Paris’ten büyük umutlarla 1998’de döndüğüm Türkiye’deki hedefim, üniversitede kariyer yapmaktı.
Ankara Üniversitesi’nde ders vermeye başladığım 1999 yılından itibaren Fethullahçı gerçeğiyle tanıştım.
Seçmeli yüksek lisans derslerime giren öğrenciler arasındaki kalabalık bir grup dikkatimi çekmişti.
Bu grup, kaymakam adayları ve Polis Akademisi’nden gelen komiser yardımcılarından oluşuyordu.
ABD’nin ‘Yeşil Kuşak’ ve ‘Ilımlı İslam’ projeleri üzerine çalıştığım için Gülen Cemaati’nin, bu projelerin Türkiye ayağındaki önemli aktörlerden olduğunu yurt dışında yaşadığım dönemde de biliyordum.
Üniversitede ders vermeye başladığımda ise söz konusu cemaatin gücünün farkına vardım.
2004’e kadar ders verdiğim Ankara Üniversitesi’nde yüksek lisans yapan Fethullahçı öğrenci sayısı her yıl artıyordu.
Konuştuğum bu öğrencilerden edindiğim bilgiler, emniyette, kamuda ve yargıda hızlı bir örgütlenmeye gittikleri yönündeydi.
TSK’ya sızmışlar mıdır diye düşünürken, başta Kara Havacılık Okulu ve Jandarma olmak üzere ordunun değişik birimlerinden subayların da, verdiğim yüksek lisans derslerini almaya başladığını ve diğer Fethullahçılarla birlikte dolaştığını gördüm.
Bunlara zamanla hukuk mezunu öğrenciler ve bakanlıklardan gelenler de katıldı.
Belli etmemeye çalışsalar da, hemen hepsinin aynı tornadan çıkmış gibi bir ruh hali, duruşu ve görünümü vardı.
Bazıları ile ders aralarında yaptığımız sohbetlerde, gelecek kaygıları olmadığını, çok önemli makamlarda görevlendirileceklerini ima ediyorlardı.
Kaymakam adayı olanlardan birinin, Aralık 2002’deki, “Hocam, artık AKP iktidara geldi, işimiz çok daha kolay. On yıl sonra önümüzde kimse duramayacak. Orduyu bile alacağız. Devlet bizim olacak” sözlerini dinlerken, ürpermiştim.
Bu öğrencilerin hemen hepsi ülkenin dört bir yanına kaymakam, komiser, hâkim, savcı, üst düzey bürokrat, subay olarak dağıldı.
Son 14 yılda, eskisinden daha hızlı bir şekilde vali, emniyet amir ve müdürü, genel müdür, müsteşar, mahkeme başkanı, cumhuriyet savcısı, general oldular.
Evet, Özal, Demirel, Çiller, Mesut Yılmaz ve hepsinden önemlisi Ecevit dönemlerinde de, Fethullahçılara, “Hizmet Hareketi” denilerek, önleri açılmıştı.
1999 seçimleri öncesi Fethullahçıların, Ecevit’in DSP’sinden 11 milletvekilliği kontenjanı istediği basına da yansımıştı.
O dönem üyesi olduğum DSP’nin Genel Merkezi’nde bu konuyu konuşmak üzere Ecevit ile görüşmek için haftalarca beklemiştim.
Bir gün öğle saatlerinde Ecevit Genel Merkez’e girerken, yanına ulaşmayı başardım ve ayaküstü 1-2 dakika da olsa partinin Fethullahçılardan uzak durması gerektiğini kendimce anlatmaya çalıştım.
Evet, Ecevit çok nazik bir insandı, ama sinirlendiğinde bunu yüz ifadesinden hemen anlardınız.
Ecevit gibi koskoca bir devlet adamı tabi ki benim türümden dandik bir partilinin değerlendirmesini dikkate almayacaktı ve sinirlendiğini sert bakışlarından, tek kelime etmeden arkasını dönüp gitmesinden anladım.
Bu olay sırasında orada bulunan koruması Recai Birgün, yıllar sonra bir gazeteye verdiği röportajda, Ecevit ile Fethullahçılar konusunda ters düştüklerini anlatacaktır.
