Bir gün Ankara Kızılay Metrosunda giderken, baktım karşıdan uzun boylu, beyaza çalan saçları ile saçı sakalı oldukça uzamış derviş kılıklı bir garip adam gelmekte. Aman Tanrım karşımda Karl Marx mı desem, Caherles Darvin mi desem (ama onlar öleli yüz yıl oldu) garip kılıklı bir adamı görünce şaşırdım. Zaten gelip geçen de şaşkınlıkla bakıyorlardı.
Sokaklarda benim bir huyum var, böylesine ilginç adamlar daima ilgimi çeker, hemen sokulurum, onunla konuşmak isterim. Yavaş yavaş yanına yaklaşarak, affedersiniz sizinle birkaç dakika görüşebilir miyim, diyerek sokuldum. Siz kimsiniz, dedim, “ben bir Âdemoğluyum” dedi. Ne iş yaparsınız, dedim, “ben emekliyim, aşıkım, şiir yazarım, insanları, dünyayı gözlerim”, gibi bir şey söyledi. Bu gizemli derviş kılıklı, derviş deyişli adam daha da ilgimi çekti.
Benden uzun boylu, boynunda kırmızı kravatı, başında üzerinde “Türkiye” yazılı kırmızı şerit, göbek biraz sarkmış, her iki döşünde nazar boncuğu, gözünde hiç görmediğim ve iki camı da yatay beyaz çizgili-şeritli hali ile sanki başka bir gezegenden gelmiş garip bir yaratık görünümlü adama, “kaç yaşındasınız” dedim, o:
“-Yüze on sekiz var” dedi. Kendi kendime, şaşırdım, acaba bu adam kaç yaşında ki diye düşündüm. Nerelisiniz, diye sordum o:
“-52. Vilayettenim” dedi. Allah Allah bu nasıl adam şifreli konuşuyor, dedim. Meğer 52. Plaka kodlu Ordu ilindenmiş. Kendisine bazı dostları “Karl Marx’a benziyorsun”, diyorlarmış. Kendi de, “ben Karl Marx’a benzerim” diyor. Ben de, biraz da Charles Darvin’e de benziyorsun, dedim, “ona da benzerim” dedi. Kendi kendime, o bilim adamları gibi bilim adamımız olmasa da bilim ve felsefe adamlarına benzeyen adamlarımız bari var, diye düşündüm. Bana:
“-Sen nerelisin” dedi. Ben de Kırşehir’liyim, deyince, başladı Neşet Ertaş’tan “Gönül Dağı” türküsünü söylemeye. Amma eğlenceli adam ha!
Ona, “seninle bir resim çektirmek istiyorum,” dedim, o “olur” dedi. Oradan geçmekte olan bir genci çağırıp, eline cep telefonumu verdim, ayakta bir resim çektirdik. Onun da benim de işimiz olduğundan, başka ayrıntıyı konuşamadan, birkaç gün sonra röportaj için buluşmaya kararlaştırıp ayrıldık. Toplum içinde engin bir bilim adamı veya bir ilahi derviş görünüşlü bu ilginç görünümlü, adamın sırrı nedir, diye merak etmeye başladım.
İki gün sonra, bana telefon etti, “Kızılay’daki Polis Lokali’nde buluşalım” dedi. Ertesi gün 18 Ağustos 2016 da, dediği polis evinde buluştuk.
15 Temmuzdaki başarısız FETÖ darbe teşebbüsü üzerine, ön plana çıkan Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan’ı öven şu şiirini okudu:
KOCA REİS COŞTURAN BAŞKOMUTAN
Kendini bilmezler düştüler yola,
Kurşun yağdırdılar hem sağa hem sola
Verdirdin onlara ebedi mola,
Dünyanın lideri Tayyip komutan.
Gösterdin kendini uzay yolundan
Mesajlar gönderdin Arşı Aladan
Herkesi coşturdun sakin alandan
Önderler önder Tayyip Erdoğan.
