Şimdi Olsa Ne Derdi - Cevat Kulaksız

Şimdi Olsa Ne Derdi - Cevat Kulaksız “Atatürk sağ olsaydı bize ne derdi?” Mutlaka siz de duymuşsunuz, siz de söylemişsinizdir, sitemle.

Şimdi Olsa Ne Derdi - Cevat Kulaksız
Şimdi Olsa Ne Derdi - Cevat Kulaksız
Falih Rıfkı Atay’ın[1]  Çankaya (1961) adlı kitabını okuyorum. Kitabın arkasında, “her Türk vatandaşının mutlaka okuması gereken…” notu düşülen kitabında şunları yazılı idi:
“-Bütün itibarını, şereflerini ve şanlarını Arap yazısı yerine Latin yazısı koymak için ortaya atmış olan Mustafa Kemal ile milletvekilliği ödeneğini feda etmemek için seçim çevresinde medresecikler türemesine göz yuman politikacıyı mukayese ederseniz, bir idealist ile bir oportünist (fırsatçı) arasındaki bütün farkları görürsünüz.
Ara sıra:
“-Atatürk sağ olsa ne yapardı? Gibi bir sual duyulur. Falih Rıfkı Atay ölmeden önce bu kitabını yazdığı 1961 yılında, yani 55 yıl öncesinden bakınız bu soruya ne yanıt veriyor:
“-Topumuza birden lanet okurdu”. [2]
Peki, zaman zaman, yıllarca gelen irtica olayları hakkında aynı soruyu hüzünle, ıstırapla Falih Rıfkı’ya veya kendimize sorsaydık, yanıtı ne olurdu?  Ben pek çok kişiden, üzüntüsünü dile getirmek için, “Atatürk sağ olsaydı bize ne derdi?”  Mutlaka siz de duymuşsunuz, siz de söylemişsinizdir, sitemle.

