tavsiyelerde bulunduğu, yargının bağımsız olmadığı, bu nedenledir ki; yargıya da büyük oranda sızmalar olduğu kafalara kazınmalıdır.
Aklın yolu birdir, askeri okulları kapatmadan önce kafalarınızı değiştireceksiniz, kafalarınızı, laiklik karşıtı cemaat, vakıf,dernek ve her ne adla kurulmuş olurlarsa olsunlar dini, daha doğrusu kutsal dinimizi istismar ederek kendilerine çıkar sağlayan gruplara kapatacaksınız, bunun başka yolu yok, bilesiniz.
Yeteri kadar bilgiçlik tasladık, okurlarımızın sürekli olarak eleştirdikleri gibi, bu makalemiz, diğerlerinden de uzun oldu, laf lafı açınca uzayıp gitti, okumakta zorlandıysanız, af ola diyoruz.
03/08/2016
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Yorum Gönder