Dizildik yollara hep dizi dizi
Halkın düşmanları fark etti sizi
Sizinle bulundu gerçeğin izi
Şeflerin de şefi Tayyip Erdoğan,
Sayende gürledi bu ulu millet
Arsızlara verdi geçersiz bilet
Yanlış yapanlara doğruyu bellet
Şahların da şahları Tayyip Erdoğan.
Başkomutan oldun halkın yanında
Merhaba diyorum Başkomutan’a
Canım feda olsun sizlere vatana
Cumhurun reisi Tayyip Komutan.
Canım feda olsun sizle vatana
Cumhurun reisi Recep Komutan. Şener Çelebi 21.07.2016
Bu şiiri okuduktan sonra, şunları anlattı:
“-İsmim Şener Çelebi, emekli başkomserim. Aslen Ordu’luyum, Perşembe kazasının Çandır köyündenim; emekli başkomserim, meslekte 24 yıl çalıştım. Polis Akademisi mezunuyum, emekli olunca Hacettepe’den öğretmenlik formasyonu aldım. Dershanelerde ders verdim. Duygulandığım, esinlendiğim her konuda şiir yazarım. Yazılmış birçok şiirim var. Ben kitapsız şairim.
Evlimisiniz, çoluk çocuk durumu nedir, dedim, şöyle yanıtladı:
Üç çocuğum var, iki oğlan bir kız, beş de torunum var. Sincan Fatih’de oturuyorum. Halk müziği ve sanat müziği korolarına gidiyorum, orada türküler, şarkılar söylüyoruz. Şan eğitimi ve koro bilgisi alıyorum.
15 yaşına kadar köyde yetiştim; “sen çocuksun, küçüksün”, anne dayağı, baba dayağı, askere git orda dayak. Sonra Ortaokula geldim, 1960 ihtilalı olunca 17 yaşındaydım ortaokulu bitirince liseye gittim, ben ortaokuldayken 1960 ihtilalı oldu. İki yıl okudum Ordu Lisesinde, yedek subay yapıyorlardı lise mezunlarını. Ondan sonra onları köy öğreteni yaptılar.
O zamanları Ortaokul mezunlarına 45 gün kurs gösterip, öğretmen vekilliği verildi 222 sayılı İlköğretim Kanununa göre, sınava girdim kazandım, Perşembe Öğretmen okulunda 45 gün kurs gösterdiler bize, ortaokul mezunlarına, lise mezunları da vardı aramızda. Orayı bitirince beni Gölköy Tepeköyüne tayin ettiler, muvakkat (vekil) öğretmen olarak. Dediler ki “15 yıl öğretmenlik hakkı verdik size”. Ben iki yıl köyde çalıştıktan sonra askere gittim. Askerden sonra dönmedim, emniyete geçtim. Öğretmenlik o kadar yararlı oldu ki bana, köydeki öğretmenlik, insanlarla muhabbet etmeyi, insanlara karşı sosyal davranışları uygulamam sayesinde emniyette herkese normal davranırdım, sert davranmazdım. Kırıkkale Akşam lisesini bitirdim, polis kolejine çağırdılar bizi. Polis Enstitüsünde üç yıl okudum 77 ile 80 arasında okudum. Çeşitli yerlerde çalıştıktan sonra 90 da emekli oldum. Emekli olduktan sonra 10 yıl trafik dersi anlattım. 9 sayfa trafikle ilgili şiirler yazdım, sonra aşk şiirleri yazdım,
EMEKLİ OLUNCA ÂŞIK OLMUŞ
Eryaman Aile yaşamda şiir günleri vardı, orda gördüm kadını, iki defa mektup gönderdim. Kadın bağırdı çağırdı “mahkemeye vereceğim” dedi.