Son yapılan FETO darbe isyanı, darbe kalkışması için aynı soruyu sorsak ne yanıt verebilirdik.  Görünüşe göre, “ordumuzu FETO paraleline,  Meclisi de AKP-RTE paraleline parselledik;  yargıyı, yürütmeyi de onların emrine verdik” demez miyiz?  Falih Rıfkı, (hele Atatürk de) kim bilir öbür dünyadan kaç kez lanet okuyordur bize.
Ülkemizde demokratik düzeni oy için, çıkar için bozanlar politikacılardır. Bu konuda Falih Rıfkı Çankaya kitabında aynen şöyle diyor:
"Demokrasi politikacıları, geçici dünya nimetlerini paylaşmak için, can çekişen taassubu beslediler ve ona yeniden halk kanını emme kudreti verdiler". [3]
Peki, FETO’yu besleyen hangi paraleldi?
“Milli İrade” diyerek gericiliğe ışık yakanlar için Falih Rıfkı aynı kitabında şunları yazıyor:
"Bir milletin tarihinde medeniyet meselesinin oy toplayarak halledildiği görülmemiştir......Medeniyet düşmanlarının bir milli irade zevahiri almakla haklı olabileceğini düşünmek, bir budalalıktır". [4]
Şu rezalete bakın, Meclislerde, yukarılarda devletimiz, devlet adamlarımız paralel mürelel ülkeyi güya yönetirken, FETO’cular ta 40 yıldan beri, soruları çalıp yoksul öğrencileri en seçkin yerlere girmek için sınav kazandırmışlar (şimdi darbeden tutuklanan subayların ifadesinden);  müritlerine, “ağabeylerine”, FETO’ya biat edeceğine dair namus ve şeref üzerine yemin ettiriyorlar. Al sana bilgili bir robot, kendince fırsatını bulunca da al sana darbe.
Tüm bunları yapanlar ve yaptıranlar din adına yapıyorlar, dini kullanıyorlar.  Öyleyse, din adına siyaset yapanlar, dini kullananlar ülkeye hizmet için değil, sadece rant, çıkar, iktidar için din bezirganlığını yapıyorlar. Siz hiç Batı ülkelerinde elinde İncil ile meydanlarda siyasi propaganda yapan politikacılara, alâyıvalâ ile gazeteciler ile kiliseye güya ibadete giden liderlere rastladınız mı? Yahut da ülkenin her köşesine bizdeki İmam hatipler gibi, İncil hatip liseleri açanlar var mı?  Bazı üniversitelerin bölümlerine ilahiyat bölümleri açmak varken, ayrı bir Fakülte olarak İlahiyat Fakültesi açılıyor Mezunlar İlahiyata dolduruluyor, sonra ayrı bir uzmanlık gerektiren devlet dairelerine yatay geçişle geçiveriyorlar. Sonra da al sana “dinci kinci nesil”. Demek ki devlet mekanizmasında artık liyakat değil, yandaş aranıyor. Bilimsel düşünceli insan değil, dinsel düşüncesi ağır basan insan tercih ediliyor. Böyle düşüncede olan toplumda demokrasi de gelişmez, bilim de gelişmez.
Böylece dinci parti ve cemaatle, adaleti ele geçirmekle ülke yönetilmez, öylesine bir ülke çağın gerisindedir. Öyle ülkede yolsuzluğun, rüşvetin, adaletsizliğin her çeşidi hem de katmerlisi ürer. Ülkemizde, söyler misiniz, Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzlukları tüm yasal kanıtlarıyla ortaya çıkarılsa bile yargılanamıyor. Yolsuzluğun kol gezdiği öylesine bir ülkeye yabancı sermaye gelir mi? Asla gelmez, ne ki turist bile gelmez. Öyleyse adaletimize, ülkemize çeki düzen vermeliyiz. Her çağdaş ülkelerdeki gibi üç erki, yasama, yürütme, yargıyı daha bağımsız-özerk hale getirmeliyiz.
Bütün İslam ülkelerinde dinsel düşünce sürekli ön planda tutulduğu ve bilimsel düşünce geri plana itildiği için veya ihmal edildiği için tüm İslam ülkeleri bilimsel yönden geri kalmaktadır. O nedenle böyle ülkelerde bilimsel üretim de yoktur. Bu 500-600 yıldır böyledir. Ne diyor bu yıl kimya dalında Nobel ödülü alan bilim adamımız Prof. Dr. Aziz Sancar, “500 yıldır İslam ülkelerinin bilime katkısı yoktur”. Bu dinsel düşünce sürekli ön plana çıkarıldıkça İslam ülkelerinin asla bilimsel buluşları olmayacaktır. Osmanlı, bilimsel buluşları öylesine yadsıyordu ki, bilimsel buluşları “kefere kurnazlığı diye yorumluyor, en iyi yolun şeriat yolu” diyerek dinsel öğretiyi sürekli ön plana çıkarıyordu. İşte günümüzün iktidarı da aynı, özenti içinde görülmektedir[5].
Tüm bunlar yetmiyormuş gibi, devleti dinci bir yapıyla donatırken, Tevhidi Tedrisat Kanununa aykırı olarak tüm okulları din okulu haline getirme çabası bizi nereye götürecek. Üstelik laik TC Anayasasına rağmen, bunlar yapılıyorsa, yönetenler anayasal suç işlemiyorlar mı?

“EN BÜYÜK MELANET DİN KİSVESİ ALTINDA GELMİŞTİR”
Atatürk’ün, dini kullanarak çağdaşlaşma yönünden ülkeye zarar verenler için şu sözünün ne kadar önemli olduğunu artık iyice anlamamız gerekir.  “Tarihimizi okuyunuz, görürsünüz ki milleti mahveden harap eden fenalıklar hep din kisvesi altındaki küfür ve melanetten gelmiştir”.(1923)
Dünyada dincilikle kalkınan bir devlet gösteremezsiniz. Çağdaş uygarlık düzeyini yaşayan Avrupa ve ABD, Japonya gibi ülkeler koyu bir dincilikle mi (veya Müslümanlıkla mı) o refaha ulaştılar.  Öyleyse, oraya buraya imam hatip okulları açmakla, sürekli dinciliği ön plana çıkararak  “dinci kinci nesil yetiştirme” çabasıyla ülke asla kalkınamaz.  Bu düşüncede ve uygulamada olanlar ülkenin çağdaşlaşmasını engellemekteler.
Bakınız bilim dünyasında yerini almış olan Prof. Dr. Celal Şengör, bir röportajında imam hatip okulları konusunda neler söylüyor: “Bir zehirdir… Hemen kapatılmaları lazımdır. Bu okullar çocuklara yirmi birinci yüzyılda Ortaçağ'ın bile gerisinde zırvalık kültürü öğretiyor. En kalitesiz zümre politikacılardır Türkiye'de. Ortalama kültür düzeyi Afganistan seviyesinde”. [6]
Şimdi Olsa Ne Derdi - Cevat Kulaksız