AKP döneminde ise kapılar Fethullahçılara sonuna dek açılınca zirve yaptılar.
Bunun somut kanıtı da, dönemin Başbakanı Erdoğan’ın, Kasım 2013’te, Rusya ziyareti dönüşü söylediği, “Ne istediler de vermedik” olarak özetlenen, “Cemaatin en ileri gelenleri, mensupları bugüne kadar acaba ne getirdiler de Tayyip Erdoğan bunu geri gönderdi?” sözleridir.
15 Temmuz darbe girişimi sonrası medyada hemen herkes Fethullahçı hareketin ne denli tehlikeli olduğunu yazdı.
Hele içlerinde iktidara yakın öyleleri var ki, düne kadar cemaatin gazeteci kılıklı tetikçilerinden daha sert bir şekilde muhaliflere saldırdıklarını unutup, Fethullahçıların nasıl devlete sızdığını, paralel yapı kurup, ihanet ettiğini yazıyorlar.
Şundan hiç kuşku duymuyorum, bugün Fethullahçılara karşı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanında duranların çoğu, Allah korusun darbe başarılı olsaydı, Fethullah’a övgüler yağdırıp, el ayak öpme sırasına girecekti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Milletim ve Rabbim bizi affetsin” diyerek hiç olmasa kısmen sorumluluk alıyor.
Ama bugün medyada gazete köşelerini ve ekranları kaplayanların bazıları, düne kadar muhalif dediklerini bitirmek için Fethullahçıların yanında saf tuttuklarını unutturmaya çalışıyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’nin taraftarlarına da bir hatırlatma yapmakta yarar var.
Nice değerli subayın, aydının, gazetecinin, bilim insanının, hayatını kaybettiği, Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Askeri Casusluk, Odatv ve diğer kumpas davaları sırasında dostunuz olan Fetöcülerle acımasızlık, kin ve nefrette sınır tanımadınız.
İftiraya uğramış insanların zindanlarda yıllarca kalmasını, işlerini, ailelerini, kariyerlerini, hayatlarını kaybetmesini, “Oh olsun darbecilere” tutumu takınarak izlediniz.
Şimdi sosyal medya hesaplarınızda, eş dost akraba sohbetlerinizde sadece Fethullahçıları yerden yere vururken, geçmişteki acımasızlığınızı es geçiyorsunuz.
Bizim gibi gerçekleri yazanlara da, ‘palavracı’, ‘üçkâğıtçı’, ‘salla’, ‘uydur uydur yaz’, ‘ufak at civcivler de yesin’, ‘pzvg’ türünden sözlerle, küfürlerle nazikçe tepki gösteriyor, asıl yapmanız gerekeni unutturmaya çalışıyorsunuz.
Tekrar edeyim, Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Rabbim ve Milletim bizi affetsin” dedi.
Gerçekten Erdoğan’ı çok seviyorsanız, siz neden en azından sosyal medya hesaplarınız üzerinden, tek kelime ile de olsa ‘Yanıldık’ diyemiyorsunuz?
Siz Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan daha iyisini mi biliyorsunuz?
Arkasında CIA bulunan Fethullahçılar her yere, özellikle de orduya öylesine sızıp yerleşti ki, tehlike kesinlikle geçmiş değil.
Kamuda Atatürkçüleri, demokratları hatta AKP’lileri Fetöcü diye ihbar ederek, demokrasi nöbeti tutanların arasına karışarak, kendilerini gizlemeye çalışan Fethullahçılar, bu durumun en iyi örneğidir.
İşte bu nedenle de, yeni bir sayfa açılacak, birlik beraberlikten bahsedilecekse, sadece Fethullahçıları suçlamak yerine özeleştiri de yapmalısınız.
Aramızdaki fark şu; Biz Fethullahçılara hep karşıydık, bunun bedelini ödüyorduk ve sizi uyarıyorduk. Siz ise “koynunuzda beslediğiniz yılan” tarafından sokulunca uyandınız.
Ama bunun faturası hepimize kesildi.
Gürbüz Evren /Gerçekgündem
Yorum Gönder