Beş yıl önce, koro vb sosyal etkinliklere katılmak için Eryaman’da aile yaşam merkezine gitmiştim, orda gördüğüm bu kadın çok ilgimi çekti, ona şiirler yazdım, kadına, onu sevdiğimi söyledim. Kadın benimle konuşmamaya başladı, kadına, “ben sana aşığım istersen beni öldür” dedim. Aşkıma karşılık bulamadım, beni mahkemeye verdi”
Gerçekten de, halkımızın “40 ından sonra azanı teneşir paklar” dediği gibi, 60-70 yaşına gelmiş, çocukları, torunları olan yaşlı bir kişinin âşık olması benim biraz tuhafıma gitti. Evlisin, çocuklar da var, eşin duyunca ne dedi?
“-Çok kızdı, amma dedim, kader elimden bir şey gelmez, ben kadere inanırım, onun için kendime hâkim olamayarak kadını sevdim, sevdiğimi de yüzüne söyledim. Kadın beni mahkemeye vermiş, yazdığım aşk şiirlerimi, aşk mektuplarımı hakime vermiş.
21 Mayıs 2013 de Sincan Asliye Ceza Mahkemesinde yargılandım. Hâkim bana, “bu mektupları, bu şiirleri sen mi yazdın” dedi. Ben de, “ben yazdım, efendim” dedim. Kadına dedi ki “davacımısın”, kadın “davacıyım davacıyım” dedi. Hâkime dedim ki, “benim avukat tutmaya gücüm yok, ben kendimi savunamıyorum, bana bir avukat tayin eder misiniz” dedim, hâkim, “ne avukatı sana 120 lira para cezası veriyorum, onu da erteliyorum” dedi. Şiir yazdım ama içinde küfür yok, hakaret yok. Sadece sevdiğimi söyledim.
Şöyle demiştim benden on yaş genç olan sevdiğim kadına, yazdığım şiirde:
“İstedim güneşin rengini seçtim, geçti yorgunluğum,
Seslendim ufuklara sordular isteğimi
Dedim kavuşmak isterim aşkıma, kırk günü açınca peçesini
Buluştuk ovada, sordum niçin geç kaldın dünyaya
Dedi sen de bana, senin için erken geldim hayata
Sözleştik orada, bundan sonra ben erken gelmeyeceğim,
Sen de geç kalmayacaksın, tutacağız sözümüzü,
Hasret bırakmayacağız özleyen özümüzü
Hasret bırakmayacağız, özleyen özümüzü. Şener Çelebi.
“Hasret nedir bilmeyen, her vuslatı aşk sanır,
Sahtedir böyle aşklar yaşayan tez usanır.
Vuslat aşkı söndürür, hasret ise körükler,
Dünyada gerçek aşklar tek başına aşklar yaşanır
Üzülme deli gönlün yar uzakta olsa da sevda pınarlarına
Gözyaşların dolsa da, karşılıksız bir aşkla
Bütün ömür solsa da
Dünyada aşklar tek başına yaşanır
Güneşte yanan çöl yağmuru neylesin
Rap sahte âşıklar her bir gönül eğlensin
Bilmiyorsan Mecnuna Kereme sor söylesin
Dünyada aşklar tek başına yaşanır. Vedat Fidanboy
Gerçek âşıklarda, kavuşan âşıklarda aşk biter. Ben kavuşmak istemem, hasret çekeyim ki şiir yazayım, sevdiğime.
Eryaman Aile Yaşam merkezine benim eşim de geliyordu, bu olay meydana çıkınca arkadaşlar, “senin eşin mavi gözlü sarı saçlı nasıl gönül verdin bu kadına” dediler. Ben de ne yapayım gönül çekti, kardeş elimde mi dedim. Sen benim gözümle bakmadın ki,
Bendeki aşk birleşme aşkı değil, tavırlarına âşık oldum. Kadın eşinden ayrılmış. Ayrılan eşi demiş ki “biriyle ilişkin olduğunu görürsem, evlenirsen seni öldürürüm”. Kendileri Bitlis’liydi.
Ben coşkulu adamım Cenneti dünyada yaşıyorum. Leyla ile Mecnun kavuşsaydı aşk olmazdı, Kerem ile Aslı kavuşsaydı aşk olmazı. Aşk olsun, umut olsun, hasret olsun. Aşk insanı coşturmalı, arzu devam etmeli.
Bu ozan ruhlu yaşlı emekli şu şiiri fısıldıyordu:
“Ecelim gelince Azraillim sen ol, dedim ona.
Ona aşık olmak suçsa kalbini hapset dedim.
Çaldım kraliçeler gibi kalbini çaldım
Giydiğin elbisenin pembe desenini,
Çaldım yürüyüşün sükseli sükseli halini;
Çaldım yaparken bestelerimi, yüzünün deniz gibi dalgalı halini.
Çaldım Mozart’ın 9. Senfonisi gibi çıkardığın sesin çeşidini.
Çaldım güneş gibi içimi aydınlatan duruşun sessizliğini
Aşığın olduğum için bütünüyle çaldım senden,
Hırsızım ben bütünleşmemiz için sen de beni çalsana benden,
Bütünleşmemiz için sen de çalsana benden”.
Ey zaman geçme dur öyle güzelsin ki”,
Bu şiirleri o bayana posta ile gönderdim, iki mektup gönderdim.
O kadın eşinden ayrılmış, kocası, “ayrıldık ama başkasıyla görürsem seni öldürürüm” demiş.
KRALIN AŞKI
Bazıları Salı gününü uğursuz sayarlardı, Atatürk gezilere Salı günü çıkardı.
İngiltere Kralı 8. Edvard 1936 da İstanbul’a geldi; fakat Fransız sevgilisiyle geldi. Ama İngiliz kraliyet ailesi, İngiliz basını bir tepki gösterdiler ki krala, “sen nasıl yabancı bir kadınla olursun bilmem ne. Bizim askeri ve mülkü erkân Atataürk’e dediler ki, “efendim siz Fransızca biliyorsunuz, konuşun bakalım” dediler. Tabi kral da ordadır, sevgilisi ile. Atatürk mendil sallayarak “böyle bir kadın bulamadım, ben de böyle bir kadın bulsam ben de Cumhurbaşkanlığı bırakırdım, diyor. Atatürk gençlere şöyle diyordu: “delikanlı kızlar “kendinizi öyle yetiştirin ki, bir kral bile sizin için makamını bırakabilsin; ey delikanlı erkekler kendinizi öyle yetiştiriniz ki bir kraliçeler bile sizin için makamını bırakabilsin”.
8. Edvard krallığı bırakır sevgilisiyle İspanya’ya yerleşir. Kraliçe 1953 de 27 yaşındaymış.
Ben
Atatürk’ün yaveri ile birlikte Atatürk’ün yanında birlikte çalışmış, yaşlı bir akrabam vardı, onun ağzından duyulmamış, Atatürk’le ilgili anılar öğrendim, yazdım.
Ama Atatürk’ten sonra Türkiye’nin yönetimi iyi olmadı, devrimlerden vaz geçilmeye başlandı.
Günlerin nasıl geçiyor, diye sorduğum zaman Emekli Başkomiser Şener Çelebi şöyle mısra ile yanıt verdi:
“Ey zaman geçme dur öyle güzelsin ki; zamanın geçmesini istemem”. Benim uyku dışında zamanım öyle geçer, şiir söylerim, şarkı söylerim, sohbet ederim, dünyayı yaşarım, zamanın geçmesini istemem. Aşk şiirinden başka şiir okumam.
İşte bu garip görünüşlü, kâh konuşan, kâh şiirler mırıldanan dünyayı, insanları, aşkı seven bu derviş ruhlu adamı sizinle paylaşmak istedim.
Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com
Yorum Gönder