Yine Celal Şengör aynen şöyle diyor: “Dünyanın neresinde din egemen olmuşsa, ahlaksızlık tavana vurmuştur”.
Bir ülkede dincilik siyaseti ön planda ise, o ülkeden daha nice FETO’lar, IŞİD ler daha nice dinci terör ve teröristler çıkar. Tüm İslam ülkelerine bir bakın hangisinin durumu iyi. Hep birbirinden beter, canlı bombadan tutun da, terörün her çeşidi oralardan çıkıyor. O ülkelerin milyonlarca insanları,  “gâvur”  dedikleri Avrupa’ya gitmek için can atıyorlar,  oralara denizlerimizden kaçak giderken binlercesi sahillerimizde can veriyor. Acaba neden? Suudi Arabistan’a niye gitmiyorlar?
Şimdi Olsa Ne Derdi - Cevat Kulaksız

Sahi hemen aklıma geldi, Suuidi Arabistan’ın bir üniversitesinde yapılan panelde “kadınlar insan mıdır, değil midir” diye güya bilimsel tartışma yapmışlar. [7] Böylesine gülünç bir tartışma olur mu bu çağda…Kadının insan olmadığını söylemek mümkün mü?
Peki, gitmek istedikleri o Avrupa ülkelerinde ne var? Oralarda bilimsel ve özgür düşünce var, adalet var, onun için gidip kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar, binlerce insan.
Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com

SONNOTLAR:

[1]  Falih Rıfkı Atay (1894-1971) Türk gazeteci, yazar, milletvekili.
Cumhuriyet döneminin en etkin gazetecilerindendir. İzmir'in kurtuluşundan sonra Mustafa Kemal ile tanışıp dostluğunu kazanan Falih Rıfkı Bey, özellikle Atatürk’ü yakından tanıtan anılarıyla ünlendi. 1923-1950 yılları arasında milletvekili olarak siyasette yer aldı. Cumhuriyetin kurucusu Atatürk’ e yakınlığı nedeniyle çok önemli olaylara tanıklık etmiş ve kişisel tarihi cumhuriyet tarihi ile özdeşleşmiştir Ayrıca Atay, Türkiye'de Türk basınında sansürün kaldırılmasının yıl dönümü olarak her yıl 24 Temmuz tarihinde düzenlenen Basın Bayramı'nın tarihini ortaya atmıştır
Anı Kitapları: Ateş ve Güneş (Suriye ve Filistin savaş anılan, 1918),  Zeytindağı (1932), Mustafa Kemal'in Mütareke Defteri (1955), Mustafa Kemal'in Ağzından Vahdettin (1955),Çankaya (1961), Batış Yılları (1963), Kurtuluş (1966)) Atatürk Ne İdi? (1968) Bayrak (1970)
Gezi Kitapları: Faşist Roma, Kemalist Tiran, Kaybolmuş Makedonya (1930),  Deniz Aşırı (1931), Yeni Rusya (1931), Moskova-Roma (1932), Bizim Akdeniz (1934), Taymis Kıyıları (1934), Tuna Kıyıları (1938), Hind (1944), Yolcu Defteri , (1946), Gezerek Gördüklerim (1970)
Fıkra Kitapları: Eski Saat (1933), Niçin Kurtulmamak (1953), Çile (1955), İnanç (1965), Pazar Konuşmaları (1966)
İnceleme Kitapları: Başveren İnkılapçı (Ali Suavi Üzerine, 1954), Atatürkçülük Nedir (1966), Londra Konferansı Mektupları (1933), Türk Kanadı (1941), Kanat Vuruşu (1945)

[2] Çankaya Falih Rıfkı Atay Pozitif Yayınları 2009 sf  612

[3]  Falih Rıfkı Atay Çankaya Pozitif Yayınları 2009 sf 504.
[4] Çankaya Falih Rıfkı Atay Pozitif Yayınları 2009 sf 449"


[6]  https://www.sozcu.com.tr/2015/gundem/ortalama-kultur-duzeyi-afganistan-seviyesinde-854616/
[7] https://www.sozcu.com.tr/2016/dunya/suudi-arabistanda-kadin-insan-midir-semineri-yapildi-1114146/

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget